ingilizce

10 sinif ingilizce unit 20 ders notlari ders anlatimi

Okuma Süresi:9 Dakika, 54 Saniye

UNIT 20 Superstitions

Do you have? Sahip misiniz? A lucky number? Şanslı/uğurlu bir sayı
Do you have a lucky number? Uğurlu bir sayınız var mı?
Do you read? Okur musunuz? Horoscope: yıldız falı
Do you read your horoscope? Falını okur musun?
Do you carry? Taşır mısınız? A blue bead: mavi bir boncuk / nazar boncuğu
Do you carry a blue bead? Nazar boncuğu taşır mısınız?
For good luck? İyi şans için Şans getirmesi için
Do you know? Biliyor musunuz? Superstition: batıl/boş inanç
Do you know any superstitions? Hiç batıl inanç biliyor musunuz?
Do you know any superstitions ABOUT GOOD LUCK?
Hiç şans getiren batıl inanç biliyor musunuz?
Cheer up! Neşelen! Canlan! Upset: üzgün
Why are you upset? Niçin üzgünsün?
I couldn’t blow out. Söndüremedim.
I couldn’t blow out all the candles. Mumların hepsini söndüremedim.
With the first puff: İlk/birinci üfleyişte
So what? Ne olmuş yani? EEee?
I won’t get my wish. İsteğim olmayacak/isteğimi gerçekleştiremeyeceğim.
What was your wish? İsteğin/arzun/dileğin NE İDİ/NEYDİ?
WHAT WAS YOUR WISH anyway? AKLIMA gelmişken dileğin neydi?
To have a sports car. Spor bir arabaya sahip olmak.
You are right. Haklısın. You have to wait: beklemek zorundasın
You have to wait AT LEAST twenty years FOR it. Onun İÇİN EN AZINDAN 20 yıl
beklemek zorundasın.
He love me, he loves me NOT. SEVİYOR sevmiyor, seviyor sevmiyor….
What are you doing? Ne yapıyorsun?
I am trying to find out : Bulmaya çalışıyorum
İf you love me or not : seviyor musun yoksa sevmiyor musun?
I am trying to find out if you love me or not? Beni sevip sevmediğini anlamaya
çalışıyorum.
I don’t know if he comes or not. Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.
I don’t know if she loves me or not. Beni sevip sevmediğini bilmiyorum.
Why don’t you ask me? Niçin bana sormuyosun?
Whay don’t you ask me INSTEAD? Böyle yapacağına niçin bana sormuyorsun?

Let’s get: hadi alalım lottery tickets: piyango biletleri
Let’s get lottery tickets. Hadi piyango bileti alalım.

Not today. Bu gün değil
I saw a black cat. Kara bir kedi gördüm.
I saw a black cat CROSSING my path.
Yolumdan kara bir kedi geçerken gördüm/önümden kara kedi geçti.
To pick flowers: Çiçek koparmak
Rose doesn’t want to ask: Rose sormak istemiyor
Ali doesn’t want to ask Leyla: Ali Leyla’ya sormak istemiyor
Ali doesn’t want to ask Leyla if she loves HIM or not. Ali Leyla’ya kendisini sevip
sevmediğini sormak istemiyor.
Paul doesn’t want to buy lottery tickets.
Paul piyango bileti almak istemiyor.
It’s Ebru’s eleventh birthday. Ebru’nun 11 doğum günü.
She couldn’t eat any cake. O hiç kek yiyemedi.
What is your horoscope? Burcun ne?
Falınızı her gün okur musunuz?
Do you think THAT there is truth behind horoscopes?
Falın doğru olduğunu düşünür müsün?
Are you superstitious? Batıl inançlara inananlardan mısınız?
Superstition: batıl inanç
superstitionS: batıl inançLAR
common superstitions: yaygın batıl inançlar
the most common superstitions: en yaygın batıl inançlar
superstitions you know: bildiğiniz batıl inançlar
the car you are driving: sürdüğün araba
the girl you love: sevdiğin kız
the books you read: okuduğunuz kitaplar
the book you are reading: okumakta olduğun kitap
the school you are attending: gittiğiniz okul
What are they talking about? Ne hakkında konuşuyorlar?
What is the report about? Rapor ne hakkında/ neyle ilgili?
Different x same : farklı x aynı
Left palm: sol avuç an itchy left palm: kaşınan sol avuç
You will get money. Eline para geçecek.
Book means “kitap” in Turkish.
Itchy: insanı kaşındıran, kaşınan, kaşıntısı olan
Itch(v): kaşınmak
I don’t believe in them. Onlara inanmıyorum.
I don’t believe in you. Sana inanmıyorum.

How about some coffee? Biraz kahveye ne dersin?
I want to be rich in the future. Gelecekte zengin olmak istiyorum.
My grandmother USED TO SAY. Büyük annem söylerdi
I USED TO drink milk. Süt içerdim. Süt içme alışkanlığım vardı.
Ali used to run. Ali (eskiden) koşardı.
Opening an umbrella indoors: içeride şemsiye açma
Shadow: gölge
İf you step on your own shadow: Eğer kendi gölgenin üzerinde durursan
YOU will have good luck. Sen iyi şansa sahip olursun. Şanslı olursun.
Silverware: sofrada kullanılan çatal, bıcak ve kaşıklar
İnterrupt(v): yarıda kesmek, engellemek
Are you kidding? Dalga mı geçiyorsun? Kafamı buluyorsun?
You have been very helpful. Çok faydalı oldun. Yararlı oldun.
Before you go to sleep, uyumaya gitmeden önce,
Before going to sleep, uyumaya gitmeden önce,
Before you go out, dışarıya çıkmadan önce,
Before GOING out, dışarıya çıkmadan önce,
Keep in mind = aklında tut, don’t forget: unutma, remember: hatırla
Soul: ruh your soul: senin ruhun
How am I going to sleep now? Şimdi nasıl uyuyacağım?
Page: 155
What is Jae’s report about? Rae’nin rapou ne hakkında? Neyle ilgili?
Do you believe in superstitions? Hurafelere (batıl inançlara) inanır mısınız?
Is Brian superstitious? Brian’ın batıl inançları var mı?
İf you have an itchy left palm, : eğer kaşınan sol bir avuca sahipseniz,..
İf you want to AVOID bad luck, kötü şanstan KAÇINMAK istiyorsan,..
Kötü şansın olsun istemiyorsan….
Money is coming soon: çok yanında para geliyor.
Run into: karşılaşmak, yüz yüze gelmek
If you run into a woman: bir bayanla karşılaşırsanız
A woman with red hair: kırmızı saçlı bir bayan
If you run into A WOMAN with red hair, …
Kırmızı saçlı BİR BAYANla karşılaşırsanız, …
Sit at a table: bir masada oturmak
In the corner: köşede a table in the corner: köşede bir masa
During the year: yıl boyunca
Spit(v): tükürmek spit over your left shoulder: sol omzunuzun üzerinden tükermek

Bride: gelin
Pot: toprak kap, çömlek, tencere
It will rain on her wedding day: Düğününde yağmur yağacak
You will have some guests that day. O gün birkaç misafirin olur.
Page: 156
Have you ever read? Hayatınızda hiç okudunuz mu?
Şu ana kadar hiç okudunuz mu?

Have you ever driven a truck/lorry? Hayatında hiç kamyon kullandın mı?
Şu ana kadar hiç kamyon kullandın mı?
Have you ever been to Japan? Hayatında hiç Japonya’da bulundunuz mu?
Şu ana kadar hiç Japonya’ya gittiniz mi?

Scientifically: bilimsel olarak
Although it is not scientifically true, … Bilimsel olarak doğru olmaMAsına rağmen, …
Despite (its) not being scientifically true, … Bilimsel olarak doğru olmamasına rağmen, …
All of us: hepimiz more or less: az veya çok 
Muslims believe in Allah. Müslümanlar Allah’a inanır.
Some believe in superstitions. Bazıları hurafelere inanır.
There is not anyone in the world. Dünyada hiç kimse yok.
There is NO ONE in the world. Dünyada hiç kimse yok.
People who doesn’t have dogs: Köpeği olmayan insanlar
People who love donkeys Eşekleri seven insanlar
People who work hard Sıkı çalışan insanlar
Students who are sleeping (şu an) uyuyan öğrenciler, (şu an) uyumakla olan
öğrenciler
Students who are listening to music (şu an) müzik dinleyen öğrenciler,
(şu an) müzik dinlemekte olan öğrenciler
Students who study their lessons Derslerine çalışan öğrenciler. (her zaman)
Students who are studying their lessons now. Şu an ders çalışmakta olan öğrenciler.
A BLACK CAT brings you good luck. Siyah kedi size şans getirir.
When it walk towards you. Size doğru yürüdüğü zaman
She loves his novels, whereas her husband dislikes them.
Kendisi onun romanlarını seviyor, oysa kocası onlardan hoşlanmıyor.
A BLACK CAT brings good luck, whereas AN OWL brings bad luck.
Siyah kedi şans getirir ama BAYKUŞ uğursuzluk getirir.
Hoot(v): (baykuş) ötmek, baykuşun ötmesi
Believe(v): inanmak BELIEF: inanç BELIEVES: İNANÇLAR

Harmful x harmless zararlı x zararsız
The most harmless: en zararsız
The most harmless OF ALL: içlerinde en zararsızı
Feng Shui meanS wind and water Feng Shui rüzgar ve su demektir.
Feng Shui rüzgar ve su anlamına gelir.

It balances the energy of life. Yaşamın enerjisini dengeler.
The flow of energy: enerji akışı
To strengthen: kuvvetlendirmek, güçlendirmek
To strengthen the energy: enerjiyi güçlendirmek  enerjiyi ARTIRMAK
REpaint: yeniden boyamak reNew: yenilemek repair: tamir etmek
Shape: şekil colour: renk sound: ses lights: ışıklar
Arrange(v): ayarlamak, düzenlemek
Arangement(N): ayarlama, düzenleme (isim)
The arrangement of furniture: mobilyanın düzenlenmesi, ayarlanması
Chinese people: Çinli insanlar  Çinliler
Principle: prensip, kural
KEEP AWAY NEGATIVE THOUGHTS = negatif düşüncüleri uzaklaştır
They help to keep away negative thoughts
Onlar negatif düşünceleri uzaklaştırmaya yardım eder.
Come apart(v): dağılıvermek, kopuvermek
immediately: hemen, derhal
incense: tütsü chime: madeni çubuklardan oluşan zil
bonsai: küçültülmüş ağaç veya bitkiler
necessary: gerekli necessity: gerekli şey, gereksinim, ihtiyaç, zorunluluk
according to this belief: Bu inanışa göre
In my opinion: Bana göre

They keep something red: kırmızı bir şey saklarlar/bulundururlar
They keep something red TO GAIN ENERGY. Enerji elde etmek için kırmızı bir şey bulundururlar.
İrritate(v): sinirlendirmek, tahriş etmek
İrritating(adj): sinirlendirici, tahriş edici
To sum up: özetlemek, değerlendirmek
An ancient belief: çok eski bir inanç, çok eski bir INANIŞ
TO TURN negative TO positive: olumsuzu olumluya çevirmek,
TO TURN bad TO good: kötüyü iyiye çevirmek
TO TURN poor TO rich: fakiri zengine çevirmek
Get on: geçinmek, They GET ON well. Birbirlerile iyi geçinirler.

Do you think YOU will try it? Onu denemeyi düşünür müsünüz?
Onu deneyeceğinizi düşünüyor musunuz?
Are believes the same in every culture? İnançlar bütün kültürlerde aynı mı?
Purpose: amaç
What is the purpose of Feng Shui? Feng Shui ‘nin amacı nedir?
What are the objects: Nesneler nelerdir, Objeler nelerdir? Malzemeler nelerdir?
The objets which people should have in their hosuses
İnsanların evlelerinde sahip olması gereken nesneler
PARTS of SPEECH. Sözcük türleri
NOUN VERB ADVERB ADJECTIVE OPOSITE
Strength
Kuvvet, güç

Strengthe
n
Kuvvetlendirme
k

Strongly
kuvvetlice

Strong
kuvvetli

Weak
Zayıf / güçsüz

Superstitio
n
Boş inanç,
hurafe

X Superstitiousl
y
Hurafeli olarak

Supertitious
Boş inançlara inanan

X

Health X Healthily Healthy Unhealthy
Practice
Pratik yapma

practiSe
Pratik yapMAK

Practically
Pratik bir şekilde

Practical
Pratik, kullanışlı

İmpractical
Pratik olmayan

Wealth
zenginlik

X X Wealthy
Zengin, varlıklı

Poor

Change
Değişiklik,
değişim

Change
değiştirmek

X Changeable /
Changing
Değişken, kararsız,
istikrarsız

Unchanging /
unchangeabl
e
Come across: -e rastlamak, ile karşılaşmak turn on: açmak
Run away: kaçmak, firar etmek turn off: kapamak
Run into: -e rast gelmek, -e çarpmak come apart: kopuvermek, dağılıvermek
Things WHICH can’t be explained by science
Bilim tarafından açıklanamayan şeyler
A substance WHICH produces a pleasant smell
Hoş koku üreten/yayan bir madde
To make somebody STRONGER: birisini daha da güçlü yapmak
To make something STRONGER: bir şeyi daha da güçlü yapmak
Equilibrium: denge
İn a state of equilibrium: denge durumunda
Exist(v): var olmak, mevcut olmak
As = While
As she was tidying her drawers, = WHILE she was tidying her drawers (çekmece)

HandCUFF(n, v): n. Kelepçe, f.kelepçe vurmak, kelepçelemek
Guard(n): koruma görevlisi, koruyucu, bekçi BODYguard: koruma
Page: 159
In some ways: bir şekilde, öyle veya böyle
Some try to read their fortune in their palms, bir kısmı avuçlarına bakarak şanslarını
okumaya çalışır,
WHEREAS others look for it in tarot cards. Buna karşılık diğerleri tarot(fal) kartlarına
bakarlar.
Although they say they aren’t superstitious, Hurafelere inanmadıklarına söylemelerine
rağmen, they knock on wood, tahtaya, oduna vururlar
When they hear something bad, kötü bir şey duyduklarında
We think that fortune tellers are dishones, falcıların dürüst olmadıklarını düşünürüz;
However we put the cups upside down whenever we drink coffee. Ama kahve içtiğimizde
fincanları ters çeviririz.
We never follow, asla takip etmeyiz, dinlemeyiz
We never follow the advice from our horoscopes fallarımızdaki öğütleri hiçbir zaman
dinlemeyiz, yapmayız , YET we can’t help reading them. ,ANCAK onları okumadan da
geçemeyiz.
I can’t help laughing. Gülmemek elimde değil.
Although we DENY all those superstitions, bütün bu hurafeleri İNKAR etmemize rağmen
DESPITE denying all those superstitions,
IN SPITE OF denying all those superstitions,
Although he speaks English fluently, he can’t write well.
Despite speaking English fluently, he can’t write well.
In spite of speaking English fluently, he can’t write well.
Blue bead: nazar boncuğu
We can HARDLY find a house = biz bulamayız bir ev
Without a BLUE BEAD: nazar boncuksuz
Once more: bir kere daha exhausted: aşırı yorgun
A good marriage: iyi bir evlilik lose your job: işinizi kaybetmek
Restore the school: okulu restore etmek
Suffer from pain: ağrıdan dolayı acı çekmek
They choosED him as the mayor. Onu belediye başkanı seçTİler.
SWEEP(v): süpürmek
Although she was ill, she WENT to work. Although + s e n t e n c
e/cümle
Despite beING ill, she went to work. Despite + n o u n /isim

In spite of BEING ill, she went to work. In spite of + n o u n /isim
Bir cümleyi nasıl isimleştiririz onu görelim;
Although he studies hard , Although + s e n t e n c e/cümle (Çok çalışmasına rağmen)
Despite his studying hard, Despite + n o u n /isim
In spite of his studying hard,
Ali is hardworking, whereas Veli is lazy.
Leyla loves roses, whereas Ayla loves tulips. (lale)
I was very tired; however, I finished all my work.
Yorgundum; yinede, (fakat, buna rağmen) bütün işimi bitirdim.
It was cold, yet she went swimming. Hava soğuktu, ancak o yüzmeye gitti.
Hava soğuktu, ama (yinede) yüzmeye gitti.

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın