ingilizce

10 sinif ingilizce unit 14 hopes for the future ders anlatimi

Okuma Süresi:8 Dakika, 41 Saniye

UNIT 14 HOPES for THE FUTURE

I would like to go…….. Gitmek isterim.
Would you like to go….. Gitmek ister misin?
I would like to drink ayran. Ayran içmek isterim.
Would you like to drink ayran? Ayran içmek ister misin?
What would you like to drink? Ne içmek istersin?
Pollution: kirlilik
The reason of pollution: kirliliğin sebebi
The reasonS of pollution: kirliliğin sebepLERi
Environment: çevre
Our environment: çevremiz (bizim çevre)
ın our environment: çevremizde (bizim çevrenin içinde)
The problem: problem
The problems: problemLER
The solutions to the problems: problemlerin çözümleri (çözümLER problemlerE)
A story bir hikaye
A fiction story bir kurgu (hayali) hikaye
A sicience fiction story bir bilim kurgu hikayesi
The sory is amazING. Hikaye şaşırtıcıdır.
The students are amazED. Öğrenciler şaşırdılar.
What is the story about? Hikaye ne hakkındadır? Hikaye neyle ilgilidir?
What is the passage/text about? Pasaj/metin ne hakkındadır?
What is the book about? Kitap neyle ilgilidir?
The book is about the world. Kitap dünya hakkındadır. Dünyayla ilgilidir.
The passage/text is about the animals. Parça hayvanlar hakkındadır.
Difficult zor
Too difficult çok zoor (aşırı zor, yapılamayacak kadar zor)
Too difficult to answer cevaplanamayacak kadar zor)
Too difficult to imagine hayal edilemeyecek kadar zor
Too difficult to think düşünülemeyecek kadar zor

Hot sıcak
Too hot çok sıcak (aşırı sıcak)
Too hot to drink içİLMEYECEK kadar sıcak

2

Small: küçük
Too small: çok küçük TOO + adjective
Too small to live on: üzerinde yaşanamayacak kadar küçük
The world will be TOO SMALL to live on.
Dünya üzerinde yaşanamayacak kadar küçük olacak.
Small: küçük
Small ENOUGH: YETERİNCE küçük adjective + ENOUGH
Robots will be SMALL ENOUGH to travel through the bloodstream.
Robotlar kan dolaşım sisteminde seyahat edebilecek kadar küçük olacaklar.

Hard: sıkı, zor
Too hard: çok zor

Too hard to imagine: hayal edilemeyecek kadar zor

It is too hard to imagine life without technology.
Hayatı teknolojisiz hayal etmek çok zor.

Developed: gelişmiş

Developed ENOUGH: yeterince gelişmiş
Technology will be developed enough TO FIND cures for some diseases.
Teknoloji bazı hastalıklara çözüm bulacak kadar gelişmiş olacak.

Intelligent: zeki

Intelligent ENOUGH: yeterince zeki
Robots will be intelligent enough to guide the students in education.
Robotlar eğitimde öğrencilere rehberlik edebilecek kadar zeki olacaklar.

Old: yaşlı
Too old: çok yaşlı

Too old to run: koşamayacak kadar yaşlı

My grandfather is TOO OLD to run. Büyük babam KOŞAMAYACAK KADAR yaşlıdır.

Young: genç
Too young: çok genç

Too young to walk: yürüyemeyecek kadar genç (küçük)
The baby is TOO YOUNG to walk. Bebek yürüyemecek kadar küçüktür.
Old: yaşlı
Old enough: yeterince yaşlı
Musa is not OLD ENOUGH to have a driving licence. Musa ehliyet almak için yeterince
yaşlı değildir. (Musa ehliyet alacak kadar yaşlı değildir.)

3
Fast: hızlı
Too fast: çok hızlı, aşırı hızlı
Too fast to stop: duramayacak kadar hızlı
The driver of the car is too fast to stop.
Arabanın sürücüsü DURAMAYACAK KADAR HIZLIdır.

Too old: çok yaşlı too old: too + adjcetive
Old ENOUGH: YETERİNCE YAŞA, YETERLİ YAŞA old enough: adjective + enough
ENOUGH Money: yeterli para enough MONEY enough + NOUN
Furkan is TOO OLD to play basketball.
Furkan basketball oynayamayacak kadar yaşlıdır.
Kerim is not OLD ENOUGH to play basketball.
Kerim basketbol oynamak için yeterince yaşlı değildir.
Burak is TOO short to play basketball.
Burak basketbol OYNAYAMAYACAK KADAR kısa.
Burak is not tall ENOUGH to play basketball.
Burak basketbol oynamak için YETERİNCE UZUN BOYLU değildir.

The problem is too difficult to solve.
Problem çözülemeyecek kadar zor.
Tea is too hot to drink.
Çay içilemeyecek kadar sıcak.
The bag is too heavy to carry.
Çanta taşınamayacak kadar ağır.
The city center is too polluted to live in.
Şehir merkezi içinde yaşanmayacak kadar kirlidir.
The weather is too cold to go out.
Hava dışarı çıkılamayacak kadar soğuk.
The car is too expensive to buy.
Araba satın alınamayacak kadar pahalı
Çağatay sayS: Çağatay derki, Çağatay…… diyor.
Çağatay sayS He will help Furkan.
Çağatay Furkan’a yardım edeceğini söylüyor.
Kadir sayS Kerim will read the story.
Kadir Kerim’in hikayeyi okuyacağını söylüyor.

4
The teacher sayS He will love us forever.
Öğretmen bizi ebediyen seveceğini sölüyor.
Ebru sayS she will not forgive you.
Ebru seni affetmeyeceğini söylüyor.
They SAY they will not go there alone.
Onlar oraya yalnız gitmeyeceklerini söylüyorlar.
The weather is hot now.
Hava şimdi sıcaktır.
The weather WILL BE COLD tomorrow.
Hava yarın SOĞUK OLACAK.
The students are here at the moment.
Öğrenciler şimdi buradadır.
The students WILL BE AT THEIR HOMES tomorrow.
Öğrenciler yarın EVLERİNDE OLACAKlar.
There are five students in the class right now.
Şu anda sınıfta beş öğrenci vardır.
There will be twenty nine students in the class tomorrow.
Yarın sınıfta yirmi dokuz öğrenci OLACAK.
The temperature is 20’C now.
Hava sıcaklığı şimdi 20’C dir.
The temperature WILL BE 15’C at the weekend.
Hava sıcaklığı hafta sonunda 15’C OLACAK.

A continent: kıta
continentS: kıtaLAR

the shape of the continents: kıtaların şekilleri

It will be hard to find a solution.
Bir çözüm bulmak zor olacak.
It will be difficult to go there on time.
Oraya zamanında gitmek zor olacak.
It will be nice to see you again.
Seni tekrar görmek güzel olacak.
It will be impossible to come back.
Geri dönmek imkansız olacak.
It will be fantastic to be with you.
Seninle birlikte olmak süper olacak.

5
An animal
animalS
kinds of animals
new kinds of animals

I hope those things will happen.
Sanırım böyle şeyler olacak.
I hope you will pass your class.
Sanırım sınıfını geçeceksin.
I hope he will come here soon. Sanırım en kısa zamanda o buraya gelecek.
Bread: ekmek ENOUGH bread: yeterli ekmek
Money: para ENOUGH Money: yeterli para
Books: kitaplar ENOUGH bookS: yeterli kitap(LAR)
chairS: sandalyeler ENOUGH chairS: yeterli sandalye (LAR)
enough bread TO EAT: yemek için yeterli ekmek
enough Money TO BUY: satın almak için yeterli para ENOUGH + NOUN
enough bookS TO READ: okumak için yeterli kitap
enough chairS TO SIT: oturmak için yeterli sandalye
enough food TO EAT: Yemek için yeterli yiyecek
enough technology to survive: hayatta kalmak için yeterli teknoloji
Life will PROBABLY be boring.
Yaşam muhtemelen sıkıcı olacak.
Mehmet will PROBABLY pass his class.
Mehmet muhtemelen sınıfını geçecek.
Ebru will PROBABLY get a high mark.
Ebru MUHTEMELEN yüksek bir not alacak.
Ayşegül will PROBABLY choose the pink one.
Ayşegül MUHTEMELEN pembe olanını seçecek.
Life is borING. Hayat SIKICI.
People are BORED. İnsanlar SIKILDI.
The film is very EXCITING. Film çok HEYECAN VERİCİ.
People in the cinema are EXCITED. Sinemadaki insanlar HEYECANLANDIlar.
Life in a dormitory is boring now. Yurttaki yaşam şimdi sıkıcıdır.
Life in a dormitory WILL not BE boring in the future. Gelecekte yurttaki yaşam sıkıcı
olmayacak.

Sun: güneş
Without sun: güneşSİZ
World without sun: güneşSİZ dünya

An artificial world without sun: güneşsiz yapay bir dünya

6
What IS the weather like? NOW. Hava nasıl şimdi?
What WILL the weather BE like TOMORROW. Yarın hava nasıl olacak
What is the weather like? Hava nasıl? It is sunny. O (hava) güneşlidir.
What will the weather be like? It will be sunny tomorrow.
Yarın hava nasıl olacak? Yarın o (hava) güneşli olacak.
How do you feel about them: Onlarla ilgili olarak ne hissediyorsun?
Onlar için ne hissediyorsun?
We will travel in space easily. Uzayda kolayca seyahat edeceğiz.
We will build huge cities on other planets.
Diğer gezegenlerde kocaman şehirler inşa edeceğiz.
We will walk in the space under the moonlight.
Ay ışığı altında uzayda yürüyeceğiz.
We will take pills for nutrition.
Haplarla besleneceğiz. (Beslenme çin haplar kullanacağız.)
Global warming will increase. Küresel ısınma artacak.
The temperature will be hot during the day.
Gündüzleri sıcaklar artacak.
There will be new kinds of animals.
Yeni hayvan türleri olacak.
There will be new kinds of plants.
Yeni bitki türleri olacak.
There will be no wars. Savaşlar olmayacak.
There will NOT be ANY wars. Hiç savaş olmayacak. (savaşlar olmayacak)
There will be acid rain all over the world.
Bütün dünyada asit yağmuru olacak.
Global warming will change the climate.
Küresel ısınma iklimi değiştirecek.
Earthquakes will change the shape of the continents.
Depremler kıtaların şeklini değiştirecek.
It will be hard to find fresh water.
Temiz (taze, saf) su bulmak zor olacak.
There will be no trees. Hiç ağaç olmayacak.

7
UNIT 14

NEW WORDS / VOCABULARY
Hope : want something to happen bir şeyin olmasını istemek

: want something to be true
Wake up : to stop sleeping, uyanmak
Century : period of one hundred years, yüzyıl
Environment: surroundings, çevre
Pollution : contamination, dirtying, kirlilik, kirlenme
Solution : explanation, answer, çözüm
Change : alter, replace, değiştirmek
Fiction : X fact, hayali x gerçek
Fiction = imaginative, hayali
Amazing = surprising, astonishing, şaşırtıcı, heyacan verici
ımagine(v): fantasize, visualize, think, hayal etmek
Natural : not artificial, doğal , yapay değil
Temperature: degree of hotness or coldness, sıcaklık
Global : worldwide, universal, evrensel, küresel
Warming : heating, ısınma
Climate : weather condition ilklim
Earthquake: trembling of the arth, deprem
İncrease : artırmak x decrease
İncrease = multiply, enlarge, artmak
Continents : large land masses, kıtaLAR
Fresh : pure, clean, TAZE
Survive : outlive, live, hayatta kalmak
Huge : very big, enormous, kocaman, çok büyük
Pill : tablet, hap
Nutrition : food, nourishment, besin, gıda
Artificial x geniune, yapay, sahte x doğal, gerçek
According to: in accord with, -e göre, -a göre
Opinion : idea, thought, fikir, düşünce
Extremely : very, çok
Improve : make better, geliştirmek
Satisfying : doyurucu, tatmin edici
Abroad : outside, dışarıda, dış tarafta, yurt dışında
Cue : hint, evidence, proof, kanıt, delil, ip ucu
Married (adj): evli
Get married (v): evlenmek
Fourties : Kırklı yıllar, 40, 41…..48, 49.
Half : yarım
halVES : yarımLAR
healthy : well, not ill
decrease : reduce, decline
prevent : avert, cause not to happen
crime : illegal act, sin
measure(v) : ases, evaluate
measure (n): önlem precaution
come true : gerçekleşmek
come true : be realized,
famous : well-known, bilinen, tanınan, ünlü

8
scientist : researcher bilim adamı, araştırmacı
predict (v) : foretell tahmin etmek
jam : crowd kalabalık
discuss : talk about, debate tartışmak
2005 nasıl söylenir: two thousand and five
What is the date? 17 March 2008.
It is the seventeenth of March, two thousand and five.
Pill : Tablet hap, ilaç
Text : script yazı, metin, paragraf
NECESSARY: VITAL, ESSENTIAL gerekli, hayati, önemli
Architect : mimar
Hope : expectation, wish, UMMAK, sanmak
Paragraph : passage
Bloodstream: flow of blood: kan dolaşımı
Optimistic : iyimser pessimistic: kötümser
Optimstic x pessimistic
Optimist : iyimser olan kişi
Pessimist : kötümser olan kişi
Promise : pledge söz vermek
Protect : defend, korumak, savunmak
Ground : soil, toprak, yer
Rubbish : trash, garbage çöp
Warn : notify in advance. Uyarmak
Warn : give advice about danger: uyarmak, tehlike hakkında öğüt vermek
Plant (v) : place seeds or vegetation into soil. Dikmek, tohumu veya fidanı toprağın

içine yerleştirmek
Broken : out of order bozuk
Environmentalist: çevreci
Turn ON x Turn off: açmak x kapatmak
To cure : to repair, to heal, to correct, tedavi etmek, iyileştirmek
Eradicate (v): to wipe yok etmek, ortadan kaldırmak
Terminate(v): ortadan kaldırmak,
terminatOR (n): ortadan kaldırıCI, yok edici
prevent: önlemek, avert
eradicate: destroy yok etmek, yıkmak, mahvetmek
common: usual, genel
disease: illness hastalık
such as: like örneğin, gibi as an example of
fear: terror, fright, horror terör, korku, tehlike

9

threat: danger, tehdit, tehlike
war: savaş, battle, combat, fight
remove: uzaklaştırmak, kaldırmak take away
forever: ebediyen continously, constantly, always
stability: istikrar, tutarlılık permanence
litter: çer çöp, trash
broken: bozuk, çarpık crushed
resolution: çözüm, karar, decision, answer
acquire: obtain, edinmek, öğrenmek
We LEARN English. İngilizceyi öğreniriz. (planlı, programlı, birilerinin yardımıyla)
We ACQUIRE Turkish. Türkçeyi öğreniriz. (kendiliğinden, kimsenin yardımı olmaksızın)
Compare: karşılaştırmak show how they are alike or different
Alike: benzer
Different: farklı alike x different

Count on: güvenmek rely on
Habit: custom alışkanlık, davranış

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın