ingilizce

10 sinif ingilizce 20 unite konu anlatimi

Okuma Süresi:10 Dakika, 45 Saniye

UNIT 20 Superstitions

Do you have? Sahip misiniz? A lucky number? Şanslı/uğurlu bir sayı

Do you have a lucky number? Uğurlu bir sayınız var mı?

Do you read? Okur musunuz?

Horoscope: yıldız falı

Do you read your horoscope? Falını okur musun?

Do you carry? Taşır mısınız?

A blue bead: mavi bir boncuk / nazar boncuğu

Do you carry a blue bead? Nazar boncuğu taşır mısınız?

For good luck? İyi şans için, Şans getirmesi için

Do you know? Biliyor musunuz?

Superstition: batıl/boş inanç

Do you know any superstitions? Hiç batıl inanç biliyor musunuz?

Do you know any superstitions ABOUT GOOD LUCK?

Hiç şans getiren batıl inanç biliyor musunuz?

Cheer up! Neşelen! Canlan!

Upset üzgün

Why are you upset? Niçin üzgünsün?

I couldn’t blow out. Söndüremedim.

I couldn’t blow out all the candles. Mumların hepsini söndüremedim.

With the first puff: İlk/birinci üfleyişte

So what? Ne olmuş yani? EEee?

I won’t get my wish. İsteğim olmayacak

isteğimi gerçekleştiremeyeceğim.

What was your wish? İsteğin/arzun/dileğin NE İDİ/NEYDİ?

WHAT WAS YOUR WISH anyway? AKLIMA gelmişken dileğin neydi?

To have a sports car. Spor bir arabaya sahip olmak.

You are right. Haklısın.

You have to wait: beklemek zorundasın

You have to wait AT LEAST twenty years FOR it.

Onun İÇİN EN AZINDAN 20 yıl beklemek zorundasın.

He love me, SEVİYOR

he loves me NOT. sevmiyor, seviyor sevmiyor….

What are you doing? Ne yapıyorsun?

I am trying to find out : Bulmaya çalışıyorum

İf you love me or not : seviyor musun yoksa sevmiyor musun?

I am trying to find out if you love me or not?

Beni sevip sevmediğini anlamaya çalışıyorum.

I don’t know if he comes or not. Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.

I don’t know if she loves me or not. Beni sevip sevmediğini bilmiyorum.

Why don’t you ask me? Niçin bana sormuyosun?

Whay don’t you ask me INSTEAD? Böyle yapacağına niçin bana sormuyorsun?

Let’s get: hadi alalım

lottery tickets: piyango biletleri

Let’s get lottery tickets. Hadi piyango bileti alalım.

Not today. Bu gün değil

I saw a black cat. Kara bir kedi gördüm.

I saw a black cat CROSSING my path.

Yolumdan kara bir kedi geçerken gördüm/önümden kara kedi geçti.

To pick flowers: Çiçek koparmak

Leyla doesn’t want to ask: Leyla sormak istemiyor

Ali doesn’t want to ask Leyla: Ali Leyla’ya sormak istemiyor

Ali doesn’t want to ask Leyla if she loves HIM or not.

Ali Leyla’ya kendisini sevip sevmediğini sormak istemiyor.

Paul doesn’t want to buy lottery tickets.

Paul piyango bileti almak istemiyor.

It’s Ebru’s eleventh birthday. Ebru’nun 11 doğum günü.

She couldn’t eat any cake. O hiç kek yiyemedi.

What is your horoscope? Burcun ne?

Do you think THAT there is truth behind horoscopes?

Falın doğru olduğunu düşünür müsün?

Are you superstitious? Batıl inançlara inananlardan mısınız?

Superstition : batıl inanç

superstitionS : batıl inançLAR

common superstitions : yaygın batıl inançlar

the most common superstitions : en yaygın batıl inançlar

superstitions you know : bildiğiniz batıl inançlar

the car you are driving : sürdüğün araba

the girl you love : sevdiğin kız

the books you read : okuduğunuz kitaplar

the book you are reading : okumakta olduğun kitap

the school you are attending : gittiğiniz okul

What are they talking about? Ne hakkında konuşuyorlar?

What is the report about? Rapor ne hakkında/ neyle ilgili?

Different x same : farklı x aynı

Left palm: sol avuç an itchy left palm: kaşınan sol avuç

You will get money. Eline para geçecek.

Book means “kitap” in Turkish. “Book Türkçede ‘kitap’ demektir.”

Itchy: insanı kaşındıran, kaşınan, kaşıntısı olan

Itch(v) : kaşınmak

I don’t believe in them. Onlara inanmıyorum.

I don’t believe in you. Sana inanmıyorum.

How about some coffee? Biraz kahveye ne dersin?

I want to be rich in the future. Gelecekte zengin olmak istiyorum.

My grandmother USED TO SAY. Büyük annem söylerdi

I USED TO drink milk. Süt içerdim. Süt içme alışkanlığım vardı.

Ali used to run. Ali (eskiden) koşardı.

Opening an umbrella indoors: içeride şemsiye açma

Shadow : gölge

İf you step on your own shadow: Eğer kendi gölgenin üzerinde durursan

YOU will have good luck. Sen iyi şansa sahip olursun. Şanslı olursun.

Silverware : sofrada kullanılan çatal, bıçak ve kaşıklar

İnterrupt(v) : yarıda kesmek, engellemek

Are you kidding? Dalga mı geçiyorsun? Kafamı buluyorsun?

You have been very helpful. Çok faydalı oldun. Yararlı oldun.

Before + cümle

Before + fiil+ing

Before you go to sleep, uyumaya gitmeden önce,

Before going to sleep, uyumaya gitmeden önce,

Before you go out, dışarıya çıkmadan önce,

Before GOING out, dışarıya çıkmadan önce,

Keep in mind = aklında tut,

don’t forget: unutma,

remember: hatırla

Soul: ruh

your soul: senin ruhun

How am I going to sleep now? Şimdi nasıl uyuyacağım?

What is Jae’s report about? Rae’nin rapou ne hakkında? Neyle ilgili?

Do you believe in superstitions? Hurafelere (batıl inançlara) inanır mısınız?

Is Brian superstitious? Brian’ın batıl inançları var mı?

İf you have an itchy left palm, : eğer kaşınan sol bir avuca sahipseniz,..

İf you want to AVOID bad luck, kötü şanstan KAÇINMAK istiyorsan,..

Kötü şansın olsun istemiyorsan….

Money is coming soon : çok yanında para geliyor.

Run into : karşılaşmak, yüz yüze gelmek

If you run into a woman : bir bayanla karşılaşırsanız

A woman with red hair : kırmızı saçlı bir bayan

If you run into A WOMAN with red hair, …

Kırmızı saçlı BİR BAYANla karşılaşırsanız, …

Sit at a table : bir masada oturmak

In the corner : köşede

a table in the corner : köşede bir masa

During the year : yıl boyunca

Spit(v) : tükürmek

spit over your left shoulder : sol omzunuzun üzerinden tükermek

Bride : gelin

Pot : toprak kap, çömlek, tencere

It will rain on her wedding day : Düğününde yağmur yağacak

You will have some guests that day. : O gün birkaç misafirin olur.

Have you ever read? Hayatınızda hiç okudunuz mu?

Şu ana kadar hiç okudunuz mu?

Have you ever driven a truck/lorry? Hayatında hiç kamyon kullandın mı?

Şu ana kadar hiç kamyon kullandın mı?

Have you ever been to Japan? Hayatında hiç Japonya’da bulundunuz mu?

Şu ana kadar hiç Japonya’ya gittiniz mi?

Scientifically : bilimsel olarak

Although it is not scientifically true, … Bilimsel olarak doğru olmaMAsına rağmen, …

Despite (its) not being scientifically true, …

Bilimsel olarak doğru olmamasına rağmen, …

All of us : hepimiz

more or less : az veya çok J

Muslims believe in Allah. Müslümanlar Allah’a inanır.

Some believe in superstitions. Bazıları hurafelere inanır.

There is not anyone in the world. Dünyada hiç kimse yok.

There is NO ONE in the world. Dünyada hiç kimse yok.

People who doesn’t have dogs: Köpeği olmayan insanlar

People who love donkeys Eşekleri seven insanlar

People who work hard Sıkı çalışan insanlar

Students who are sleeping (şu an) uyuyan öğrenciler,

Students who are listening to music (şu an) müzik dinleyen öğrenciler,

(şu an) müzik dinlemekte olan öğrenciler

Students who study their lessons Derslerine çalışan öğrenciler. (her zaman)

Students who are studying their lessons now.

Şu an ders çalışmakta olan öğrenciler.

A BLACK CAT brings you good luck. Siyah kedi size şans getirir.

When it walk towards you. Size doğru yürüdüğü zaman

She loves his novels, whereas her husband dislikes them.

Kendisi onun romanlarını seviyor, oysa kocası onlardan hoşlanmıyor.

A BLACK CAT brings good luck, whereas AN OWL brings bad luck.

Siyah kedi şans getirir ama BAYKUŞ uğursuzluk getirir.

Hoot(v) : (baykuş) ötmek, baykuşun ötmesi

Believe(v) : inanmak

BELIEF : inanç

BELIEVES : İNANÇLAR

Harmful x harmless zararlı x zararsız

The most harmless : en zararsız

The most harmless OF ALL : içlerinde en zararsızı

Feng Shui meanS wind and water Feng Shui rüzgar ve su demektir.

Feng Shui rüzgar ve su anlamına gelir.

It balances the energy of life. Yaşamın enerjisini dengeler.

The flow of energy: enerji akışı

To strengthen : kuvvetlendirmek, güçlendirmek

To strengthen the energy: enerjiyi güçlendirmek J enerjiyi ARTIRMAK

REpaint : yeniden boyamak

reNew : yenilemek

repair : tamir etmek

Shape : şekil

Colour : renk

Sound : ses

Lights : ışıklar

Arrange(v) : ayarlamak, düzenlemek

Arangement(N) : ayarlama, düzenleme (isim)

The arrangement of furniture : mobilyanın düzenlenmesi, ayarlanması

Chinese people : Çinli insanlar J Çinliler

Principle : prensip, kural

KEEP AWAY NEGATIVE THOUGHTS = negatif düşüncüleri uzaklaştır

They help to keep away negative thoughts

Onlar negatif düşünceleri uzaklaştırmaya yardım eder.

Come apart(v) : dağılıvermek, kopuvermek

İmmediately : hemen, derhal

İncense : tütsü

Chime : madeni çubuklardan oluşan zil

Bonsai : küçültülmüş ağaç veya bitkiler

Necessary : gerekli

Necessity : gerekli şey, gereksinim, ihtiyaç, zorunluluk

according to this belief: Bu inanışa göre

In my opinion: Bana göre

They keep something red: kırmızı bir şey saklarlar/bulundururlar

They keep something red TO GAIN ENERGY.

Enerji elde etmek için kırmızı bir şey bulundururlar.

İrritate(v) : sinirlendirmek, tahriş etmek

İrritating(adj) : sinirlendirici, tahriş edici

To sum up : özetlemek, değerlendirmek

An ancient belief : çok eski bir inanç, çok eski bir INANIŞ

TO TURN negative TO positive : olumsuzu olumluya çevirmek,

TO TURN bad TO good : kötüyü iyiye çevirmek

TO TURN poor TO rich : fakiri zengine çevirmek

Get on : geçinmek,

They GET ON well. : Birbirlerile iyi geçinirler.

Do you think YOU will try it? Onu denemeyi düşünür müsünüz?

Onu deneyeceğinizi düşünüyor musunuz?

Are believes the same in every culture? İnançlar bütün kültürlerde aynı mı?

Purpose : amaç

What is the purpose of Feng Shui? Feng Shui ‘nin amacı nedir?

What are the objects? Nesneler nelerdir,

Objeler nelerdir? Malzemeler nelerdir?

The objets which people should have in their hosuses

İnsanların evlelerinde sahip olması gereken nesneler

PARTS of SPEECH. Sözcük türleri

NOUN VERB ADVERB ADJECTIVE OPOSITE

Strength

Kuvvet, güç Strengthen Kuvvetlendirmek Strongly kuvvetlice Strong kuvvetli Weak Zayıf / güçsüz

Superstition

Boş inanç,

hurafe X Superstitiously Hurafeli olarak Supertitious Boş inançlara inanan X

Health X Healthily Healthy Unhealthy

Practice

Pratik yapma practiSe Pratik yapMAK Practically Pratik bir şekilde Practical Pratik, kullanışlı İmpractical Pratik olmayan

Wealth

zenginlik X X Wealthy Zengin, varlıklı Poor

Change

Değişiklik,

değişim Change değiştirmek X Changeable / Changing Değişken, kararsız, istikrarsız Unchanging / unchangeable

Come across: -e rastlamak, ile karşılaşmak

turn on : açmak

Run away : kaçmak, firar etmek

turn off : kapamak

Run into : -e rast gelmek, -e çarpmak

come apart : kopuvermek, dağılıvermek

Things WHICH can’t be explained by science

Bilim tarafından açıklanamayan şeyler

A substance WHICH produces a pleasant smell

Hoş koku üreten/yayan bir madde

To make somebody STRONGER: birisini daha da güçlü yapmak

To make something STRONGER: bir şeyi daha da güçlü yapmak

Equilibrium : denge

İn a state of equilibrium : denge durumunda

Exist(v) : var olmak, mevcut olmak

As = While, iken, sırada

As she was tidying her drawers, = WHILE she was tidying her drawers (çekmece)

HandCUFF(n, v) : n. Kelepçe, f.kelepçe vurmak, kelepçelemek

Guard(n) : koruma görevlisi, koruyucu, bekçi

BODYguard : koruma

Page: 159

In some ways : bir şekilde, öyle veya böyle

Some try to read their fortune in their palms,

bir kısmı avuçlarına bakarak şanslarını okumaya çalışır,

WHEREAS others look for it in tarot cards.

Buna karşılık diğerleri tarot(fal) kartlarına bakarlar.

Although they say they aren’t superstitious,

Hurafelere inanmadıklarına söylemelerine rağmen,

they knock on wood, tahtaya, oduna vururlar

When they hear something bad, kötü bir şey duyduklarında

We think that fortune tellers are dishones,

falcıların dürüst olmadıklarını düşünürüz;

However we put the cups upside down whenever we drink coffee.

Ama kahve içtiğimizde fincanları ters çeviririz.

We never follow,

asla takip etmeyiz, dinlemeyiz

We never follow the advice from our horoscopes

fallarımızdaki öğütleri hiçbir zaman dinlemeyiz, yapmayız ,

YET we can’t help reading them.

ANCAK onları okumadan da geçemeyiz.

I can’t help laughing. Gülmemek elimde değil.

Although + cümle

Despite + isim

İn spite of + isim

Although we DENY all those superstitions, bütün bu hurafeleri İNKAR etmemize rağmen

DESPITE denying all those superstitions,

IN SPITE OF denying all those superstitions,

Although he speaks English fluently, he can’t write well.

Despite speaking English fluently, he can’t write well.

In spite of speaking English fluently, he can’t write well.

Blue bead : nazar boncuğu

We can HARDLY find a house = biz bulamayız bir ev

Without a BLUE BEAD : nazar boncuksuz

Once more : bir kere daha

Exhausted : aşırı yorgun

A good marriage : iyi bir evlilik

lose your job : işinizi kaybetmek

Restore the school : okulu restore etmek

Suffer from pain : ağrıdan dolayı acı çekmek

They choosED him as the mayor. Onu belediye başkanı seçTİler.

SWEEP(v) : süpürmek

Although + s e n t e n c e / cümle

Despite + n o u n / isim

In spite of + n o u n / isim

Although she was ill, she WENT to work.

Despite beING ill, she went to work. Despite + n o u n /isim

In spite of beING ill, she went to work. In spite of + n o u n /isim

Bir cümleyi nasıl isimleştiririz onu görelim;

Although he studies hard , (Çok çalışmasına rağmen)

Although + s e n t e n c e/cümle

Despite his studying hard,

Despite + n o u n / isim

In spite of his studying hard,

Ali is hardworking, whereas Veli is lazy.

Leyla loves roses, whereas Ayla loves tulips(lale).

I was very tired; however, I finished all my work.

Yorgundum; yinede, (fakat, buna rağmen) bütün işimi bitirdim.

It was cold, yet she went swimming. Hava soğuktu, ancak o yüzmeye gitti.

Hava soğuktu, ama (yinede) yüzmeye gitti.

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın