turkish

11 sinif turk dili ders notlar 1 sinav

Okuma Süresi:14 Dakika, 28 Saniye

EDEBÎ AKIMLAR, AKIMLARIN ÖZELLİKLERİ VE SANATÇILARI

Hümanizm (İnsancılık – İnsana Değer Verme)

1. 14. yüzyılda İtalya’da doğmuş ve buradan Avrupa’ya yayılmıştır.

2. İnsana değer verme ve onu geliştirme amacı taşır.

3. Aydınlanma Çağı’nın temeli kabul edilmiş, Rönesans ve Reform hareketlerinin başlangıcı olmuştur.

4. Kaynağını eski Yunan ve Latin edebiyatlarından alır.

5. Aristokrat tabakanın beğenisine sunulan bu akım, sanatı doğanın bir taklidi olarak kabul etmiştir.

Önemli: İnsancılık – doğanın taklit edilmesi

Dünya Edebiyatında Hümanizm Akımının Temsilcileri

Dante, Giovanni Boccacio, François Rabelais, Montaigne, William Shakespeare

Klasisizm (Kuralcılık – Akılcılık)

1. 17. yüzyıl ortalarında monarşinin güçlendiği bir dönemde Fransa’da ortaya çıkmıştır.

2. Akla, mantığa ve sağduyuya önem vermiştir.

3. Düşünsel temelleri Rönesans ve Reform hareketleriyle atılmıştır.

4. Kurallara sımsıkı bağlı olup kaynağını eski Yunan ve Latin edebiyatından almıştır.

5. İçerikten çok içeriğin ele alınışı önemsenmiştir.

6. Seçkin bir dil kullanılmış, kahramanlarını seçkin insanlardan seçmişlerdir.

7. “Sanat, sanat içindir.” görüşü benimsenmiş, bireysel konular işlenmiştir.

8. Tiyatroda üç birlik kuralına uyulmuştur.

9. Trajedi ve komedi türlerinde klasisizm kullanılmıştır.

10. Yunan ve Latin edebiyatlarındaki klasik, şaheser eserler örnek alınmıştır.

Önemli: Akıl ve sağduyu – seçkin insanlar – soylu dil

Dünya Edebiyatında Klasisizm Akımının Temsilcileri

Moliere, Pierre Corneille, Jean Racine, La Fontaine, Fenelon, John Milton

Türk Edebiyatında Klasisizm Akımının Temsilcileri

İbrahim Şinasi, Ahmet Vefik Paşa ve Yusuf Kamil Paşa, Direktör Ali Bey

Romantizm (Coşumculuk)

1. 18. yüzyılda klasisizm akımına tepki olarak ortaya çıkmış ve kurucusu Victor Hugo ve J. J. Rousseau olarak görülür.

2. Victor Hugo’nun Hernani adlı dram türündeki bu eserin oynanmasıyla klasisizm akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

3. Akıl ve sağduyu yerine duygulara ve hayallere önem verilir.

4. Konular, tarih, milli kültür ve Hristiyanlıktan alınmıştır.

5. Klasisizm akımında görülmeyen din anlayışı bu akımda önem kazanmıştır.

6. Gözlem ve tasvire önem verilmiş, tabiat önemsenmiştir.

7. Hümanist anlayıştaki insan kavramı yerine toplum kavramı kullanılmış ve toplumun düzeltilmesi sonucunda insanın mutlu olacağı belirtilmiştir.

8. Güzel-çirkin, iyi-kötü gibi karşıtlıklarla eserler oluşturulmuştur.

9. Üç birlik kuralı kaldırılmış, “Sanat toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir.

10. Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlememiş ve taraf tutmuşlardır.

Önemli: Duygu ve hayal – taraf tutma – halkı eğitme

Dünya Edebiyatında Romantizm Akımının Temsilcileri

Voltaire, Shakespeare, Lord Byron, Goethe, Schiller, Lamartine, Victor Hugo, Aleksandre Dumas Pere, Aleksandre Puşkin, Montesquieu, J. Jeak Rousseau

Türk Edebiyatında Romantizm Akımının Temsilcileri

· Namık Kemal Ahmet Mithat Efendi

· Abdülhak Hamit Tarhan Şemsettin Sami

Realizm (Gerçekçilik)

1. Romantizme tepki olarak 19. Yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır.

2. Bu akımın öncüleri Balzac ve Stendhal adlı yazarlardır.

3. Konular gerçek yaşamdan, günlük hayattan alınmıştır.

4. Romantizm akımındaki duygu ve hayallerin yerini gerçek yaşantılar almıştır.

5. En çok hikâye ve roman türlerinde etkili olmuştur.

6. Mekân tasviri önemsenmiş, kişilerin ruhsal durumları anlatılmıştır.

7. Yazarlar eserlerinde nesnel olmaya çalışmış, gözlemlere önem verilmiştir.

8. “Sanat için, sanat” anlayışı benimsenmiştir.

9. Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizleyerek olaylara müdahale etmemişlerdir.

10. Realizmde kullanılan dil; açık, doğal ve söz sanatlarından uzaktır.

Önemli: Gözlem – gerçeklik – sade dil

Dünya Edebiyatında Realizm Akımının Temsilcileri

Flaubert, Stendhal, Balzac, Charles Dickens, Hemingway, Turgenyev, Anton Çehov,

Maksim Gorki, Gogol, Tolstoy, Dostoyevski

Türk Edebiyatında Realizm Akımının Temsilcileri

· Recaizade Mahmut Ekrem Samipaşazade Sezai Mehmet Âkif Ersoy Halit Ziya Uşaklıgil Mehmet Rauf Ömer Seyfettin Yakup Kadri Karaosmanoğlu Refik Halit Karay Reşat Nuri Güntekin Halide Edip Adıvar

Natüralizm (Doğalcılık)

1. Fransa’da determinizm akımından etkilenilerek 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.Determinizm (Gerekircilik – Belirlenimcilik): Aynı nedenler, aynı koşullar altında aynı sonuçları doğurur.)

2. Yazar eserinde insan kişiliğini anlatmak için sosyolojiden ve soya çekim yasalarından yararlanmıştır.

3. Gözlem ve tasvirlerin ön planda olduğu bu akıma bilimsel realizm de denir.

4. Yaşamın tüm yönleri (güzel-çirkin, iyi-kötü ayrımı yapılmadan) eserlerde işlenmiştir.

5. Akımın bildirisini Emile Zola kaleme almıştır.

6. Toplum için sanat anlayışı benimsenmiş, kahramanlar kendi şiveleriyle konuşturulmuştur.

7. Sanat, doğanın kopyası olmalıdır, düşüncesi etrafında olaylar bir bilim adamı titizliğiyle ele alınmıştır.

Önemli: Deney – bilim adamı – doğalcılık

Dünya edebiyatında temsilcileri:

Emile Zola, Alphonse Daudet, Goncourt Kardeşler

Türk edebiyatındaki temsilcileri

· Hüseyin Rahmi Gürpınar Nabizade Nazım Beşir Fuat

Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik)

§ Realizmin şiire uygulanmış hali olup 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır.

§ Romantik şiir anlayışına tepki olarak doğmuştur.

§ Sanat için sanat anlayışı benimsenen bu akım sadece şiirde görülen bir akımdır.

§ Şiirin biçim özellikleri önemsenmiş, nesneler dış görüşüne göre anlatılmıştır.

§ Eski kültür ve tarihe yönelen bu akım sanatçıları şiire egzotik bir hava getirmişlerdir.

§ Dili son derece iyi kullanmış olup sözcük seçimine ve ahenge önem vermişlerdir.

§ Şiiri, iç dünyadan dış dünyaya taşımış ve nesneleri dış görünüşüne göre anlatmışlardır.

Türk edebiyatındaki temsilcileri

· Tevfik Fikret

· Yahya Kemal Beyatlı

· Cenap Şahabettin (Edebiyatımızda bu akımı ilk tanıtan kişidir.)

Sembolizm (Simgecilik)

1. Fransa’da parnasizme tepki olarak 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.

2. Fransız yazar Baudelaire’in yazdığı “Kötülük Çiçekleri” adlı eserde akımın özellikleri anlatılmıştır.

3. Anlam kapalılığını savunan bu akım daha çok şiirde kullanılmıştır.

4. “Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.” görüşünü benimsemişlerdir.

5. Şiirde musikiyi savunmuşlar, nesneleri oldukları gibi yansıtmamışlardır.

6. İçe kapanık, bireyci, melankolik (bunalımlı), marazi (hastalıklı) bir şiir ortaya koymuşlardır.

7. İlk kez Servetifünun şiirinde kullanılmış; “Sanat, sanat içindir.” görüşü benimsenmiştir.

8. Bu akımın etkisiyle Servetifünun sanatçıları serbest müstezat nazım şeklini kullanmışlardır.

9. Şiirde ölçü, kafiye, ahenk unsurlarına bağlı kalmışlardır.

10. Sessizlik, yalnızlık, ölüm, insandan kaçış akımın en önemli temalarıdır.

Önemli: Anlam kapalı – soyut anlatım – melankolik edebiyat

Dünya Edebiyatında Sembolizm Akımının Temsilcileri

· Baudelaire Mallarme Rimbaud Paul Verlaine Paul Valery Edgar Allan Poe

Türk Edebiyatında Sembolizm Akımının Temsilcileri

· Ahmet Hâşim Cenap Şahabettin Ahmet Hamdi Tanpınar Ahmet Muhip Dıranas

·

· Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

* 20. yüzyılda oluşan bu akım, Andre Breton tarafından yayımlanan bir bildiriyle Fransa’da ortaya çıkmıştır.

* Sadece şiirde görülmüş ve bilinçaltı yansıtılmaya çalışılmıştır.

* Freud’un “psikanaliz” kuramının edebiyata uyarlanmış şeklidir.

* Olağanüstülük, sayıklama, düş ve hayal, çağrışımlar şiirin konusunu oluşturur.

* Akıl ve mantık önemsenmemiş, içgüdü, bilinçaltı ön plana çıkarılmıştır.

* Bu akımda noktalama işaretleri iç akışı engellediği için kullanılmamıştır.

* Dış dünyaya bağlı olmadan bilinçaltındakilerin dışa vurulması felsefesine dayanır.

* I. Dünya Savaşı’ndaki karamsarlık ortamında doğmuş, II. Dünya Savaşı ile birlikte yerini “Egzistansiyalizm” akımına bırakmıştır.

Önemli: Freud – Bilinçaltı – Karamsarlık

Dünya Edebiyatında Sürrealizm Akımının Temsilcileri

Andre Breton Louis Aragon Paul Eluard

Türk Edebiyatında Sürrealizm Akımının Temsilcileri

Cemal Süreya, İlhan Berk, Edip Cansever, Ece Ayhan (II. Yeni Şairleri)

Oktay Rıfat Horozcu, Orhan Veli Kanık (Garipçiler)

Hikâye (Öykü)

Yaşanmış veya yaşanabilir bir olayı veya durumu zaman, mekân ve kişilere bağlı olarak okuyucuda estetik zevk uyandıracak biçimde ele alan ve kurmaca bir yapıyla okuyucuya sunan metinlere hikâye denir.

Hikâyenin Özellikleri

1. Gerçek ya da gerçeğe uygun olay veya durumlar ele alınır.

2. Kişi, yer ve zaman ögelerine bağlı olarak anlatılır.

3. Romana göre kısa edebi bir türdür.

4. Bu türün yapı unsurları dar kapsamlı olarak ele alınır.

5. Hikâyelerde genellikle kısa cümleler kullanılır.

6. Olay ve durum hikâyesi olarak ikiye ayrılır.

7. Her hikâyede bir anlatıcı bulunur.

8. Hikâyeler bir çatışma üzerine kurgulanır.

9. Hikâyelerde iç konuşma, iç çözümleme ve bilinç akışı gibi teknikler kullanılır.

10. İtalyan yazar Boccacio tarafından yazılan “Decameron” adlı eser türün ilk örneği olarak kabul edilir.

Hikâyenin Yapı Unsurları

Kişi, olay ya da durum, mekân (yer-çevre) ve zaman olmak üzere hikâyede dört yapı unsuru bulunmaktadır.

1. Olay: Anlatmaya bağlı türlerdeki en önemli ögelerden biridir. Hikâyelerde olay kurmaca bir gerçeklik şeklinde sunulur. Yaşanmış ya da yanabilecek bir durumun kurgulanarak okuyucuya yeniden aktarılmasıdır.

Hikâyelerde olay birden fazla olabilir. Bu olayların mantıklı bir ilişki çerçevesinde bir araya getirilerek oluşturulması gerekir. Bu kapsamda, hikâyenin ana ekseninde yer alan bir olayın çevresinde neden-sonuç ilişkisine bağlı kalarak birden fazla olayın bir araya gelerek oluşturduğu kurguya olay örgüsü denir.

Kurmaca gerçeklik: Olay eksenli metinlerde yaşanmış ya da yanabilecek bir olayın yazar tarafından yeniden kurgulanarak aktarılmasına kurmaca gerçeklik denir.

2. Kişiler: Hikâyelerde olay veya durumların yaşanmasını sağlayan unsurlardır. Hikâyelerde kişi sayısı az olup bu kişilerin ruhsal ve fiziksel özelliklerine fazla yer verilmez. Ayrıca hikâyelerde yer alan kişiler her zaman insanlar arasından seçilmeyebilir. Bazen de insan dışındaki canlı-cansız varlıklar hikâyelerin kişisi olabilirler. Bu tür metinlerde iki tür kişi vardır:

* Tip: Toplumsal boyutu olan, benzerlerinin özelliklerini kendi üzerinde taşıyan kişilerdir. Özellikleri açısından toplumu temsil ederler.

* Karakter: Ayırt edici, değişken özellikleri olan, kendine özgü karakteristik özelliklere sahip, sadece kendini temsil eden kişilerdir.

3. Zaman: Çoğu hikâyelerde zaman direkt verilmez, sezdirilerek verilmeye çalışılır. Bazı hikâyelerde ise, olayın başlaması, gelişmesi ve belli bir sonla bulunması belirlenmiş bir zaman diliminde gerçekleşir. Bazı hikâyelerde ise zamansal sınırlama olmadan geriye dönüşler veya ileriye sıçrayışlar da görülebilir.

4. Mekân (Yer – Çevre): Olayın gerçekleştiği yer veya çevredir. Hikâyelerde her olay belli bir mekânda geçer. Hikâyelerde mekân tasvirleri olayın akışı içinde fazla uzatılmadan aktarılır ve mekânda değişiklik olsa da tasvirler fazla uzatılmaz.

Anlatıcı ve Anlatıcının Bakış Açıları

Anlatıcı: Olay örgüsüyle oluşan edebi metinlerde okura olayı aktaran kişidir. Anlatıcı eseri yazan kişi değildir. Eseri yazan gerçek kişidir. Edebi metinlerde olayı aktaran ise hayali kişidir.

Edebi metinlerde olay birinci kişi (ben) veya üçüncü kişi (o) ağzından aktarılır.

Anlatım üç bakış açısıyla aktarılır:

1. Hâkim (İlahi – Tanrısal) bakış açısı:

· Anlatıcı kendisinden bahsetmez.

· 3. tekil kişiyi (o) kullanır.

· Anlatıcı bu bakış açısında her şeyi bilir.

· Anlatıcı her zamanda ve her yerdedir.

· Olayı ve eserlerdeki kahramanları her yönüyle bilir.

· Olayın psikolojik yönünü iyi tahlil eder. Kahramanların duygu ve düşüncelerini, akıllarından geçen her şeyi bilir.

Önemli: İnsanın aklından geçen ne varsa anlatıcı bunu aktarıyorsa bu kesinlikle hâkim bakış açısıyla yazılmıştır.

2. Kahraman akış açısı

· Anlatıcı olayın kahramanıdır.

· Olaylar başkarakterin ağzıyla anlatılır.

· Anlatıcı görüp yaşadıklarını anlatır. Bunun dışına çıkamaz. Bundan dolayı da anlattıkları sınırlıdır.

· Anlatıcı bu tarz hikâyelerde sadece duyulan, görülen, yaşanılan ve bilinen olaylardan bahsedebilir.

3. Gözlemci bakış açısı (Kameraman)

· Olayların kamera sessizliğinde anlatılmasıdır.

· Olaylara müdahale etmez.

· Olaylarda taraf tutmaz.

· Etrafında olup bitenleri bir kamera gibi izler.

· Tarafsız bir tutumla gördüklerini okura anlatır.

HİKÂYE TÜRLERİ

Olay Hikâyesi (Maupassant Tarzı Hikâye)

1. İlk örneklerini Fransız yazar Guy de Maupassant vermiştir.

2. Olay örgüsü; kişi, zaman ve mekâna bağlıdır.

3. Önce gerilimin arttığı bu hikâye türünde gözlem son derece önemlidir.

4. Bu hikâyeler çarpıcı bir sonla olaylar çözüme kavuşturulur.

5. Olay hikâyesi; serim, düğüm ve çözüm bölümünden oluşur.

Serim: Olayın geçtiği yeri, zamanı ve kişilerinin betimlendiği bölümdür.

Düğüm: Olayın neden-sonuç ilişkisine bağlı olarak geliştiği ve merak unsurunun zirveye çıktığı bölümdür.

Çözüm: Merak edilen soruların çözüm bulduğu, merak unsurunun giderildiği bölümdür.

ÖNEMLİ: Olay hikâyesinin Türk edebiyatındaki kurucusu Ömer Seyfettin’dir. Diğer önemli temsilcileri: Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin Ali…

Durum Hikâyesi (Çehov Tarzı Hikâye)

1. İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir.

2. Günlük yaşamdan bir insanlık durumu anlatılır.

3. Olay hikâyesindeki gibi serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz.

4. Bu tarz hikâyelerde zaman ve mekân belirsiz olabilir.

5. Bu hikâyelerde zaman, mekân ve kahramanların yaşamları sezdirme yoluyla verilmeye çalışılır.

6. Olay değil, tema önemlidir.

7. Durum hikâyesinde amaç; insanların davranışları, düşünceleri, ikili ilişkileri karşısında gösterdiği tepkiyi göstermektir.

ÖNEMLİ: Durum hikâyesinin Türk edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır: Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal.

Olay Hikâyesi ile Durum Hikâyesi Arasındaki Farklar → Olay hikayelerinde merkezde bir olay varken durum hikayelerinde hayatın herhangi bir bölümünden alınmış bir durum, kesit okuyucuya aktarılır.

→ Olay hikayelerinde anlatım boyunca okuyucuda bir merak ve heyecan duygusu oluşturulmak istenirken durum hikayelerinde daha çok bir duygu oluşturulmak amaçlanır.

→ Olay hikayelerinde “Serim, düğüm ve çözüm” bölümleri bulunurken durum hikayelerinde bu bölümler yoktur.

→ Olay öyküleri belirli bir sonla biterken durumda son okuyucunun hayal gücüne bırakılır.

→ Olay hikayelerinde okuyucu olanı olduğu gibi okur, kendi düşüncesini katmaz fakat durum hikayelerinde okuyucu hikaye sonunda kendi düşüncesini de özellikle katar.

→ Olay hikayelerinde mekanların kişi üzerindeki etkileri üzerinde durulurken durum hikayelerinde mekan önemsenmez.

→ Klasik hikayede olaylar gözlem yoluyla nesnel bir şekilde anlatılırken durum hikayelerinde kişisel duygular ve yorumlar ön plana çıkarılır.

Hikâyenin Dünya Edebiyatındaki Gelişimi

Hikâye türü çok eskilere dayansa da bugünkü anlamda hikâyenin ilk örnekleri İtalya’da görülmektedir. 14. yüzyılda yaşayan İtalyan yazar Boccacio’nun Decameron adlı eseri hikâye türünün ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Bu eser o yıllarda görülen bir salgın hastalık sırasında yazılmaya başlanmıştır.

Hikâye türünün asıl gelişimi 19. yüzyıla dayanır. Bu dönemde görülen romantizm ve realizm akımlarının etkisiyle hikâye karakteristik özelliklerine ulaşarak modern bir hal almaya başlar. Bu yüzyıldan başlayarak hikâye türünde birçok eser kaleme alınır. Bununla birlikte bu tür kendisine olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere iki yön çizer.

Dünya edebiyatında olay hikâyesinin (klasik hikâye) kurucusu Guy de Maupassant ’tır. Bu tür hikâyeye Maupassant tarzı hikâye de denilmiştir.

Dünya edebiyatında durum (kesit) hikâyesinin kurucu Anton Çehov olup Çehov tarzı hikâye olarak da adlandırılmıştır.

