UNIT 6 LEISURE ACTIVITIES
Leisure : boş vakit
Activity : faaliyet, etkinlik, eylem
ActivitIES : faaliyetLER, etkinlikLER, eylemLER
Let’s start : hadi başlayalım
What kind of : ne tür, ne çeşit?
What kind of activities : ne tür etkinlikler?
What kind of activities do you like? : Ne tür etkinlikler seversin?
What kind of activities do you like doING? : Ne tür etkinlikler yapmayı seversin?
in : içeride
Out : dışarıda
indoor : kapı içinde J içeride, kapalı alanda
Outdoor : dışarıda, açık alanda
Indoor activities : kapalı alanda yapılan faaliyetler
Outdoor activities : açık alanla, dışarıda yapılan etkinlikler
Do you like? Sever misin?
What do you like? Ne seversin?
What do you like doing? Ne yapmayı seversin?
Circle (n) : daire
Circle (v) : yuvarlak içine al
Correct option : doğru seçenek
You look fit. : Formda görünüyorsun.
You are fit. : Formdasın.
Aydın lookS ill. Aydın hasta görünüyor.
Aydın IS ill. Aydın hastadır.
They exercise regularLY. Onlar her gün düzenli olarak egzersiz yaparlar.
DO they exercise regularLY? Onlar her gün düzenli olarak egzersiz yaparlar mı?
They DO not exercise regularLY. Onlar her gün düzenli olarak egzersiz yapmazlar.
They DOn’t exercise regularLY. Onlar her gün düzenli olarak egzersiz yapmazlar.
Regular (adj) : düzenli
Regular verbs : düzenli fiiller
regularLY (adverb) : düzenli olarak, düzenli bir şekilde
jogging : tempolu yürüyüş
go jogging : tempolu yürüyüşe gitmek, tempolu yürüyüş yapmak
bungee jumping : yüksekten atlama
before : önce
after : sonra
before breakfast : kahvaltıdan önce
after dinner : akşam yemeğinden sonra
you come : sen gelirsin
BEFORE you come, : sen gelmeden ÖNCE
You leave : sen ayrılırsın, gidersin
AFTER you leave : sen gittikten SONRA
Amazing (adj.) : şaşırtıcı, hayret verici
Cycling : bisiklete binme, bisiklet sürme
Fitness centre : spor merkezi
Kid (v) : alay etmek, muziplik etmek, kafa bulmak
You are KIDding. : Kafa buluyorsun.
HOW LONG do you stay here? Burada NE KADAR (süre) kalıyorsun?
FROM 10 am TO 5 pm. Sabah 10’dan akşam 5’e kadar
Too hot : aşırı sıcak
Tea is too hot. : Çay aşırı sıcak. “İçilemeyecek kadar sıcak”
Too heavy : aşırı ağır
The bag is TOO heavy. Çanta aşırı ağır. “Çanta taşınamayacak kadar ağır.”
Too far : aşırı uzak
TOO FAR to walk : yürüyerek gidilemeyecek kadar uzak
I like sports. Ben sporu severim.
They like sports, TOO. Onlar DA sporu sever.
You have got a car. Siz bir arabaya sahipsiniz.
We have got a car, TOO. Biz DE bir arabaya sahibiz.
Esma is beautiful. Esma güzeldir.
Esra is beautiful, TOO. Esra DA güzeldir.
Is he tall too? O da uzun boylu mu?
Do you like history too? Tarihi de seviyor musun?
Freak : düşkün, tutkun “aşırı seven”, hasta
Fitness freak : spor tutkunu
Football freak : futbol hastası
Try (v) : denemek, çalışmak,
He trIES : O dener, çalışır
All kinds of sports : spor türlerinin hepsini, her tür sporu
He tries all kind of sports. Her tür sporu yapmaya çalışır.
Ordinary sports : sıradan, herkesin yaptığı sporlar
Risky sports : tehlikeli, riskli, rizikolu sporlar
Ordinary SPORTS / risky ONES
Paragliding : paraşütle atlama / süzülme, uçma
Hang-gliding : planörle uçma / süzülme
Wind : rüzgar
Wind surfing : rüzgar sörfü
Dive (v) : suya dalmak
Scuba diving : tüple dalma
He likeS outdoor activities.
He DISlikeS indoor activities. He dislikes indoor ONES.
What time : Saat kaç?
When : Ne zaman?
Get up (v) : kalkmak
To OWN (v) : sahip olmak
OwnER (n) : sahip, bir şeyin sahibi
The owner of the shop : dükkanın sahibi
The owner of the car : arabanın sahibi
Because : çünkü
He stays there all day BECAUSE he wants to lose weight. (ağırlık)
Bütün gün orada kalıyor ÇÜNKÜ kilo kaybetmek istiyor. J
He wants to lose weight SO he stays there all day.
Kilo vermek istiyor BU YÜZDEN bütün gün orada kalıyor.
BE keen on: meraklı olmak
BE fond of: sevmek, beğenmek, hoşlanmak
BE = am, is, are
He is keen on windsurfing. Rüzgar sörfüne meraklıdır.
They are fond of swimming. Yüzmekten hoşlanırlar.
Couch potato = tv addict. Televizyon bağımlısı,
All day : bütün gün, gün boyunca, sabahtan akşama kadar
Junk food : fast food, abur cubur, hazır yiyecekler
ON the net : internette
Reply (v) : cevap vermek, yanıtlamak
Reply = answer
How often : hangi sıklıkta?
Once : bir kere
Twice : iki kere
Three times : üç kere
Four times : dört kere
Once a week : haftada bir kez
Twice a month : ayda iki kez
Three times a year : yılda üç kere
How often : hangi sıklıkta?
How often DO you go to the cinema?
Hangi sıklıkla sinemaya gidersin?
How often do you eat out?
Hangi sıklıkta dışarıda yemek yersiniz?
How often do you go to the matches?
Hangi sıklıkta maça gidersiniz?
Never : asla, hiçbir zaman
Always : daima, her zaman
Muhammed’s diary : Muhammed’in günlüğü
HIS diary : Onun günlüğü
Fatma’s diary : Fatma’nın günlüğü
HER diary : Onun günlüğü
Ali’s and Ayşe’s diaries : Ali’nin ve Ayşe’nin günlükleri
T H E I R diaries : ONLARIN günlükleri
DO painting : resim yapmak
DO yoga : yoga yapmak
DO weight lifting : ağırlık kaldırmak
The man in the picture : resimdeki adam
I don’t know the man.
Adamı tanımıyorum.
I don’t know THE MAN IN THE PICTURE.
RESİMDEKİ ADAMI tanımıyorum.
One of İbrahim’s songs : İbrahim’in şarkılarından biri
One of HIS songs : Onun şarkılarından biri
My feelings : duygularım, hislerim
My feelings about the environment.
Çevre hakkındaki duygularım
Popular (adj) : popüler, gözde
Popularity (n) : popülerlik, gözde oluş
Successful (adj) : başarılı
Success (n) : başarı
Music : müzik
MusicIAN : müzikÇİ
His real name is TAHA YASİN. Onun gerçek adı TAHA YASİN’dir.
But we call him TAhSİN. Ama biz ona TAhSİN deriz.
Write (v) : yaz
WriteR (N) : yazAR
Also : de, da, aynı zamanda, bununla birlikte
He is a singer, a songwriter. He is ALSO a poet.
O bir şarkıcı, bir şarkı yazarıdır. O aynı zamanda bir şairdir.
Act (v) : hareket etmek, rol yapmak
actOR (n) : hareket eden, rol yapan, AKTÖR
mansion : büyük ev, konak
countryside : kır, şehrin dışı
rural : kırsal, köye ait, şehir dışı
URBAN : kentsel, şehre ait
urban x Rural : kentsel x kırsal
The father of six children: altı çocuğun babası
He is the father of six children. O altı çocuğun babasıdır. “Altı çocuk babasıdır.”
Sensitive (adj) : duygulu, duyarlı, hassas
Try : denemek, uğraşmak, çalışmak
Save (v) : korumak
Try to save : korumaya çalışmak
He trIES to save : korumaya çalışır
A forest : bir orman
forestS : ormanları
rainforestS : yağmur ormanları
He tries to save the rainforests.
Yağmur ormanlarını korumaya çalışıyor.
Millions of dollars : milyonlarca dolar
He does yoga because yoga gives him energy.
Yoga yapar çünkü yoga ona enerji veriyor.
Yoga gives him energy SO he does yoga.
Yoga ona enerji veriyor BU YÜZDEN o yoga yapıyor.
I do yoga. Yoga yapıyorum.
When I do yoga, Yoga yaptığım zaman, yoga yaptığımda
I fish. Balık tutarım
When I fish, balık tuttuğum zaman, balık tuttuğumda
I see you. Seni görürüm.
When I see you, seni gördüğüm zaman, seni gördüğümde
ENJOY : beğenmek, hoşlanmak, sevmek
Enjoy + fiil ING
Enjoy + playING : oynamaktan hoşlanmak
He enjoyS playING football.
Futbol oynamaktan hoşlanır.
They enjoy swimmING in the pool.
Havuzda yüzmekten hoşlanırlar.
We enjoy learnING English.
İngilizce öğrenmekten hoşlanırız.
Different x same : farklı x aynı
Be interested in : ilgi duymak
He is interested in music.
O müziğe ilgi duyuyor.
He is interested in listenING to music.
Müzik dinlemeye ilgi duyuyor.
EDATLARLARDAN SONRA FİİL GELİRSE –ing TAKISI ALIR.
Workaholic : çok çalışan kişi, işkolik
Good : iyi
Better : daha iyi
The best : en iyi
The best musician : en iyi müzisyen
The best musician in the world: dünyadaki en iyi müzisyen
Real : gerçek
True : doğru
Admire = love
Everybody admireS him. Herkes onu sever.
Everybody loveS him. Herkes onu sever.
Can’t stand : tahammül edememek
I can’t stand : tahammül edemiyorum
Music you can’t stand: tahammül edemediğin müzik
Any kind of music you can’t stand:
tahammül edemediğin her hangi bir müzik türü
Is there any kind of music you can’t stand?
Tahammül edemediğin her hangi bir müzik türü var mı?
What kind of music? Ne tür müzik?
What kind of music DO YOU LIKE? Ne tür müzik SEVERSİN?
You look sad. Üzgün görünüyorsun.
You are sad. Üzgünsün.
LOOK, TASTE, SOUND, SMELL, FEEL “verbs of senses” duyu organlarıyla ilgili fiillerden sonra ADJECTIVE “sıfat” gelir.
What’s up : What is happening: ne oluyor
Alone : yalnız
Together : birlikte
Alone x together
He drives FOR hours. Saatlerce araba kullanır.
During : boyunca, esnasında
During the lesson : ders boyunca, ders esnasında
During his travels : seyahatleri esnasında
Tired (adj) : yorgun
GET tired (v) : yorulmak
Miss (v) : özlemek
He misses home SO he never goes out.
O evi özlüyor BU YÜZDEN asla dışarı çıkmıyor.
He never goes out BECAUSE he misses home.
O asla dışarı çıkmıyor ÇÜNKÜ evi özlüyor.
He has NO social life. O hiç sosyal yaşama sahip değil.
He doesn’t HAVE ANY social life. O hiç sosyal yaşama sahip değil.
Never mind : boş ver, takma kafana,
Tired : yorgun
Relaxed : rahat, gevşemiş
Miss : özlemek = long for: özlemek
Risky (adj) : riskli, tehlikeli
Risky =dangerous
Be keen on : meraklı olmak
Be crazy about : hastası olmak, delisi olmak
Extreme (adj) : uç, sınır, aşırı, farklı, sıra dışı
Extreme sports : sıra dışı, çok az kişinin yaptığı sporlar
Waste of time : zaman kaybı
Thrilling (adj) : exciting “heyecan verici”
Dull (adj) = boring “sıkıcı”
Awful = terrible “berbat”
Brilliant = intelligent “çok zeki, yetenekli”
What do you think of motor racing?
Motor yarışları hakkında ne düşünüyorsun?
How do you feel about motor racing?
Motor yarışları hakkında ne düşünüyorsun?
What kind of sport: Ne tür spor?
What kind of sport IS TREKKING? Uzun yürüyüş ne tür spordur?
An individual sport: bireysel spor
Team sport : takım sporu
I feel great. Kendimi harika hissediyorum.
I am great. Harikayım.
I go trekking because I feel great on the mountains.
Yürüyüşe gidiyorum çünkü kendimi dağlarda harika hissediyorum.
I feel great on the mountains SO I go trekking.
Kendimi dağlarda harika hissediyorum BU YÜZDEN yürüyüşe gidiyorum.
You reach the top. Zirveye ulaşırsınız.
WHEN you reach the top, Zirveye ulaştığınız zaman, ..
We need water. Suya ihtiyaç duyarız.
We need understanding. Anlayışa ihtiyacımız var.
You need special equipments. Özel aletlere ihtiyacınız var.
Trekking costS a lot of money. Uzun yürüyüş çok paraya mal olur.
“Uzun yürüyüş pahalı bir spordur.”
All in all : her şeyi hesaba katarak
Consequently : sonuç olarak
Overall : neticede, sonuçta