Hikâyenin Türk Edebiyatındaki Gelişimi

Hikâye anlayışı her ne kadar eskilere dayansa da Batılı anlamda Türk hikâyesi Tanzimat ile birlikte edebiyatımıza girmiştir. Bu dönemden önce halk hikâyeleri, masallar, divan şiirindeki olay merkezli mesneviler, meddah hikâyeleri bu türün yerine kullanılmıştı.

Tanzimat Dönemi’nde Batılı anlamda hikâyeciliğin gelişmesiyle birlikte bu türe olan ilgi de hızla artmıştır. İlk dönemde yaşanan teknik kusurlar özellikle Servetifünun döneminde giderilmiş ve Batılı hikaye örnekleri kaleme alınmaya başlamıştır.

İlk hikâye örneği: Ahmet Mithat Efendi – Letaif-i Rivayat ve Kıssadan Hisse

Batılı İlk Hikâye Örneği: Samipaşazade Sezai – Küçük Şeyler

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE (1923 – 1940) HİKÂYE

Özellikle Milli Edebiyat Dönemi’nde Ömer Seyfettin ile yaygınlaşan hikâyecilik anlayışı bu dönemde giderek hızlanmış ve hikâyecilik ayrı bir tür olarak ele alınmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ağırlıklı olarak olay hikâyesi işlense de özellikle Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri tarzında da eserler kaleme alınmaya başlanmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin devam ettiği bu dönemde roman türünde eserler kaleme alan birçok Milli Edebiyat sanatçısı da bu dönemde hem roman hem de hikâye türünde eserler yazmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin bu türün gelişimine katkıda bulunmuşlardır.

1923 – 1940 yıllarında toplumu etkilemek amacıyla birçok nitelikli hikâyeler kaleme alınmıştır. Bu dönemde Kenan Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık gibi yazarlar hikâyeye yönelerek “ “Sanat, toplum içindir.” anlayışına uygun eserler kaleme almışlardır. Gözleme ve gerçekliğe dayalı bu eserlerle birlikte hikâyecilik Türk edebiyatında önemli bir yere taşınmıştır.

Cumhuriyet dönemi hikaye anlayışları şunlardır:

-Milli ve Dini duyarlılıkları yansıtan hikaye

-Bireyin iç dünyasını esas alan hikaye

-Toplumcu- Gerçekçi hikaye

-Modernist hikaye

Anlatım biçimleri

1)Açıklayıcı Anlatım,

2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)

3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)

4)Tartışmacı Anlatım

A) AÇIKLAYICI ANLATIM:

Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir. ÖRNEK: Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış, öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece basittir.

B) TARTIŞMACI ANLATIM:

Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimiyle okuyucunun sahip olduğu düşüncenin değiştirilmesi amaçlanır. Yani amaç düşünce ve konularda değişiklik yapmaktır. ÖRNEK: Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden. Bunu da, edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz.Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir. Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenimidir bir bakıma.

C) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM:

Bu anlatımda amaç;olayı okuyucunun gözü önünde canlandırmak,anlatmak istenileni bir olay içerisinde vermektir.Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın anlatımıdır.Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.

ÖRNEK: Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan.Olanları düşündü bir süre.Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı,kalınca bir sigara sardı.Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.

D) BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME):

Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir.Varlıkların niteliklerini,bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır.Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir.

ÖRNEK: Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet,bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu.Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler, eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli yollara başvurur.Düşünceyi geliştirmek için başvurulan yöntemler şunlardır:

1) TANIMLAMA:

Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir.Tanım kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.

ÖRNEK:

· * İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.(Nesnel)

· *Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere epik şiir denir.(Nesnel)

· *Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)

· *Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar.(Değil)

2) ÖRNEKLENDİRME:

İleriye sürülen soyut düşüncenin somutlaştırılması yöntemidir.Söylenmek istenilenin okuyucunun kafasında canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.

ÖRNEK:

Genç Kalemler hareketi,edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;halk,aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir. 1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını.Sözcükler, tamlamalar…hep anlayacağınız biçimdedir.

3) KARŞILAŞTIRMA:

Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanma söz konusudur.Benzerliklerin ya da karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile olur.

ÖRNEK:

· *Özge Ali’ye göre daha çalışkandır.

· *En çok sevdiğim arkadaşım sensin.

· *Eski şiir hayali öğeleri yeni şiir ise somut öğeleri içerir.

4) TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):

Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden,sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur.Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir.Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.

ÖRNEK: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Fizolof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın