aol

turk dili 2 unite 1-4 kompozisyon anlatim

Okuma Süresi:52 Dakika, 7 Saniye

TÜRK DİLİ-II

Kompozisyon Bilgileri

ÜNİTE-1

GİRİŞ İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan en temel farklılık düşünme ve dil yetisidir. Düşünme yetisi içinde tasarlama, akıl yürütme, düş kurma, anlamlandırma gibi pek çok yeti vardır ve bütün bu yetilerin boy atıp geliştiği, anlam kazandığı alan dildir.

KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER Kompozisyonun iki türü vardır: Yazılı kompozisyon ve sözlü kompozisyon. Yazılı kompozisyon yazılı anlatım içinde bir bütünlük gerektirirken sözlü kompozisyon konuşma içinde bütünlüğü gerektirir. DİKKAT: Sözlü kompozisyonun değişebilirliğine, esnekliğine karşın yazılı kompozisyon daha değişmez ve durağandır. Bu yönüyle daha kuralcı ve daha düzenli, üzerinde düşünülüp oluşturulan bir anlatımdır, diyebiliriz. Okur, yazılı bir metni tekrar tekrar okuyabilir; ancak yazar, okurun tepkisini hemen göremez. Buna karşılık sözlü kompozisyonda etkileşim söz konusu olduğu için konuşan, dinleyenlerin tepkilerini anında alabilir ve kendini daha doğru ifade etme yollarını çeşitlendirebilir. Dilimize Fransızcadan geçen kompozisyon sözünün kökeni Latinceye dayanmaktadır. Latincede “bir araya getirmek, birleştirmek, inşa etmek” anlamındaki componere sözünden gelişen compositio(n-) eski Fransızcaya geçmiştir (Chantrell, 2002: 109). Composition sözü Fransızcada “bileşim, beste” gibi anlamlarda kullanılırken Türkçede geniş anlamda “ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi”, dar anlamda ise “öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili ve düzgün bir biçimde anlatmaları için yaptırılan yazılı veya sözlü çalışma” karşılıklarındadır. DİKKAT: Kompozisyon; resim, müzik, heykel gibi sanat dalları ile çeşitli bilim dallarında parçaların bütünü oluşturacak bir düzende bir araya getirilmesi anlamına da gelmektedir. Biçim açısından kullanılan kâğıdın kompozisyon yazmaya uygunluğu, yaklaşık olarak üstten 6 cm, alttan 2 cm, soldan 3 cm, sağdan 1 cm boşluk bırakılması, yazım kurallarına uyulması, noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılması gerekmektedir. Bir ders uygulaması olarak kompozisyonun el yazısıyla yazılması daha doğrudur. Ancak yazılar yayımlanmak üzere yayın kuruluşlarına gönderileceği zaman bilgisayarda yazmak gerekir. Bilgisayarda kelime işlemci programların “sayfa yapısı” seçeneklerine yukarıda verilen kenar boşluklarını girerek yazınızı yazabilirsiniz. Kompozisyon yazmaya girişmeden önce kişilerde bulunması ve sürekli geliştirilmesi gereken bazı nitelikler vardır. Bu niteliklerden en temel olanı kişinin dil becerileri ve bilgi donanımıdır.

Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı Sözlü iletişim, yalnızca konuşmayla değil söylenilen ninnilerle, anlatılan masallarla da gelişir. Okul öncesinde ilk gelişen dil becerisi dinlemedir, daha sonra dinleme ile birlikte konuşma becerisi gelişir. Okul çağına gelen çocukta ise dil becerileri yeni bir boyut kazanır ve yazı dili öğrenimi ile birlikte daha önce edinilen konuşma ve dinleme işlevlerine yazma ve okuma becerileri eklenir. Dil becerisini geliştiren en önemli etkinlik okumadır. Yazma yeteneğinin geliştirilmesine okuma etkinliği büyük katkıda bulunur. Sözlü kompozisyon için en iyi eğitim dinleme ile başlar.

YAZILI KOMPOZİSYON İnsanlığın binlerce yıllık geçmişinde söylenmemiş söz kalmadığını anlatır güneş altında söylenmemiş söz yoktur deyişi…

Yazının Önemi Yazı, en kısa tanımıyla, duygu ve düşüncelerin çeşitli işaretlerle belirlenmesidir. Sözlü olarak anlatılan düşünceler, duygular da yazıya aktarıldığında kalıcılaşır. Söz uçar, yazı kalır (Latince verba volant, scripta manent), bu açık gerçeği ortaya koymaktadır.

YAZILI KOMPOZİSYONUN OLUŞTURULMASI Kompozisyon yazmada izlenecek adımlar; konunun seçilmesi, konunun sınırlarının çizilmesi ve konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi olarak sıralanabilir. Şimdi bu adımları sarasıyla ele alalım.

Konu Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum konu olarak adlandırılır.

Üzerinde kompozisyon yazmamız için bize bir özdeyiş, bir dize veya bir atasözü verilmişse öncelikle bununla ne anlatılmak istendiğini kavramamız gerekir. Ören’in Yunus Emre’nin Söz ola kese savaşı Söz ola yitüre başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ide bir söz Öncelikle her sözcüğü anlamaya çalışarak okumamız gerekir. Birtakım ses değişikliklerini göz önüne alarak dizeleri okuduğumuzda yitüre sözünün yitirte, yitirtir; ide sözünün de ede, eder olduğunu hemen kavrarız. Ancak ağulu sözünü bilmeyenler çıkabilir. Türkçenin tarihsel dönemlerinde ve bugün de kimi bölge ağızlarında agı ~ ağu ~ ağı biçimlerinde kullanılan bu söz zehir anlamındadır. Bu türden sözcüklerin karşılığı soruyla birlikte de verilebilir. DİKKAT: Kompozisyonda Türkçenin zengin söz varlıklarından olan atasözlerimizden yararlanmak anlatımı güçlendirir. Atasözleri doğruluğu, halkın yüzyıllar alan deneyimlerine dayanan, halkın sınama yanılma yoluyla bulduğu doğruları anlatan bir tür kalıplaşmış sözlerdir. DİKKAT: Deyimler kısa ve özlü anlatım araçlarıdır. Kompozisyonda anlatıma akıcılık ve etki kazandırmak için deyimlerden yararlanılabilir. Deyimler anlatıma renk ve açıklık katan söz varlığı ögeleridir. Olgular, veriler, sorunlar da kompozisyonun konusunu oluşturabilir. Başarılı olabilmek için konuyla ilgili üzerinde durulacak noktaları önceden belirlemek gerekir. Konunun sınırlandırılması yalnızca kompozisyon yazmada değil, bütün çalışmalarda dikkate alınması gereken bir özelliktir. Örneğin sağlık konusunda bir kompozisyon yazmak, sona ulaşamayacak bir işe girişmektir. Bu kadar geniş bir konu, başarısız bir kompozisyonun yazılmasına yol açar. Sağlığın insan hayatındaki önemi, sağlıklı yaşamanın koşulları, sağlığı korumanın yolları gibi daha dar kapsamlı konular, başarılı kompozisyon yazmanın adımlarından biridir.

Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi Ana düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşüncedir. Yazar, yazıyı ana düşünceye ulaşmakta araç olarak kullanır. Yardımcı düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşünceyi destekleyen yan düşüncelerdir. Ana düşünce tek iken yardımcı düşünce birden çoktur. Yardımcı düşünceler, ana düşünceyi desteklediği oranda değerlidir. DİKKAT: Konu yazarın bir sorunu, bir düşünceyi, bir bilgiyi yakalayıp sorgulamasıyla ortaya çıkardığı malzemedir; ana düşünce ise bu sorgulamanın yanıtıdır. Ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin belirlenmesi aşaması, âdeta bir beyin fırtınasıdır. Çocuğumuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsak biz de öyle davranmalıyız. Bu bakış açısı bizim konu ile ilgili ana düşüncemizi oluşturur. Konuyla ilgili aklımıza gelen düşünceleri bu bakış açısı çerçevesinde artık sıralayabiliriz: 1. Eğitim öncelikle ailede başlar. 2. Bebek dünyaya geldiği andan itibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer. 3. Bebek ana babasını taklit ederek konuşmaya başlar. 4. Çocuğun davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir. 5. Ana baba, olaylar karşısında nasıl tepki veriyorsa çocuk da aynı tepkileri verir. 6. Ana babanın alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleştirmesinde etkendir. 7. Ana babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine göstereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler. 8. Ana babanın veya diğer aile bireylerinin kötü alışkanlıkları varsa bu durum çocuğun da benzer kötü alışkanlıkları edinmesine yol açabilir. 9. Ana babanın, diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir. Sıralanan bütün bu düşünceleri dikkatlice gözden geçirmeli, benzer olanları bir araya getirerek tekrarlardan kaçınmalıyız. Buna göre yukarıda sıraladığımız düşüncelerden 4 ve 5, 6 ve 8, 3 ve 9 birbiriyle az çok benzerlikler göstermektedir. Bu yardımcı düşünceleri bir araya getirerek bir düzenleme yapabiliriz: 1. Eğitim öncelikle ailede başlar. 2. Bebek dünyaya geldiği andan itibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer. 3. Bebek ana babasını taklit ederek konuşmaya başlar; ana babanın ve diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir. 4. Çocuğun davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir. 5. Ana babanın iyi veya kötü alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleştirmesinde etkendir. 6. Ana babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine, içinde bulunduğu çevreye göstereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler.

Kompozisyonda Plan Plan, yazar için yazmayı kolaylaştırdığı gibi, okur için de okumayı kolaylaştırır ve okur ile düşünce bağının tez kurulmasını sağlar. Fransızcadan alıntı olan plan “bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen” anlamındadır. Kompozisyonda plan, konunun nasıl ve ne ölçüde işleneceğinin; görüşlerin, düşüncelerin hangi sırayla ele alınacağının adımlarıdır.

Plan Türleri Konunun özelliğine, işlenecek ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin niteliğine, kullanılacak örneklere, anlatım biçimine göre kompozisyon yazmada üç tür plan uygulanabilir: • Olaya dayalı plan • Düşünceye dayalı plan • Duyguya dayalı plan Bir veya birkaç olayı konu edinen yazılı anlatım türlerinde olaya dayalı plan uygulanır. DİKKAT: Genellikle öykü, roman, tiyatro eseri gibi sanatsal yazıların hazırlanmasında olaya dayalı plan uygulanır. Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda düşünceye dayalı plan uygulanır. Konunun ele alınışında esas dürüncedir. Düşüncelerin ele alınışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümdengelim yöntemine de başvurulabilir. Tümevarım, özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yöntemi olarak ifade edilebilir. Tümdengelim, genel yargılardan, ilkelerden özel yargılara, ilkelere ulaşmaktır. Tümdengelimde benzer olaylardan, benzer bilimsel gerçeklerden hareket edilerek yeni gerçeklere, sonuçlara ulaşılır. DİKKAT: Makale, konferans, araştırma gibi bilgilendirici metinlerin hazırlanmasında düşünceye dayalı plan uygulanır. Belirli nesne, olay veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimlerin, heyecanların egemen olduğu, betimlemelerimizin yer aldığı yazılar duyguya dayalı plan ile yazılır. Duyguların egemen olduğu yazılarda, karşılaştığımız olayların hayal dünyamızda bıraktığı izler, bizde uyandırdığı düşünceler egemendir. DİKKAT: Duyguya dayalı plan, bazı kaynaklarda şiirle özdeşleştirilir ve bu tür planda, şiirin konusu, teması, şiirde işlenen duygular, söz sanatları, nazım türü gibi ögelerin yer alması beklenir.

Planın Bölümleri Bir düzen içerisinde tasarlanan ve planlanan yazılar giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş, yazının başlangıç bölümüdür. Konunun ana hatlarıyla ele alındığı bu bölüm, özellikle düşünceye dayalı yazılarda kısa tutulur. Giriş bölümünün olabildiğince etkili yazılması, okuyucuyu yazıya bağlayacaktır. Bu nedenle, kompozisyonun başarısında giriş bölümünün payı büyüktür. DİKKAT: Olaya dayalı planlarda giriş bölümüne serim de denir. Bir alıntı ile yazıya başlamak da sıkça başvurulan yollardan biridir. Gelişme bölümü, okurun merakını ve okuma isteğini artıracak biçimde yazılmalıdır. Okuyucunun ilgisini sürekli kılabilmek, yazının gövdesini oluşturan gelişme bölümünde izlenecek yola bağlıdır. DİKKAT: Yazıya ilgi çekme bölümü olan giriş, çoğu kez bir paragraftır. Bazen iki, üç paragraf da olabilir. Gelişme, konunun türlü yönlerden açılıp genişlediği, zenginleşip olgunlaştığı bölümdür. Yardımcı düşünceler bu bölümde ele alınır. DİKKAT: Olaya dayalı yazılarda gelişme bölümüne düğüm de denir. Sonuç, yazının bitiş bölümüdür. Giriş bölümünde ortaya konulan, gelişme bölümünde çeşitli düşüncelerle açıklanan konuda son söz, bu bölümde söylenir. Hiçbir yoruma meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır yazılır. Düşünceye dayalı anlatımlarda bu bölüm, ana düşüncenin ifade edildiği yerdir. Okuyucunun üzerinde en çok etki barakan bölüm sonuçtur. DİKKAT: Sonuç, olaya dayalı anlatımlarda çözüm olarak da adlandırılır.

Konunun Başlığı Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir başlık. Kompozisyonun bölümlerinden biri olan başlık, yazıda düzeni sağlayan ögelerden biridir. Başlıktan başlayarak sonuç cümlesine kadar yazılanlar bir düzen ve bütünlük göstermelidir. Başlık, ana düşünce ile çelişmemelidir.

PARAGRAF VE PARAGRAFTA ANLATIM BİÇİMLERİ

Paragraf Yazının bir bölümü olan paragraf, bir duyguyu, düşünceyi, bilgiyi, dileği, öneriyi, ya da olayı, olaydan alınmış bir kesiti yalnız bir yönüyle tam olarak çözümleyen, açıklayan, tartışan, öyküleyen, betimleyen cümleler bütünüdür.

Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kompozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir. DİKKAT: Sözcük, kavram birimi; cümle, yargı birimi; paragraf ise anlatım birimidir. Paragraf birkaç cümleden oluşur. Kimi zaman tek bir cümlenin paragrafı oluşturduğu görülse de başarılı bir paragraflandırmada bir cümlede verilen düşünce diğer cümlelerle açıklanır. DİKKAT: Bir paragrafın uzunluğu açıklanan bilgiyi, anlatılan olayı, betimlenen varlığı, savunulan düşünceyi, açık seçik kapsayacak kadardır. Paragraf uzunluğunun ölçüsü, okurun ilgisini canlı tutacak kadar kısa; savunduğu düşünceyi açıklayacak kadar uzun olmalıdır. Paragrafın düzeni kompozisyonun düzeninden farksızdır. İlk cümle, paragrafa giriş cümlesidir. Bu cümle, aynı zamanda paragrafın da konusunu belirler. İzleyen cümleler paragrafın gelişme bölümünü oluşturur. Bu bölümde konu, örneklerle açılabilir. Paragrafın son cümlesi ise sonucu belirler.

Paragrafta Anlatım Biçimleri

Tanımlama Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır. Yazıda savunduğumuz düşünceyi çeşitli özellikleriyle tanımlayarak ilgili düşüncenin kavranmasına yardımcı oluruz.

Örneklendirme Konuyu daha ayrıntılı bir biçimde anlatmanın bir yolu da örneklendirmedir. Örnekler vermek konuyu daha anlaşılır duruma getireceği gibi düşünceye açıklık ve somutluk kazandırır. Örnekleme, uzun açıklamaların da önüne geçeceğinden birkaç sayfada anlatılacak düşünceyi birkaç örnekle ifade etme kolaylığı sağlar. DİKKAT: Örneklendirme, çoğu zaman soyut düşünceleri somutlaştırmak için daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir.

Karşılaştırma Düşünce öbeği olan paragrafta okuyucunun zihninde karşılaştırma yapmasını sağlayarak konunun kavranmasına yardımcı olmak mümkündür. Karşılaştırma kişilerin, nesnelerin, olayların ve olguların benzer veya ayrı yanlarını incelemek için yapılan kıyaslamadır. DİKKAT: Karşılaştırma, daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşılaştırma amacı gütmeyen karşıt anlamlı kavramların bir paragrafta yer alması karşılaştırma değildir.

Tanıklama Paragrafta verilen bilginin tanınmış bir kaynağa dayandırılarak yazıya giriş yapılması, konunun açılımında tutulan bir başka yoldur. Böylece tank göstererek bilginin sağlam bir kaynağa dayandığını göstermiş oluruz. Yöntem olarak önce alıntı yapılacak kişinin adı anılır sonra da sözleri aktarılır. DİKKAT: Tanık gösterilen kişiler sıradan kişiler olmamalıdır. Tanık bazen söz, bazen kişi olabilir. Tanıklama gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir.

Tanıtlama Tanıtlamak, bir iddianın gerçekliğini inkâr edilmeyecek bir kesinlikle göstermek, ispatlamaktır Bir düşüncenin gerçekliğini yadsınamayacak bir kesinlikle göstermek anlamında olan tanıtlama, yazıda sayısal verilerin, istatistiklerin, göstergelerin, tahminlerin tanıt olarak kullanılmasıdır. İleri sürdüğümüz düşüncelerin birtakım verilerle tanıtlanması gerekebilir. Bu durumda istatistiklere, deney sonuçlarına yer verilebilir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarından yararlanılabilir. DİKKAT: Tanıtlama, sayısal ve istatistik verilerinden (nicel veriler) yararlanarak anlatılmak isteneni kanıtlamayı gerektirir. Bazı kaynaklarda bu anlatım biçimi sayısal verilerden yararlanma olarak da adlandırılmaktadır.

ÜNİTE-2

Noktalama İşaretleri

GİRİŞ

Antik çağda noktalama işaretlerinin kullanımı, kopyası tamamlanan kitapların gözden geçirilip düzeltilmesi sırasında yapılıyordu.

Batı’da özellikle 16. yüzyılda matbaanın gelişmesi ile noktalama işaretlerinin kullanımı da yaygınlık kazanmıştır. 19. yüzyılda noktalama işaretleri genelleşmiş ve belli kurallara bağlanmıştır. Bugün dünyada kullanılan Çin, Arap, Ermeni, Kiril gibi birçok alfabede çoğunlukla Batılı noktalama işaretleri kullanılmaktadır.

NOKTALAMA İŞARETLERİ Yazılı anlatımda okumayı ve anlamayı kolaylaştıran, yazarın okura aktarmak istediği düşünce ya da duygunun doğru ulaşmasına yardımcı olan, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirten bu işaretlere noktalama işaretleri denir. Noktalama işaretleri dilin trafik işaretleridir. Size ne zaman başlayacağınızı, ne zaman duracağınızı veya satırları nasıl okuyacağınızı söyler.” David Mielke Göktürk alfabesinde kelimeler, bir diğerinden yalnızca üst üste iki nokta ile ayrılmaktaydı. Budist ve Mani metinlerinde sayıları 6 ile 9 arasında değişen birtakım işaretler bulunmaktaydı. Arap alfabesindeki Kur’an’da ayetlerin bittiğini gösteren vakfe işareti, kimi zaman, Türkler tarafından cümlenin bittiğini göstermek için kullanılmıştır Günümüzde kullandığımız noktalama işaretlerinin birçoğu, yazı dilimize Batı’dan, Tanzimat döneminde geçmiştir. Bu işaretleri bizde ilk olarak Şinasi, Şair Evlenmesi (1859) adlı tiyatro eserinde kullanmıştır. Bilindiği gibi bu eser, aynı zamanda basılı ilk Türkçe tiyatro eseri olma özelliği taşımaktadır. Günümüz Türk yazı dilinde elli kadar noktalama işareti kullanılmaktadır DİKKAT: Rakamlar arasında kullanılanlar hariç, her noktalama işaretinden sonra bir harf sığacak kadar bir boşluk bırakılmalıdır.

Nokta (.) Nokta, anlatılmak istenenleri sırasıyla vermeyi sağlayan sözlerin sınırlarını gösterir. 1. Cümlenin bittiğini göstermek amacıyla cümle sonuna konur. 2. Rakamlardan sonra konursa sıra sayı sıfatlarını türetir; yani -ncI eki yerine geçer. DİKKAT: -ncl eki yerine geçen noktadan sonra cins isim gelirse küçük harf kullanılır. Bilgisayar kullananlar bu hususta dikkatli olmalıdır. Çünkü bilgisayar programları noktadan sonra gelen her kelimenin ilk harfini çok defa kendiliğinden büyük harfe çevirmektedir. DİKKAT: Eğer birden çok sayı, arka arkaya sıra sayı sıfatı olarak kullanılacaksa bu durumda, her sayıdan sonra nokta konabileceği gibi, sayılar arasına virgül veya kısa çizgi ve son sayıdan sonra da nokta konarak aynı anlam kazandırılabilir. 3. Kimi kısaltmalarda kullanılır. DİKKAT: TDK’nin Yazım Kılavuzu’na göre tamamen büyük harflerden oluşan kısaltmalarda esas olarak nokta kullanılmaz: TBMM, DDY, BMT, ABD, AB, MÖ, MS, ITÜ vb. Ancak T.C. T. vb. bu durumun istisnalarıdır. Bu konuyla ilgili olarak Yazım Kuralları ünitesindeki Kısaltmalar bölümünü okuyabilirsiniz. 4. Tarih yazarken gün, ay ve yıl rakamla yazılıyorsa bunların arasına nokta konur. DİKKAT: Tarih yazımında nokta yerine eğik çizgi (/) de kullanılabilmektedir. DİKKAT: Tarihlerde ayın adları yazıyla yazılırsa araya nokta konmaz, bir harflik boşluk bakılır. 5. Saat yazımında saat ile dakika arasına nokta konur. 6. Bir yazıda maddeleme yapılıyorsa maddeleri belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. DİKKAT: Benzer durumlarda nokta yerine kapama ayracı da kullanılabilmektedir. 1), 2) gibi. 7. Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. 8. Büyük rakamların okunuşunu kolaylaştırmak için rakamlar basamaklara ayrılarak aralarına nokta konulmaktadır. 9. Matematikte çarpma işlemi işareti olarak kullanılır. 2 . 3 = 6 DİKKAT: Genellikle matematikte çarpma işareti olarak kullanılan nokta, yazıda kullanılandan farklı olarak satır çizgisinden yukarıda ve ortada yazılmaktadır.

Virgül (,) Virgül, anlama doğrudan etki eden ve cümlede karışmayı önleyen ayırıcı işarettir. Okuyana, ses tonunu ayarlaması ve yazılanları doğru okuyabilmesi için yol gösterir. 1. Öznenin yüklemden uzak düştüğü cümlelerde, özneden sonra virgül konur. 2. Cümlede kelime öbeklerini belirginleştirmek için kullanılır. 3. Cümlede benzer veya eş değer öğeler, art arda sıralanıyorsa bunların arasına konur. 4. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur.

DİKKAT: Şart ekinden sonra virgül kullanılmaz. Ancak birden fazla şart eki art arda geldiğinde şartlı cümleler virgülle ayrılır. 5. Bu, şu, o zamirleri özne olarak kullandığında bunları işaret sıfatlarıyla karıştırmamak ve anlam karışıklığına yol açmamak için konur. 6. Çünkü ama fakat ancak gibi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlıyorsa bu bağlaçlardan önce virgül konabilir. DİKKAT: Bu bağlaçlardan önce virgül yerine noktalı virgül de kullanılmaktadır. DİKKAT: Metin içinde ve veya yahut bağlaçlarından; hem… Hem, ne… Ne gibi tekrarlı bağlaçlardan; pekiştirme ve bağlama görevindeki de da bağlacından önce ya da sonra da virgül kullanılmaz. Ancak özellikle ve bağlacından sonra bir ara söz getirilecekse virgül kullanılabilmektedir. 7. Alıntı cümleler tırnak içi yerine virgüllerle de verilebilir. 8. Konuşma çizgisiyle verilen alıntıların bitiminde kullanılır. 9. Kelimeler pekiştirme amacıyla tekrarlanıyorsa birbirinden virgülle ayrılır. 10. Hitap (seslenme) kelimelerinden sonra kullanılır. 11. Onaylama veya ret bildiren kelimelerden sonra kullanılır. 12. Bilimsel çalışmalarda kaynakça yazımında kullanılır. 13. Rakamların yazımında kesirleri göstermek için kullanılır.

Noktalı Virgül (;) Noktalı virgül bir nokta ve bir virgülden oluşur. Yazılı metnin seslendirilmesinde virgüle göre biraz daha uzun soluklanılacak yeri gösterir. 1. Sıralı cümleyi oluşturan cümleler, virgülle ayrılıyor ve kendi aralarında gruplanabiliyorsa bu gruplar birbirinden noktalı virgülle ayrılır. 2. Bir cümlede virgüllerle ayrılan kelimeler veya kelime öbekleri kendi içinde gruplanabiliyorsa bunlar da birbirinden noktalı virgülle ayrılır. 3. Bağlaçlı cümleleri birbirine bağlamak için hatta yoksa, oysa, hâlbuki, ne var ki, bundan dolayı, bu nedenle, öyleyse, çünkü, sonra, ancak, lakin, fakat, meğer, meğerse, yalnız, yani gibi bağlaçlar kullanılıyorsa çok defa bu bağlaçlardan önce kullanılır. 4. Sıralı, bağlaçlı, girişik gibi birden çok cümlenin birlikte kullanıldığı yapıların öznesi ortak ise bu durumda noktalı virgül özneden sonra konur. 5. Aynı eki alan kelimeler virgülle art arda sıralandığında oluşabilecek anlam karışıklığını önlemek için kullanılır.

İki Nokta (:) Göktürk ve Yenisey yazıtlarında kullanılan tek noktalama işareti, iki noktadır. İşaret, kendinden sonra bir açıklamaya da birkaç örnek geldiğini bildirir. Bunun dışında söyleyişi etkili kılmak için de kullanılır. 1. Cümleyle ilgili verilecek örneklerden önce kullanılır. 2. Cümleden sonra, cümle ilgili yapılacak açıklamadan önce kullanılır. DİKKAT: İki noktadan sonraki kısımda örnekler veriliyorsa ve bunlar özel isimse büyük, cins isimse küçük harfle yazılır; eğer iki noktadan sonraki kısım açıklama cümlesi ise diğer cümlelerde olduğu gibi büyük harfle başlar. 3. Karşılıklı konuşma bölümlerinde konuşucuyu bildiren kelimenin sonunda kullanılır. 4. Ses bilgisiyle ilgili çalışmalarda ünlünün uzun olduğunu göstermek için ünlüden sonra konur. 5. Matematikte bölme işlemi işareti olarak kullanılır. 18 : 2 = 9 6. Genel ağ adreslerinde kullanılmaktadır.

Üç Nokta (…) Sözün istenmeyen şekilde bittiğini, kesik cümlelerde okuyana bırakılan parçayı göstermede, ayıp karşılanan kelimelerin yerine, metinlerin okunamayan yerlerini göstermede kullanılan yardımcı işarettir. 1. Yazarın söyleyeceklerinin tam olarak bitmediği ya da devamını okuyucuların hayal gücüne bıraktığı izlenimini uyandıran cümlelerin sonuna konur. 2. Konuyla ilgili örneklerin devam ettiğini bildirmek için üç noktadan yararlanılır.

3. Alıntı yapıldığında atlanan yeri belirtmek için kullanılır. 4. Konuşma bölümlerinde, duraksama veya kekelemeyi göstermek için kullanılır. 5. Karşılıklı konuşmalarda cevap verilmediğini, sessiz kalındığını belirtir. 6. Devam eden bir dizinin tamamını, uzun uzun yazmamak için üç noktadan yararlanılır. 7. Açıkça ne olduğunu yazmak istemediğimiz kişi, yer, kurum vb. adı yerine üç nokta konur. Aynı şey genel ahlaka aykırı, argo, küfür sözlerini yazarken de söz konusudur. 8. Ünlem ve soru işaretinden sonra anlatımı pekiştirmek için konur.

Soru İşareti (?) Eklendiği sese, heceye, kelimeye, söze ya da cümleye soru anlamı yükleyen işarettir. Türkçede soru işareti yoluyla cümleye şaşma, çıkışma, rica, beğenme gibi birbirinden değişik anlamlar da yüklenir. 1. Türkçede soru cümleleri, ya mX soru eki yahut da kim, ne, neden, niçin, hani, nere, nasıl, nice, niçin gibi soru bildiren kelimelerle kurulur. Bunların bulunduğu cümlelerin sonuna soru işareti konur. DİKKAT: Soru bildiren ne, nasıl, nice kelimeleri belgisiz sıfat olarak kullanıldığında soru işareti kullanılmaz: DİKKAT: mX eki her zaman soru bildirmez. Bazen cümlede zarf-fiil işlevinde yapılar oluşturarak cümlenin zarfını oluştururlar. Böyle durumlarda soru işareti kullanılmaz. DİKKAT: Soru eki mX, “güzel mi güzel”, “çirkin mi çirkin”, “ters mi ters” örneklerinde olduğu gibi ikilemelerde pekiştirme amacıyla da kullanılır. Bu durumda soru işareti konmaz. 2. Konuşma dilinde, hiçbir soru eki veya kelimesi kullanılmadan vurguyla cümleye soru ifadesi katılabilir. Bu durum, konuşma metinleri yoluyla yazıya da aktarılabilmektedir. 3. Bir yazıda yer, tarih vb. verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa bu durum, ayraç içinde soru işareti kullanılarak belirtilir. Karikatürlerde soru işaretinin ünlemle (?!) kullanımı yaygın bir biçimde, şaşkınlık ve bağırarak sorma anlamında kullanılmaktadır. 4. Soruyu pekiştirmek için soru işaretinden sonra iki nokta konabilir.

Ayraç/Parantez ( ) Parantez olarak da bilinen bu işaret için, köşeli ayraçla karıştırılmasın diye yay ayraç terimi de kullanılmaktadır. Cümlenin anlamına hizmet eden ayırıcı işaretlerdendir. 1. Cümleyle doğrudan ilgisi olmayan açıklamalar ayraç içinde verilebilir. 2. Bilinmediği düşünülen veya başka dillerdeki karşılığı verilmek istenen bir kelimenin yabancı dildeki veya Türkçedeki karşılığı ayraç içinde verilebilir. 3. Örnekler ayraç içinde gösterilebilir. 4. Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm tarihleri; aynı şekilde devletler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma tarihleri; eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde gösterilir. 5. Olayların yaşandığı, eserlerin yazıldığı, basıldığı tarih veya yer ayraç içinde verilir. 6. Soyadı Kanunu çıkmadan önce tanınmış olup da kanunla birlikte soyadı alan kişilerin soyadları ayraç içinde yazılabilir. 7. Alıntılarda atlamalar yapılıyorsa bu kısım ayraç içinde üç nokta ile gösterilebilir. 8. Konuşma dilinde kimi zaman olumlu görüş belirtir; ancak aslında görüşün olumsuz olduğu jest ve mimiklerle ifade edilebilir. Yazı dilinde bunu belirtmek için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır. 9. Bilimsel yazılarda verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa ayraç içinde soru işareti kullanılarak bu durum belirtilir. 10. Bilimsel yazılarda alıntının veya bilginin kaynağı ayraç içinde gösterilebilir. 11. Tiyatro eserlerinde oyuncunun konuştuğu sıradaki davranışları veya o sırada sahnede gelişen diğer olaylar ayraç içinde verilir. 12. Maddeleri belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. 13. Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır.

Köşeli Ayraç [ ] Bu işaret için köşeli parantez terimi de kullanılır. 1. Ayraç içinde ayraç açılacağı zaman, yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır. 2. Eski dillere ait metinleri inceleyen bilimsel çalışmalarda, metinde okunamaya hakkında yazarın bir tahmini varsa bunlar köşeli ayraç içinde gösterilir.

Tırnak İşareti (“ ”) (« ») Metin içinde vurgulama amaçlı kullanılan ayırıcı işaretlerdendir. 1. Aynen aktarmalar, kelime, kelime öbeği ya da cümle olsun tırnak içinde verilir. DİKKAT: Tırnak işareti kullanıldığında, tırnak içindeki kısım özel isim olmayan bir kelime veya kelime öbeği ise küçük

harfle; cümle ise tıpkı tırnak dışındaki bir cümlede olduğu gibi büyük harfle başlar ve cümle hangi noktalama işaretiyle bitecekse onunla bitecek şekilde yazılır. 2. Cümlede özellikle vurgulanan unsurlar tırnak içinde verilebilir. 3. Vurgulanmak istenen özel adlar, bölüm başlıkları veya kitap, makale, köşe yazısı başlıkları vb. tırnak içinde verilebilir. DİKKAT: tırnak içine alınan özel adlardan sonra ek geliyorsa bunlar kesme işareti ile ayrılmaz. 4. Bilimsel yazların kaynakçalarında makale adları tırnak içinde verilir.

Tek Tırnak (‘ ’) Tek tırnak işareti, çift tırnak işareti ile aynı köktendir; ancak tek tırnak işareti içine alınan kelime, söz ya da cümle ile etrafındakilerden ayrıldığı vurgulanır. 1. Açılan tırnak içinde ikinci bir tırnak açma ihtiyacı duyulursa tek tırnak işareti kullanılır.

Eğik Çizgi (/) Eğik çizgi işareti için Türkçede bölü veya taksim işareti terimleri de kullanılmaktadır. 1. Düz yazıda yapılan şiir alıntılarında mısraları birbirinden ayırmak için kullanılır. 2. Özellikle bilimsel yazılarda veya, hem o hem bu bağlaçlarının yerine kullanılır. DİKKAT: Tarih belirtirken gün, ay ve yılın rakamla yazıldığı durumlarda bunların arasında nokta yerine eğik çizgi de konabilir. DİKKAT: Tarih yazımında ay, yazıyla belirtiliyorsa eğik çizgi kullanılmaz. 3. Dil bilgisi çalışmalarında eklerin farklı biçimlerini gösterirken kullanılır. 4. Matematikte bölme işareti olarak da kullanılır.

Kesme İşareti (’) Kesme işareti Türkçede Latin harflerinin kabulü (1928) ile kullanılmaya başlanmıştır. İşaretin kullanım alanı zamanla genişlemiştir. 1. Özel isme gelen iyelik, hal ve bildirme eklerinden önce araya kesme işareti konur. DİKKAT: Yer bildiren cins adlar, özel isimler kısaltma olarak kullanıldığında bunlar da özel isim muamelesi görürler ve bunlara da ekler, kesme işaretinden sonra getirilir. DİKKAT: Özel isimlere +lAr çokluk eki ile +lI, +lIk, +sIz, +lA-, +lAş- (Adanalı, Müslümanlık, Türkleşmek vb.) gibi yapım ekleri getirildiğinde kesme işareti kullanılmaz. 2. Kesme işareti kullanılması gerekmeyen kimi cins isimler vurgulanmak istendiğinde ve bunların ardına ek getirildiğinde kesme işareti konabilmektedir. DİKKAT: Kimi yazarlar cins isimleri vurgulamak için çift tırnak işareti de kullanmaktadırlar. 3. Türkçeye Arapçadan giren ve kelimenin aslında, bu dile özgü ayın sesi olan kelimelerde, bu ses için kesme işareti kullanılmaktadır. 4. Türkçede n’olmak (< ne olmak), n’etmek (< ne etmek), n’eylemek (< ne eylemek) gibi birleşik yapıların yazımında kullanılır. Bu durum, daha çok, ölçü gereği, şiir dilinde görülür. 5. Harflere veya rakamla yazılmış sayılara ek getirildiğinde konur. 6. Kısaltmalara durum eki getirildiğinde bunlar, kesme işaretiyle ayrılır.

Kısa Çizgi (-) Tire olarak da adlandırılan işaret, kelimeleri bölmek için ya da birleştirmek için kullanılır. 1. Satır sonuna sığmayan kelimeleri bölerken konur. Satır sonunda bir özel isim varsa ve bu özel isme gelen ek, kesme işareti (’) ile ayrılıyorsa kısa çizgi kullanılmaz. 2. Cümledeki kelime öbekleri veya ara cümleleri belirginleştirmek için başlarına ve sonlarına konur. 3. Türkçeye yerleşen ve yer, kurum, eser veya önemli bir olay adı vb. biçimde kullanılan Farsça ve Arapça asıllı tamlamalarda kullanılır. 4. İki rakamın arasına konduğunda yaklaşıklık, aşağı yukarılık anlamı katar. 5. Tarih bildiren iki rakamın arasına konunca arasında, ve, ile, ilâ, …den …e anlamı katar. 6. Birbiriyle ilişkili kavramlar birlikte yazıldığında araya kısa çizgi konabilir. 7. Karşıtlık ilişkisi belirtmek amacıyla ilgili kelimelerin arasına konur. 8. Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm, olayların başlangıç ve bitiş, aynı şekilde devletler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma, eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde aralarına kısa çizgi konarak gösterilir.

9. Dil bilgisi çalışmalarında kelimelerin köklerini, gövdelerini ve eklerini belirtmek için kullanılır. 10. Dil bilgisiyle ilgili çalışmalarda eklerden önce konur. 11. Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır. 12. Kelimeleri hecelerine ayırırken kullanılır. 13. Matematikte çıkarma işleminde eksi işareti olarak kullanılır. 14. Sıfırın altındaki dereceleri göstermek için rakamın başına konur. DİKKAT: Konuşmalardaki kekelemeyi ya da üzerine basılarak söylenen heceleri yazıda göstermek için de kısa çizgi kullanılabilir.

Uzun Çizgi (–) Uzun çizgi, 42,3 mm’dir. Uzun çizgi için konuşma çizgisi, büyük çizgi, tire gibi farklı kavramlar da kullanılmaktadır. 1. Roman, hikâye, masal, tiyatro gibi türlerde kişilerin konuşmaları verilirken kullanılır. DİKKAT: Tiyatro eserlerinin yazımında oyuncuların konuşmaları verilirken, oyuncunun önce adı sonra uzun çizgi sonra da konuşmalar yazılır.

Ünlem işareti (!) Eklendiği cümlede üzüntü, sevinç, kızma, korku gibi anlamları pekiştiren bu işaret okura yazıda yanında bulunduğu yazı biriminin yüksek sesle anlama uygun bir tonda okunması gerektiğini gösterir. 1. Acıma, üzüntü, sevinç, kızma, korku, şaşırma, coşma gibi her türlü duyguyu ifade eden kelime, kelime öbeği veya cümlelerden sonra konur. 2. Hitap, çağrı, seslenme, uyarı vb. bildiren kelime, kelime öbekleri veya cümlelerden sonra konur. DİKKAT: Ünlem işareti, hitap sözleri bulunan cümlelerde, bu sözlerden hemen sonra konabileceği gibi, cümlenin sonuna da konabilir. 3. Onay veya ret bildiren kelimelerden sonra konabilir. Anlatımı pekiştirmek için ünlem ibaretinden sonra iki nokta konabilir.

ÜNİTE-3

Yazım Kuralları

GİRİŞ Bir yazının amacına ulaşabilmesi için uyulması gereken birtakım biçimsel kurallar vardır. Bu kurallara yazım kuralları denir. Yazım için imlâ sözcüğü de kullanılır. Yazım, TDK’nin genel ağ sayfasındaki Güncel Türkçe Sözlük’te “Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla” diye tanımlanmaktadır.

YAZIM KURALLARI Türkçenin yazım kurallarının oluşması süreci, Türk Yazı Devrimi ile başlamıştır. 12 Aralık 1928 yılında basılan imla Lügatı, Türkçedeki sözcüklerin yeni Türk harfleriyle nasıl yazılacağını göstermiştir. Bu yazım kılavuzu 1941 yılına kadar basın yayın ve eğitim kurumlarında kullanılmıştır. Bu on üç yıl içerisinde ‘söyleyişe göre yazım’ öncelik taşımıştır. Uygulamada ortaya çıkan yazım sorunlarına, Türk Dil Kurumu’nca 1941’de imla Kılavuzu adıyla yeniden basılan yazım kılavuzu ile çözüm aranmıştır. İmla Kılavuzu 1962’ye kadar yedi kez; 1965’te Yeni imla Kılavuzu adıyla içeriği yeniden düzenlenerek dört kez (1965-1968); 1970’te Yeni Yazım (imla) Kılavuzu olarak iki kez; 1973’ten 1981 yılına değin de Yeni Yazım Kılavuzu adıyla beş kez basılmıştır. Türk Dil Kurumu’nun on bir baskı yapan yazım kılavuzu ile Türkçenin yazımı büyük ölçüde geleneksel bir yapıya kavuşmuştur. TDK tarafından 1985’te imla Kılavuzu, 2005’ten itibaren de Yazım Kılavuzu adıyla yeni baskılar yapılmıştır. DİKKAT: Aynı dili kullanan farklı topluluklarda farklı uygulamalar olabilir. Örneğin, Latin alfabesi kullanan Azerbaycan, Türkmen ve Özbek lehçelerinde, bizden farklı olarak, özel isimlere hangi ek gelirse gelsin kesme işareti kullanılmaz.

Büyük Harf Kullanımı 1. Bütün özel isimler kişi adları ve soyadları, ülke, millet, dil, din, mezhep, gezegen, yer, bölge, yerleşim birimleri, kurum, kuruluş, eser, gazete, dergi, kanun, tüzük, dönem, mevsim, (belirli bir tarih bildiren) ay ve gün, bayram, toplantı vb. isimleri büyük harfle başlatılır. DİKKAT: Cins isimler, özel isimlerin yerine kullanıldığında bunlar da büyük harfle başlatılır. 2. Birtakım kısaltmaların tamamı veya ilk harfleri büyük harfle yazılır. 3. Bütün cümleler ile şiirlerde dizeler büyük harfle başlar.

4. İki noktadan sonra veya tırnak içinde verilen cümlelerin ilk kelimesi büyük harfle başlar ve sonuna ilgili noktalama işareti konur. 5. Unvanlar ve lakap gibi kullanılan akrabalık sözleri büyük harfle yazılır DİKKAT: Aslında unvan olan sözcükler, belli kişileri ifade için kullanılıyorsa bunlar da büyük harfle yazılır. 6. Hitap sonrası kullanılan unvanlar büyük harfle yazılır. 7. Kitap, dergi, bildiri vb. gibi çalışmalarda, yazı başlıkları ve çizelge, şema vb. ile ilgili açıklamaların ilk harfleri büyük yazılır. 8. Tabela, levha gibi yazılarda sözcüklerin ilk harfi büyük yazılır. Yasak Bölge. 9. Özel adlardan türetilen bütün sözcüklerin ilk harfleri büyük yazılır. Türkçülük,

Yabancı Özel İsimlerin Yazımı 1. Türkçeye eskiden yerleşen yabancı isimler söylendiği gibi yazılır. Çaykovski, Aristo, 2. Latin alfabesi kullanan ülke ve toplumlara ait özel isimler aynen yazılır. Rio de Janeiro, 3. Latin alfabesi kullanılmayan ülke ve toplumlara ait özel isimler söylendiği gibi yazılır. Nikolas Papadopulos DİKKAT: Latin alfabesi kullanmayan ülke ve toplumlara ait özel isimler son yıllarda, ne yazık ki İngilizcede yazıldığı gibi alınmaktadır. Bu durum, dilde bozulmaya neden olmaktadır. Mohammad Yousuf doğrusu Muhammed Yusuf,

Özel isimler Dışındaki Yabancı Sözcüklerin Yazımı Dilimize yüzyıllar öncesinden Arapça, Farsça, Yunanca, Ermenice, Çince, Moğolca gibi dillerden giren sözcükler, okunduğu biçimde yazılmaktadır. Batı dillerinden eskiden giren sözcüklerinde önemli bir kısmı okunduğu gibi yazılmaktadır: romatizma, aktör, makine, traktör, tren, otobüs, bilet, gardırop, liman, gazete, tiyatro, balerin, futbol, opera, trajedi, roman vb. Ancak günümüzde Türkçeye, Batı dillerinden, özellikle de İngilizceden pek çok sözcük girmekte ve bunlar alındıkları dildeki özgün yazımı ile yazılmaktadır: check-up, e-mail, scanner, cafe, cd player, cd writer, check in, x-ray cihazı, cool, ambulance, emergency, wc, full-time, part- time, wireless, mause, shopping center, showroom, online vd. Türkçede sözcük başında çift ünsüz bulunmaz. Batı dillerinden giren bu tip sözcükler genellikle aslına uygun biçimde yazılır: gramer, stop, kral, kritik, plan, tren, slogan, psikoloji, staj, spor, program, propaganda, kriz, traktör, grafik, stateji vb. Dilimizde sözcük sonunda bulunabilecek ünsüz çiftleri bellidir: Türk, kürk, bark, sarp, art, kart, alt, ant, ters, arş, ahenk gibi. Günümüzde, özellikle de basın yayın organlarında, dilimize yerleşen ve yazıldığı gibi okunan IMF, kulüp, top, enternasyonal gibi birtakım Batılı sözcükleri, İngilizcedeki yazılış ve okunuş biçimleri ile kullanma eğilimi, yazım birliğini bozmaktadır.

Birleşik Sözcüklerin Yazımı

Bitişik Yazılan Sözcükler 1. İki sözcük birlikte kullanıldığında ses düşmesi, türemesi veya değişmesi oluyorsa bitişik yazılır. his etmek > hissetmek, şükür etmek > şükretmek, 2. Birleşik sözcüğü oluşturan sözcüklerin biri ya da ikisi de artık asıl anlamlarını yitirmiş, yeni bir anlam kazanmışlarsa bitişik yazılır. hanımeli (çiçek adı), kalburabastı (tatlı adı), imambayıldı(yemek adı), DİKKAT: Birleşik sözcüklerde, her iki sözcük de anlamını yitirmişse birleşik yazılır; ancak aslında birleşik isim olup da insanları nitelemek için kullanılan eli sıkı, eski tüfek, demir yumruk, eski toprak, yeni yetme, sonradan görme gibi sözcükler ayrı yazılır. 3. Gerçek anlamı dışında, yardımcı fiil olarak kullanılan, vermek, durmak, yazmak, kalmak, bilmek ve gelmek fiilleri, kendisinden önceki fiile -A, -U, -I zarf-fiil ekleri yardımıyla bağlandığında bitişik yazılır. uyuyakalmak, düşeyazmak, bilebilmek, bekleyedurmak, düşüvermek, okuya gelmek vb. 4. Fiil çekim eklerinin ve fiilimsilerin kalıplaşmasıyla ortaya çıkan ve yeni anlam taşıyan sözcükler bitişik yazılır. yapboz, gelgit, çekyat, kadirbilmez, 5. Birleşik yapıdaki kişi ad ve soyadları, yer adları, kurum adları bitişik yazılır. Gülenay, Alper, Songül, Birol, DİKKAT: Hastahane, postahane, pastahane, eczahane gibi yaygın kullanılan birleşik yapıdaki yer adları hastane, postane, pastane, eczane biçiminde söylenip yazılmaktadır. 6. Ara yönleri bildiren sözcükler ile artık somut yer bildirmeyen alt, üst, üzeri sözcükleriyle kurulan birleşik sözcükler bitişik yazılır. kuzeydoğu, güneybatı; gözaltı, suçüstü, ayaküzeri vb.

7. Dilimize Arapça ve Farsçadan geçen, tek sözcük gibi düşünülen tamlamalar bitişik yazılır. fevkalade, suikast; ehlibeyt, cihanşümul, hüsnüniyet, gayrimenkul vb.

Ayrı Yazılan Sözcükler 1. Isim + fiil tarzında kurulan yapılarda eğer ses düşmesi veya değişmesi yoksa bu tip birleşik sözcükler ayrı yazılır. kabul etmek, namaz kılmak, yok olmak, not etmek vb. 2. Hayvan veya bitki, eşya veya alet, durum, yer, bilim ve bilgi, yiyecek, gök cisimleri, organ, zaman, renk, yön, yol ve ulaşım vb. bildiren sözcüklerden birisi ile oluşan ve bunlardan birisinin anlamını koruduğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. köpek balığı, muhabbet kuşu, hamam böceği, DİKKAT: Yazı dilimizde burada sıralanan kurallara uymayan, yani birleşik sözcüğü oluşturan ögelerden birinin anlamını koruduğu birtakım sözcüklerin birleşik yazılması yaygınlaşmıştır: başöğretmen, başrol, binbaşı, onbaşı, birtakım, birkaç, çayhane, yazıhane, huzurevi, gözlemevi, depremzede, bankerzede, beyzade, amcazade, halaoğlu, dayıoğlu, seyahatname, beyanname vb. 3. İç, dış, alt, üst, ön, art, büyük, küçük, orta, karı, sağ, sol, bir, iki, tek, çift, sıra, gibi sözcüklerin başta olduğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. iç savaş, dış borç, alt kurul, art niyet, arka plan, karşı oy, büyük harf, orta oyunu, sağ açık, tek hücreli, çift kanatlı, ardı sıra, yasa dışı, yurt içi, fizik ötesi, alt yazı vb.

İkilemelerin Yazımı 1.Bütün ikilemeler ayrı ve araya herhangi bir noktalama işareti konulmadan yazılır. renk renk, hızlı hızlı, düşe kalka, a koşa, açık seçik, büyük büyük,

Pekiştirme Sıfatlarının Yazımı 1. Pekiştirme sıfatları, sözcüğün ilk hecesinin ünlüyle biten kısmı alınarak bunlara p, r, s, m seslerinin getirilmesiyle türetilir ve bunlar birleşik yazılır. Bu yapıların daha da pekiştirildiği veya bu yapılarda ünlü türemelerinin ortaya çıktığı görülür. yemyeşil, gömgök, kopkoyu, pespembe, yusyuvarlak,

Ek Fiilin Yazımı 1. İsim veya fiil soylu yüklemlere, ek fiilin çekimli idi, imiş veya ise biçimleri getirildiğinde bunlar ayrı veya bitişik yazılabilir. Aynı durum ek fiilin zarf-fiil biçimi olan iken için de söz konusudur. Sözcük ünsüzle biterse baştaki /i/ sesi düşer ve tıpkı bir ek gibi ses uyumlarına girer: öğretmen idi / öğretmendi; gelmiş idi / gelmişti; 2. Sözcük ünlüyle bitiyorsa, ek fiilin başındaki /i/ ünlüsü yarı ünlü /y/ sesine dönüşür. Başarılı idi / başarılıydı, gelmeli idi / gelmeliydi; DİKKAT: Ek fiilinken zarf-fiil almış biçimi iken ek fiilin idi, imiş ve ise biçimlerinden farklı olarak ekleştiği zaman uyuma girmez: yaşlıyken, yapıyorken vb.

Geniş Zaman Çekimli Fiillerin Yazımı 1. Türkçede tek heceli olumlu fiil köklerine, geniş zaman ekinin ne şekilde geleceği sorunludur. Hangi fiilde ekin -Ar, hangisinde -(X)r geleceği konusunda kesin bir kural yoktur. koy-ar, sor-ar, yat-ar, sat-ar,

-mAk Mastar Ekinin Yazımı 1. -mAk mastar eki; iyelik veya yönelme (+a), belirtme (+i), tamlayan (+in) hali ile çokluk (+lAr) ekleriyle kullanıldığında -mA olmaktadır. görmek ancak görmem, görmen, görmesi; görmeye, görmeleri, görmenin vb.

Sayıların Yazımı 1. Ondan itibaren birleşik rakamlar yazıyla verildiğinde bunlar ayrı ayrı yazılır. on beş kitap, beş yüz bin lira, bir milyon iki yüz bin vb. DİKKAT: Çek, senet gibi belgelerde rakamlar yazıyla yazılacaksa başka bir rakamla doldurulmasa ihtimalini önlemek için sayılar bitişik yazılır. 2. Büyük sayılar yazılırken okumayı kolaylaştırmak amacıyla farklı yöntemler kullanılır. • Sondan başlayarak her üç basamakta bir nokta konur: 120.745.355.780 • Üçlü basamakların arası yazıyla yazılır: 120 milyar 745 milyon 355 bin 780.

3. Eğer sayılar rakamla yazılıyor ve sonrasında ek geliyorsa bu eklerin yazımında ünlü ve ünsüz uyumlarına uyulur ve bunlar kesme işareti kullanılarak yazılır. 4. Romen rakamları; yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde, ayların yazımında, kitap ve dergi ciltlerinde, kitapların ön bölümlerindeki sayfaların numaralandırılmasında ayrı yazılır. XXI. Yüzyıl, IV. Murat vb.

Karıştırılması Olası Eklerle Bağlaç ve Edatların Yazımı Bilindiği gibi Türkçede soru eki dışındaki ekler, getirildikleri sözcüğe bitişik; sözcükler ise bitişik yazılması gerekenlerin dışındakiler ayrı yazılır. Ancak dilimizde +ki aitlik eki ile bağlaç ve edat olarak kullanılan ki sözcüğü; yine +DA bulunma hali eki ile dA bağlacının yazıda karıştırıldığı görülmektedir. +ki Aitlik Eki, ki Bağlacı ile ki Pekiştirme ve şüphe Edatının Yazımı Türkçede sesteş olan üç ayrı ki vardır: Aitlik bildiren +ki ekinin yazımı: Bir ek olduğu için sözcüğe bitişik yazılır. Bağlama işlevindeki ki sözcüğünün yazımı: İki cümleyi bağlayan yani bağlaç olan ki ayrı yazılır. Pekiştirme veya şüphe görevinde kullanılan ki sözcüğünün yazımı: Pekiştirme görevindeki ki sözü yüklemlerden sonra kullanılır ve ayrı yazılır. Türkçede özellikle ilk iki maddedekilerin karıştırıldığı, çok defa ayrı yazılacakken bitişik yazıldığı görülmektedir. Bunu ayırt etmenin iki basit çözümü vardır: • Üzerine hâl eki getirmek mümkünse bitişik, değilse ayrı yazılmalıdır: Evdekine, yoldakinden, seninkini vb. ki cümleden çıkarıldığında anlam bozuluyorsa bitişik; bozulmuyorsa ayrı yazılır. DİKKAT: ki bağlacı kimi sözcüklerde kalıplaştığı için bitişik yazılır: hâlbuki mademki, sanki oysaki belki, çünkü vb. +DA Hâl Eki ile dA Bağlacının Yazımı Türkçede bağlaç olarak kullanılan dA ile bulunma hâli (+DA) eki zaman zaman karışmaktadır. Bunları ayırmanın en kolay yolu, cümleden çıkardığımızda anlam bozuluyorsa bu ektir ve birleşik yazılmalıdır; anlam bozulmuyorsa bağlaçtır, ayrı yazılmalıdır. DİKKAT:+DA eki, Türkçedeki ünsüz uyumu kuralı gereği +da / +da / + DİKKAT: da / de bağlacı, sonu ötümsüz ünsüzlerle biten sözcüklerden sonra kullanıldığında ta / te biçiminde söylense bile yazımı /d/ iledir. ya da bağlacı ayrı yazılır.

ile Bağlacının / Edatının Yazımı Hem bağlaç hem de edat olarak kullanılan ile, bağımsız veya ekleştirilerek kullanılır. ile, ekleştiğinde, ünsüzle biten sözcüklere gelince baştaki /i/ sesi düşer; sonu ünlüyle biten sözcüklerde ise /i/ > /y/ olur.

Soru Ekinin Yazımı Soru eki, diğer eklerden farklı olarak daima ayrı yazılır ve sonuna “?” işareti konur. Soru eki şu durumlarda soru anlamı taşımaz: 1) -DI mI zarf-fiil yapısında 2) İyisi mi gibi kalıp ifadelerde 3) ikilemelerde pekiştirme amacıyla kullanıldığında soru işareti kullanılmaz Düzeltme işaretinin (^) Kullanımı Düzeltme işareti, yazı dilimizde iki nedenle kullanılır. 1. Türkçede k, g, l, gibi ünsüzlerin art damak mı yoksa ön damak mı olduğu esas olarak birlikte kullanıldığı ünlüye bağlıdır: kara, garip, alın, koku, gurbet, kol vb. sözcüklerde bu sesler art damak; kürek, gülücük, el, yelek gibi sözcüklerde ise ön damak ünsüzüdür. Ancak yazı dilinde kimi alıntı sözcüklerde, bu sesi gösteren harflerden önce veya sonra art damak ünlüleri – a ve u – geldiği halde, söz konusu ünsüzler ön damak ünsüzü olarak söylenir. Bu durumu yazıda belirtmek için, bu ünlülerin üzerine düzeltme işareti konur: â ve û. kâr, kâğıt, kâfir, bekâr, 2. Bazı alıntı sözcüklerde, uzun ünlünün gösterilmediği durumlarda anlam karışıklığını gidermek için uzun ünlünün üzerine “^” işaretini konur. 3. Arapçadan dilimize geçen +î nispet ekinin belirtme (+i) hâl eki ve 3. tekil şahıs iyelik ekiyle karışmasını önlemek için düzeltme işareti kullanılır.

Kısaltmaların Yazımı Kısaltma; bir sözcük, terim ya da özel adın içerdiği harflerden biri veya birkaçı ile kısa olarak belirtilmesi ve simgeleştirilmesidir. Eğer tek sözcük kısaltılacaksa bu durumda bazen büyük harf, bazen de küçük harf kullanılabilmektedir: N (Azot), Ü (üniversite), M (milâdî); m (metre), g (gram), l (litre) vb. Örneklerde (M ve m) görüldüğü gibi kısaltmanın büyük veya küçük harfle yapılması anlamı değiştirmektedir. Tek sözcüklük kısaltmalarda bazen sözcüğün ilk hecesi veya üç harfi; bazen de ilk iki veya üç ünsüzü kullanılır ve sonuna nokta konur: Prof. (profesör), Bul. (bulvar), Hz. (hazret) vb.

Noktalama işaretleri ünitesinde de belirtildiği gibi, bu şekilde tamamı büyük harflerden oluşan kısaltmalarda esasen nokta kullanılmaz. TBMM, TDK vb. Ancak nadir de olsa T.C. T. gibi kısaltmalarda nokta işareti bulunmaktadır. DİKKAT: Bu tip kısaltmalara ekler, kısaltmanın son harfinin okunuşuna göre getirilir: TDK’den, TBMM’ye, THY’de vb.

Ses Uyumları ve Yazım Kuralları Türkçede asıl olan büyük ünlü uyumudur. Bilinen ilk metinlerde günümüze kadar bir iki istisna dışında hemen bütün Türk dil ve lehçelerinde büyük ünlü uyumu görülür. Bu uyum, ekler geldiği zaman da değişmez, yani ekler de bu kurala uyar. el+ler+i+n+de+ki+ler+den > ellerindekilerden DİKKAT: Zaman zaman uyuma girseler de alıntı ve birleşik sözcüklerde ünlü uyumları aranmaz: F. çep rast > çapraz, F. hurdevat > hırdavat, A. mithare > matara, kahve altı > kahvaltı, bu ile > böyle, ne asıl > nasıl vb. DİKKAT: Türkçede isimlere gelen +ki, +ken, +leyin,+(ı)mtırak ekleri ile fiillere gelen -(X)yor eki uyuma girmez: yoldaki, yoldayken, akşamleyin, yeşilimtırak, görüyor. Bunların dışında isimlere gelen +DAŞ ekinin de uyuma girmediği görülür: yoldaş, arkadaş, Küçük ünlü uyumunun tarihi geçmişine baktığımızda, Türkçede büyük ünlü uyu- mu kadar yaygın olmadığı görülür. Son hecesinde art damak ünlüsü bulunan, ancak ön damak ünsüzüyle biten sözcüklerde, eklerin ünlü uyumuna girmediği görülür: kabul+ü > kabulü, alkol+lü > alkollü, saat+i+m > saatim, idrak+e > idrake, kontrol+süz > kontrolsüz vb. DİKKAT: Bilindiği gibi Türkçede bir de ünsüz uyumu bulunmaktadır. Ünsüzler ötümlü ve ötümsüz diye ikiye ayrılırlar. Bu ünsüzlerin bir kısmı, ünsüz uyumu dediğimiz kural gereği birbiriyle nöbetleşen çiftleri teşkil ederler: c ~ ç, d ~ t, k ~ g. Bu durum, yazımda aşağıdaki uygulamalara yol açar: • Sözcük ötümsüz ünsüzle bitiyorsa ötümsüz ünsüzle başlayan ek gelir: Türk+çe > Türkçe, kayık+çık > kayıkçık, Sözcüğün sonu ötümlü ünsüz veya ünlü ile bitiyorsa ekin ötümlü ünsüzle başlayan biçimi getirilir: yol+cu > yolcu, DİKKAT: Yansıma isimlerden isim yapan +tX eki ile dönüşlü fiillerden isim türeten -tX eki benzeşme kuralına uymaz: kıpır+tı > kıpırtı, gürül+tü > gürültü, görün-tü > görüntü, tiksin- ti > tiksinti, alın-tı > alıntı, dökün-tü > döküntü vd. DİKKAT: Ünlü uyumlarına girmeyen isim ve fiilimsilerden zarflar türeten +ken (< iken) ile aitlik eki +ki, ünsüz uyumuna da girmez: azken (az iken), geliyorken (geliyor iken), dünkü, evvelki vb.

Sözcük Sonunda ç / c, t /d, p / b ve k / g Nöbetleşmesi Dilimizde sonu /ç/, /t/, /p/ veya /k/ ile biten birtakım sözcükler, ünlüyle başlayan ek aldığında veya ünlüyle başlayan sözcüklerle kullanıldığında, bu seslerin geçici olarak, sırasıyla /c/, /d/, /b/ ve /g/ olduğu görülür.

Sözcük Sonunda /ç/ > /c/ Nöbetleşmesi Türkçede hac, sac gibi birkaç sözcük dışında esas olarak sözcük sonunda /c/ sesi bulunmaz. İki veya daha fazla heceli sözcüklerin sonundaki /ç/ sesleri ise, ünlüyle başlayan ekle kullanıldığında /ç/ > /c/ olur: kıvanç+ı+m > kıvancım; DİKKAT: Bu tip sözcükler, özel isim olarak kullanıldığında telaffuzda /ç/ > /c/ olsa da yazıda gösterilmez: Kıvanç’a aldığım kitabı bugün vereceğim. DİKKAT: Bu tip sözcüklerden sonra ünlüyle başlayan bir sözcük geldiğinde telaffuzda yine /ç/ > /c/ olur; ama bu durum yazıda gösterilmez: öç almak, avuç açmak gibi. DİKKAT: Tek heceli sözcükler de ise /ç/ > /c/ değişmesi kurallı değildir: kalem uç+u > kalem ucu, ancak avuç iç+i > avuç içi, harç+a- > harcamak gibi.

Sözcük Sonunda /t/ > /d/ Nöbetleşmesi Türkçede ad, öd, yâd, şad gibi birkaç sözcük dışında esasen sözcük sonunda /d/ sesi bulunmaz. Bunların dışındaki kimi sözcüklerin sonundaki /t/ sesi, üzerine ek getirildiğinde /d/ olur.

Tek heceli sözcüklerde: kurt+u > kurdu, İki veya daha fazla heceden oluşan sözcüklerde: kanat+ı > kanadı, Türkçede Arapça veya Farsçadan giren sözcüklerin sonundaki /d/ sesleri /t/ olarak yazılır ve okunur: kâğıd > kâğıt,

DİKKAT: Özel adlar, ek geldiği zaman telaffuzda /d/ olsa da yazıda gösterilmez. DİKKAT: Sonu /t/ ile biten alı+ntı sözcükler, geldiği dilde zaten böyleyse bunlarda bir değişiklik görülmez: hizmet+i > hizmeti;

Sözcük Sonunda /p/ > /b/ Nöbetleşmesi Sözcük sonunda /p/ > /b/ nöbetleşmesi, tek heceli sözcüklerin bir kısmı için söz konusudur: ip+i > ipi, sap+ı > sapı ancak dip+i >dibi. Aynı durum alıntı sözcüklerde de görülür. Türkiye Türkçesinde sözcük sonunda /b/ sesi bulunmaz. Bundan dolayı alıntı sözcüklerin sonundaki /b/ > /p/ olur: A. ta’kîb > takip,

Sözcük Sonunda /k/ > /ğ/ Nöbetleşmesi Türkçede iki ve daha fazla heceli isimlerin sonu /k/ ile bittiğinde ve isme ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde /k/ > /ğ/ olur: bilek+i+m > bileğim; DİKKAT: Bu tip sözcükler, özel isim olarak kullanıldığında, telaffuzda kurala uyulsa da yazıda uyulmaz: Faruk’u, Tarık’a, Kızılırmak’ın vb. DİKKAT: tek+i > teki; ok+a > oka; ek+i > eki örneklerinde görüldüğü gibi tek heceli sözcükler bu kurala uymaz. Ak sözcüğü, istisna olarak ağarmak fiillinde değişir; ancak “gözümün akı karası” dediğimizde söz konusu kurala uyduğu görülür. Doğu dillerinden Türkçeye giren sonu ünsüz+/g/ biçimindeki sözcüklerde /g/ > /k/ olur: reng > renk, âheng > ahenk, ceng > cenk. Ancak bunlara da ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde tekrar eski hallerine dönerler: renk+i > rengi, ahenk+e > ahenge vb. DİKKAT: Ahlâk, hukuk, ittifak, müttefik, idrak, münafık gibi alıntı sözcüklerin sonuna ünlüyle başlayan ek getirildiğinde /k/ > /g/ olmaz: ahlâk+ı > ahlâkı, hukuk+a > hukuka vb.

Ünlü Daralması Türkçede fiillere bir ek geldiği zaman temel olarak kök değişmez. Ancak birtakım eklerde geçici ünlü daralması görülür. Sonu /a/ veya /e/ ünlüsüyle biten fiillere -(I)yor eki geldiğinde bu ünlüler daralır: başla-yor > başlıyor, Tek Heceli Sözcüklere Ek Geldiğinde Ünsüz Türemesi Türkçede, Arapça his veya İngilizce full sözcüklerinde olduğu gibi ikiz ünsüz yoktur. Bu yüzden dilimize Arapçadan giren ve aslında sonunda ikiz ünsüz bulunan his, af, hak, hat, had, zan gibi sözcükler tek ünsüzle yazılır. Ancak bu tip sözcükler ünlüyle başlayan ek veya fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir. his etmek > hissetmek;

İkinci Hecelerdeki Ünlülerin Düşmesi Türkçede kurallı olmamakla birlikte gönül, beyin, koyun (göğüs), göğüs, burun, alın, oğul, ağız, bağır gibi sözcüklere ünlüyle başlayan ek geldiğinde ikinci hecedeki dar ünlüler (yani /ı/, /i/, /u/, /ü/) düşer: gönül+ü+m > gönlüm, Dilimizde çevir ve devir fiillerinin edilgen biçimlerinde de aynı olay görülür: devir- / devril-, çevir- / çevril-. Ancak bu durum, avuç, büyük, küçük, yanıt, çözüm, kömür, düğüm, geyik, buçuk, açık, soluk vb. birçok sözcükte görülmez: geyik+e > geyiğe, kanıt+a > kanıta, düğüm+ü > düğümü, soluk+u+m > soluğum vb. DİKKAT: Burun, koyun, omuz gibi sözcüklerle kurulan ikilemelere ek geldiğinde, ünlü düşmesi görülmez: burun buruna gelmek, koyun koyuna yatmak, omuz omuza savaşmak vb. DİKKAT: İkinci hecesinde ünlü bulunmayan alıntı sözcükler özel isim olarak kullanıldığında hangi eki alırsa alsın ünlü düşmesi yazıda gösterilmez: Ömür sözcüğü “ömür+ü tükendi > ömrü tükendi” olur; ancak “Ömür’ü gördüm.” örneğindeki gibi özel isim olarak kullanılırsa /ü/ sesi düşmez.

ÜNİTE-4

Yazılı Anlatım Türleri ve Uygulamaları I:

Düşünce Yazıları

GİRİŞ Bir duygunun ya da düşüncenin yazı ile anlatılmasına yazılı anlatım denir.

Genel kabul görmüş yazılı anlatım türlerini iki ana başlık altında toplamak mümkündür: 1. Düşünce yazıları (bilgilendirici, öğretici, bilgi verici, düşünsel) 2. Sanatsal yazılar (yazınsal, kurgusal, edebî).

DÜŞÜNCE YAZILARI İnsanları, bir konu üzerinde düşündürmeyi, tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı amaçlayan yazı türlerine düşünce yazıları denir. Türk edebiyatında Batılı anlamda düşünce yazılarının ortaya çıkışı Tanzimat’la birliktedir. Düşünce yazıları sanatsal boyutlu yazılar değildir; bir gözlem, deneyim ya da araştırmaya dayalı yazılardır. DİKKAT: Düşünce yazılarında bilgi vermek, kanıtlamak ve izlenimleri yansıtmak amaçlandığı için açıklayıcı, tartışmacı ya da betimleyici anlatım biçimlerinden yararlanılabilir. Düşünce yazılarının da kendi içinde çeşitlendiği görülür. Araştırmaya dayalı düşünce yazıları bilimsel yazılar içinde de ele alınabileceği gibi deneme, fıkra, eleştiri gibi düşünce yazıları öznel yanı bulunan ve genellikle gazete çevresinde oluşan yazılar olarak değerlendirilmektedir. Anı, günlük, gezi, öz yaşam öyküsü gibi türler ise kişisel hayatı konu edinen düşünce yazıları olarak kabul edilmektedir.

Makale Makale, herhangi bir konuda bilgi vermek, bir düşünce ya da konuya açıklık getirmek, yeni bir görüş ve düşünceyi ileri sürmek, ele alınan konu üzerinde yapılan inceleme ve araştırma sonuçlarına göre kanıtlar sunarak bu yeni görüş ve düşünceleri desteklemek ve doruluğunu kanıtlamak amacıyla kaleme alınan bilimsel ağırlıklı gazete ve dergi yazılarıdır. DİKKAT: Makalede amaç, bilgi vermek, okurun görüşünü ve düşüncesini etkilemek olduğu için genellikle açıklayıcı ya da tartışmacı anlatım biçimi ile yazılır. Makale giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir plan içinde yazılır. Makale türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir: • Makalede ele alınan konu bilimsel bir tarzda işlenmelidir. • Yazar savunduğu düşünceyi açık olarak yazmalı, dolaylı anlatımlara ve söz oyunlarına yer vermemelidir. • Yazar savunduğu düşünceyi kanıtlayıcı belgelerden, örneklerden yararlanmalıdır. • Makalede yazar, konuya tarafsız bir gözle yaklaşmalı, öznel görüşlerden sakınılmalı ve nesnellik ön planda olmalıdır. • Makalede üçüncü tekil anlatım kullanılmalıdır. • Makalede düşünceler planlı olarak sunulmalı ve sonuç bölümünde bir yargıya varılmalıdır. Makale, gazetecilikle doğmuş, gazetecilikle birlikte gelişmiş bir yazı türüdür. Makale türü, ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’de Şinasi’nin yazmaya başladığı makalelerle Türk basınına girmiştir. İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahvâl’i 22 Ekim 1860 tarihinde, İstanbul telgraf müdürü Agah Efendi ile Şinasi birlikte çıkarmışlardır. Edebiyatımızda makale yazmayı uğraş edinen yazarlar arasında Şinasi’den başka yazarlar da bulunmaktadır: Ziya Pafla, Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Mithat, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Refik Halid Karay, Falih Rıfkı Atay, Nadir Nadi, Erol Güngör, Zekeriya Sertel, şükrü Kaya, Vedat Nedim, Hıfsı Topuz, Doğan Hızlan, Emre Kongar, Füsun Akatlı, Berna Moran, Cevat Çapan, Hüseyin Hatemi, Nevzat Yalçıntaş gazete makaleleriyle dikkat çeken isimler arasında sayılabilir.

Fıkra Fıkra sözcüğü, Türkçede iki tür anlatıyı karşılar. Bunlardan ilki ince anlamlı, güldürme amacı güden kısa öykülerdir. Edebiyatı’mızda bu tip fıkraların en bilinenleri Nasrettin Hoca, Bektaşi, Bekri Mustafa ve incili Çavuş fıkralarıdır. Fıkra sözcüğünün bir anlatı türü olarak ikinci anlamı, gazete ya da dergilerde yayımlanan, belgelendirme ve kanıtlama gereği duyulmadan günlük olayları, ülke sorunlarını veya yazarın bir konu hakkındaki görüşlerini çeşitli yönlerden inceleyen ve yorumlayan kısa yazılardır. Bu tür fıkralar günümüzde köşe yazısı olarak da tanımlanmaktadır. Fıkralar yapı bakımından makalelere benzer. Bu tür yazılar da üç bölümden oluşur: Konunun ya da bir görüşün ortaya konulduğu giriş bölümü, girişte ele alınan konunun ya da görüşün düşünceyi geliştirme yollanandan yararlanarak ilgi çekici biçimde ele alındığı gelişme bölümü ve yazarın konuyu etkileyici bir biçimde bir sonuca ya da yargıya bağladığı sonuç bölümü. Fıkra türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir: • Güncel bir konu seçilmelidir. • Seçilen konu ilgi çekici olmalıdır. • Yazar düşüncelerini çok ayrıntıya inmeden yalın ve etkili bir dille kaleme almalıdır. Türk edebiyatında gazete fırkacılığı, 19. yüzyılda gazetenin ortaya çıkışıyla başlamıştır. 20. yüzyılın başlarında özellikle gazeteciliğin gelişmesiyle, gazete yazılarının çeşitlenmesi ve batı edebiyatının da etkileriyle fıkra, bir yazılı

anlatım türü olarak yaygınlık kazanmış ve belirginleşmiştir. Türk edebiyatında, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Burhan Felek, Hasan Ali Yücel diğer yazı türlerinin yanı sıra fıkraları ile de tanınmış isimlerdir. Günümüzde Can Dündar, Yılmaz Özdil, Ülkü Tamer, Fehmi Koru, Taha Akyol, Yavuz Gökmen, Oktay Ekşi, Emre Kongar gibi isimler farklı gazetelerde bu türde yazılar yazmaktadırlar.

Eleştiri Eleştiri sözcüğü, tenkit ile eş anlamladır ve Fransızcadaki yargılamak anlamına gelen “critique” teriminin karşılığıdır. Eleştiri terimi kimi zaman sanatın yahut edebiyatın incelenmesi, tartışılması, değerlendirilmesi, yargılanması olarak kullanılırken kimi zaman da edebî bir eser ya da sanat eseri üzerine verilen hükümdür. Yazılı anlatım türü olarak eleştiri, bir sanat eserini çeşitli yönleri ile inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazılardır. Genel olarak eleştiri türlerini şöyle sınıflandırmaktadır: • Sanatçı’ya dönük eleştiri; elettirmenin değerlendirmek için ele aldığı yapıtı özellikle sanatçının varlığını ölçü alarak yapmasıdır. Ruhbilimsel eleştiri ve yaşam öyküsel eleştiri biçimleri bu tür içinde düşünülür. • Yapıta dönük eleştiri; eleştirmenin bakış açısının sanatçıya değil de yapıtına yönelik olduğu eleştiridir. Nesnel eleştiri ve dil bilimsel eleştiri bu tür eleştirinin çeşitleridir. • Okura dönük eleştiri; eleştirmenin yapıtı değerlendirmekten çok, yapıtın bir okur olarak kendisi üzerindeki etkilerini değerlendirdiği eleştiridir. İzlenimci eleştiri bu tür içindedir. • Topluma dönük eleştiri; eleştirmenin değerlendirme yapacağı yapıtın ortaya konduğu dönemdeki toplumsal ve tarihsel özelliklerin yapıta etkileri gözlenir. Tarihsel eleştiri ve toplum bilimsel eleştiri bu tür içinde ele alınır. • Çözümleyici eleştiri; yukarıda açıklanan eleştiri türlerinin yetersiz görülmesi üzerine kimi eleştirmenler, yapıtı çok yönlü inceleme yoluna gitmişlerdir. Türü ne olursa olsun her eleştiri, yazarın ne yaptığını, ne yapmak istedi ini bulmaya yöneliktir. Eleştiri türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir: • Düşünsel bir plan hazırlanmalıdır. • Yapıt ile ilgili yargılar, yapıttan örneklere dayandırılarak sunulmalıdır. • Eleştiride öznellikten kaçınılmalı, peşin yargılara yer verilmemelidir. • Yargılar, kırıcı ve yıkıcı değil; yapıcı ve yol gösterici olmalıdır. • Eleştiri yazılarında düşünceyi geliştirme yollarından uygun olan kullanılabilir. • Temel anlatım biçimlerinden açıklayıcı ve tartışmacı anlatım kullanılabilir. • Eleştirmen düşüncelerini yalın, duru ve anlaşılır bir biçimde ifade etmelidir. Eleştirinin kendine özgü kuralları olan bir anlatım türü olarak benimsenmesinin Tanzimat dönemiyle başladığını görmekteyiz. Tanzimat dönemi edebiyatçılarından Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Pafla bu türün öncüleridir. Bu dönemde yapılan eleştiri anlayışı “eskinin reddi, yeninin yaratılması” üzerine kuruludur. Bu dönemde Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Beşir Fuad, Mizancı Murat eleştiri türünde yazıları ve eserleri ile dikkat çekmiştir. Servet-i Fünun döneminde Halid Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Tevfik Fikret gibi isimler eleştiri türünde yazılar yazmışlardır. II. Meşrutiyet döneminde ön plana çıkan isimler arasında Ali Canip, Fuat Köprülü, Ömer Seyfettin ve Yahya Kemal eleştiri kuramı ve eser eleştirisi çerçevesinde yazılar yazmışlardır. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında eleştirmenliğiyle ön plana çıkan ve öznel eleştiri anlayışıyla dikkat çeken ilk isim olan Nurullah Ataç, Nurullah Ataç’tan sonra eleştiri üzerine kuramsal anlamda yazı yazan bir ikinci isim Mehmet Kaplan olmuştur. 1950’den sonra kuramsal eleştiri yazıları yazan Asım Bezirci, Hüseyin Contürk, Fethi Naci, Cevdet Kudret gibi isimler de söz konusu türde söz sahibi olmaya başlamıştır. Ataç’ın öznel eleştiri örneklerine karşın Memet Fuat ve Suut Kemal nesnel özellikte eleştiriler yazmışlardır. 1960 sonrası Türk edebiyatında eleştiriye baktığımızda eleştiri türlerinin çeşitlendiği görülür. Bu türler; izlenimci eleştiri, nesnel eleştiri, akademik eleştiri, toplumcu gerçekçi eleştirinin yanı sıra 1980 sonrasında yapısalcı eleştiri, gösterge bilimsel eleştiri, dil bilimsel eleştiri ve 1990 sonrasında da post modern eleştiri olarak gruplandırılabilir. Doğan Hızlan, Füsun Akatlı, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Adnan Binyazar, Muzaffer Erdost izlenimci eleştiri yazarlarımız arasındadır. Edebiyat tarihçisi olarak tanınmış olsalar da Nihat Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı da eleştiri türünde yazılar yazmışlardır. Bunlardan başka Beşir Ayvazoğlu, Rasim Özdenören de zaman zaman nesnel eleştiriye yaklaşan yazılarıyla bu türde eser verenler arasında sayılması gereken isimlerdir. Bu dönemde nesnel eleştiriyi uygulamaya çalışanların başında Hüseyin Contürk gelmektedir. Tahir Alangu, Vedat Günyol, Metin And ve Nurullah Berk de yine nesnel eleştiri yazanlar arasındadır. Bu türde hatırlanması gereken isimler arasına Berna Moran, Akşit Göktürk, Tahsin Yücel, Yıldız Ecevit, Gürsel Aytaç, Ahmet Oktay, Mehmet H. Doğan gibi isimleri de katmak gerekir.

Deneme Herhangi bir konuyu yeni ve kişisel görüşlerle ele alarak etkili bir anlatımla sunan düzyazılara deneme denir. Her konuda yazılabilmesi, deneme türünün en belirgin özelliği olarak görülebilir. Deneme türünde yazarken denemenin dikkat edilmesi gereken ayırt edici özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: • Her türlü konuda deneme yazılabilir.

• Anlatımda öznellik egemendir. • Anlatılanların kanıtlanmasına, belgelere dayandırılmasına gerek yoktur. • Bilgi vermekten çok düşündürme amacı güder. • Özgün söyleyişlere yer verilir. • İroniden geniş ölçüde yararlanılır. • Anlatılanlar iç konuşma tekniğiyle verilir.

• Senli benli ve içtenlikli bir dil kullanılır. • Düşünceler kesin yargılara bağlanmaya çalışılmaz; okurun dolaylı olarak sonuca varması amaçlanır. Ele aldığı konulara göre denemeleri klasik deneme, edebî deneme, felsefi deneme, eleştirel deneme olarak dört başlık altında toplayabiliriz. Klasik deneme; yazarın konuyu hoşça vakit geçirtme amacıyla kaleme aldığı izlenimi yaratan içten bir söyleyişin hâkim olduğu deneme türüdür. Edebî deneme, edebiyat üzerine konularda yazılan denemelerdir. Felsefi deneme, yazarın doğru ve aydınlığı bulma adına yazdığı, insanı düşünmeye yönlendirmeye çalıştığı denemelerdir. Eleştirel deneme ise bir konunun iyi ya da kötü yanlarını ele alan denemedir. Batı edebiyatında en tanınmış deneme yazarları Fransız edebiyatında, bu türün kurucusu sayılan Montaigne, İngiliz edebiyatında Bacon’dur. Bu türün öncüsü olan 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne, yazdığı metinlerin, kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik parçalar olduğunu vurgulamak için “denemek, girişmek, teşebbüs etmek, kalkışmak” anlamlarına gelen “essai” sözcüğünü kullanmıştır. Türk edebiyatında Ahmet Rasim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Suut Kemal Yetkin, Nermi Uygur, Mehmet Fuat, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Vedat Günyol, ismet Özel, Nazan Bekiroğlu, Hilmi Yavuz, Murat Belge, Sezai Karakoç gibi isimler; sanat, edebiyat, psikoloji, felsefe, din, hayat vs konularda deneme örnekleri vermiş yazarlarımızdan bazılarıdır.

Söyleşi/Sohbet Söyleşi, yazarın kendi eğilimleri doğrultusunda seçtiği herhangi bir konu hakkındaki görüşlerini, konuşma doğallığı içinde anlatan düşünce yazılarıdır. Söyleşi türünde yazarken bu yazı türünün dikkat edilmesi gereken ayırt edici özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: • Metin içinde sorulu cevaplı anlatımdan yararlanılarak konuşma havası yaratılır. • Sıkça devrik cümlelere rastlanır. • Anlatımında içtenlik, yalınlık, duruluk egemendir. • Genellikle günlük sanat olaylarını ele alır. • Konu genel ve yüzeysel olarak ele alınır. • Öznel bir anlatım vardır. • Anlatılanları kanıtlama çabası yoktur. Söyleşinin edebiyatımızdaki temsilcileri arasında Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem, Peyami Safa, Suut Kemal Yetkin, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday ve şevket Rado’yu anabiliriz.

Röportaj Röportaj sözcüğünün kökeni, Latincede ‘toplamak’, ‘getirmek’ anlamlarında kullanılan reportare fiiline dayanır. Türkçeye, Fransızca “reportage” isminden geçmiştir. Bir tür olarak röportaj tanınmış bir kişiyi, yeri veya sanat dalını geniş okur kitlelerine, kendi görüş ve düşünceleriyle birleştirerek araştırma, inceleme yoluyla tanıtan, ayrıntılı bilgi veren yazılardır. Röportaj, genellikle gazete ve dergilerde yayımlanmakla birlikte son yıllarda televizyon, radyo hatta internet ortamında da oldukça yaygınlaşmış ve gazeteciliğin önemli bir dalı olmuştur. DİKKAT: Röportaj yerine “mülakat, görüşme” terimleri de kullanılmaktadır. Türk edebiyatında 20. yüzyılın başlarında ün kazanmış yazar ve şairlerle gerçekleştirilen görüşmeler biçiminde ortaya çıkmıştır. Günümüzdeki şekliyle ilk röportaj örnekleri Ruşen Eşref Ünaydın’ın Atatürk’ü dünyaya ve Türkiye’ye tanıtan ilk görüşme niteliği taşıdığı söylenen “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat ”tır. Ruşen Eşref Ünaydın’ın yanı sıra Hikmet Feridun Es, Mustafa Baydar, Yaşar Nabi Nayır, Mehmet Seyda, Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Mustafa Ekmekçi, Leyla Umar’ı da bu türün temsilcileri olarak anabiliriz.

Gezi Yazısı Yazar’ın gözlem ve bilgiye dayalı olarak, gezip gördüğü yerleri çeşitli yönleriyle, özenli bir anlatımla yansıttığı yazıya gezi yazısı denir. DİKKAT: Türk edebiyatında gezi yazısı için seyahat, gezi yazılarının yer aldığı esere de seyahatname terimi kullanılmaktaydı. Gezi yazıları, dünyanın bütün toplumlarında çok yaygın olan ve başlangıcı eski çağlara kadar inen bir türdür. Dünya yazınında İtalyan Marko Polo, Arap ibni Batuta 14. yüzyılda gezi yazılarının önemli örneklerini vermişlerdir.

Türk edebiyatında seyahatname türüne örnek olabilecek ilk eser Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ın 1422 tarihli Hıtay Sefaretnamesi olarak da bilinen eserdir. Türk edebiyatında kuşkusuz bu türün en tanınmış yazarının 17. yüzyılda Seyahatname adlı yapıtıyla Evliya Çelebi olduğunu biliyorsunuzdur. Tanzimat’tan sonra Mehmet Rauf, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin gezi yazısında eserler verenler arasındadır.

Cumhuriyet dönemi Ahmet Haşim, Selim Sırrı Tarcan, İsmail Habip Sevük, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sadri Ertem, Burhan Arpad, Fikret Otyam, Abdi ipekçi, Azra Erhat, Mina Urgan, Buket Uzuner, Nadir Paksoy, Orhan Kural, Zeynep Oral’ı sayabiliriz.

Anı “Anı” sözcüğü, “anmak” fiil kökünden türetilmiş bir isimdir. Arapça “hatıra” kelimesi de “hatırda kalan, hatıra gelen” anlamındadır. “Anı”, “hatıra” “hatırat” kelimelerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kavramlaşması oldukça yenidir. Bilim, sanat, politika alanında ün yapmış kişilerin yaşadıkları olayları ya da yaşadıkları dönemin önemli olduğunu düşündükleri özelliklerini gözlemlerine, izlenimlerine ve bilgi birikimlerine dayanarak anlattıkları yazılardır. Anı türünün geçmişi Batı edebiyatında çok eskilere uzanır. Batı’da Julius Sezar’ın kendini savunmak düşüncesiyle yazdığı Gallia Savaşı adlı eseri ilk örneklerden biri olarak kabul edilir. Anı yazılarının asıl gelişme gösterdiği dönem olarak 17. ve 19.yüzyıllar gösterilir. J. J. Rouseau’nun itiraflar, Victor Hugo’nun Gördüklerim, Verlaine’in itiraflar, Tolstoy’un itiraflar, adlı eserleri türün batıdaki örneklerindendir. Türk edebiyatında bazı tarihler, seyahatnameler, tezkireler anı sınırları içinde değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Göktürk Kitabeleri anı türünün ilk örneği olarak kabul edilebilir. 15. yüzyılda yazılan Babürnâme anı türünün daha olgun örneğidir. Bugünkü anlamda anı türü ancak Tanzimat’tan sonra edebî ve siyasal örnekleriyle yaygınlaşmaya başlamıştır. Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Sami Paşazâde, Ahmet Rasim, Halit Ziya Uşaklıgil bu türde örnekler vermişlerdir. Cumhuriyet sonrasında anı türünde giderek artan bir yaygınlık, zenginlik ve derinlik görülür. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Mehmet Çınarlı, Yusuf Ziya Ortaç, Yahya Kemal Beyatlı, Refik Halit Karay, Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Salah Birsel, Mina Urgan, Hilmi Yavuz anı türünde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır.

Günlük Bazı yazarlar, yaşadıkları önemli olayları, duygu ya da düşüncelerini bir deftere yazarlar. Kişinin kendi algı ve bakış açısına göre günü gününe yazılan, üzerinde yazıldığı günün tarihi bulunan yazılara ve bu yazılardan oluşturulan yapıtlara günlük denir. DİKKAT: Türkçede “günlük” yerine “journal, diary, ruzname, hatıra, günce” gibi terimler de kullanılmıştır. Günlük yazımında Özdemir üç türden söz eder. Birincisi, yazarın kendi içi dünyasını yansıttığı içe dönük günlüklerdir. Bu tür günlüklerde yazar, düşündüklerini olduğu gibi günlüklerine yansıtır ve son derece içtendir. İkinci tür günlük ise dışa dönük günlüklerdir. Bu türde yazar, yaşadıkları çağın önemli olaylarını, tarihi, sosyal yapıyı anlatır. Bu iki türün dışında bir de yazarın bir yapıt ortaya çıkarma sürecini günü gününe aktardığı günlükler vardır. Yazar, bu tür günlükte yapıtı ile ilgili kaygılarını, çalışma yöntemini gösterir. Günlük yazarken dikkat edilmesi gereken belirleyici özellikleri şöyle sıralayabiliriz: • Günlükler bir şeyi kanıtlama amacı taşımazlar. Bu nedenle günlükte kanıttan çok içtenlik önemlidir. • Günlükte eğer bir olay anlatılacaksa mantıksal bir düzen içinde anlatılmalıdır. • Günlüklerde öznel ve konuşma diline yakın bir dil kullanılır. Batı’da özellikle 19. yüzyılda büyük artış gösteren ve birçoğu Türkçeye çevrilen bazı önemli günlükler ve yazarları şunlardır: Franz Kafka’nın yazdığı Günlükler adlı eseri, Andre Gide’in Günlük’ü Albert Camus’nun Defterler’i, Virginia Woolş’un Bir Yazarın Günlüğü, Stefan Zweig’in Günlükler’i. Tanzimat’la birlikte Edebiyatımıza giren günlüğün ilk örneği Direktör Ali Bey’in Hindistan’a yaptığı gezinin izlenimlerini içeren Seyahat Jurnali (1897) adlı eserdir. Bu örneği şair Nigâr Hanım’ın ölümünden sonra yayımlanan Hayatımın Hikâyesi, Ahmet Refik’in Kafkas Yollarında adlı seyahat günlüğü, Ömer Seyfettin’in Balkan Harbi günlerini anlatan Ruznâmesi izler. Günlük türünün asıl gelişimi 1950 sonrası Nurullah Ataç ile başlar. Salah Birsel, Tomris Uyar, Oğuz Atay, Cemil Meriç, Cemal Süreyya, Cahit Zarifoğlu, Hilmi Yavuz, Adalet Ağaoğlu, Fethi Naci, Oktay Akbal bu türde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır.

Yaşam Öyküsü/Biyografi Yaşam öyküsü ya da biyografi, geçmişte kalan hayatı ve ona bağlı başarıyı ve ürünü yeniden üretme, deneyimleme ve bunu yaygınlaştırma girişimi olarak değerlendirilebilir. Edebiyat, sanat, spor, sosyal ya da fen bilimleri gibi kendi alanlarında tanınmış, ün yapmış, okurun ilgisini çekecek kişilerin yaşam öykülerini araştırarak okuyana bilgi vermeyi amaçlayan yazı türüdür. Yaşam öyküleri yazılış amacına göre farklılıklar göstermekle beraber yazımında dikkat edilmesi gereken belirleyici

özellikleri şöyledir: • Yaşam öykülerinde tarihsel gerçeklik en önemli ögedir. Bu nedenle yaşam öyküleri açık, sade ve tarafsız bir görüşle yazılmalıdır. • Yaşam öyküsü anlatılacak kişinin çocukluğundan itibaren yaşamı ele alınır. • Yaşam öyküsünde anlatılacak kişinin öğrenim yaşamı, yetişmesini etkileyen başlıca etkenler belirtilir.

• Yaşam öyküsünde kişinin bireysel ve toplumsal özellikleri yansıtılır. • Yaşam öyküsünde ele alınan kişinin ürettiği değerler, başarıları ve önemi aktarılır. • Yaşam öyküsü yazımında gerçekler saptırılmaz, ancak gerçekler sanatçı duyarlılığı ile yazılır. • Yaşam öyküsünde üçüncü kişili anlatım kullanılır. Batıda bağımsız bir tür olarak yaşam öyküsünün öncüsü olarak, M.S. 46-120 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı yazar Plutarkhos ve onun pek çoğu tanınmış isimleri anlattığı Paralel Hayatlar adlı eseri gösterilir. Rönesansla birlikte bu türde yazılan örnekler armaya başlar. Stefan Zweig’in Dünya Fikir Mimarları adlı eseri dünya edebiyatında yer alan önemli bir örnektir. Türk edebiyatında da çok eski dönemlerde uygulanmış bir yazı türü olan yaşam öyküsünün izlerine 8. yüzyılda Orhun Yazıtları ve Yenisey yazıtlarında rastlanır. Osmanlı döneminde yaşam öyküsü yazım geleneğinin önemli adımları tezkirecilikle atılmıştır. Anadolu sahasında ilk tezkire örneği, 16. yüzyılda, Edirneli Sehî Bey’in sunduğu Heşt Behişt (Sekiz Cennet)’tir. 16. Yüzyıldan 20. yüzyıla kadar bu gelenek sürmüştür. Tezkireler, edebiyat tarihimiz için önemli kaynaklar arasında yer almıştır. Türk edebiyatında batılı anlamda yaşam öyküsü yazımına 19. yüzyılda, Tanzimat edebiyatından itibaren rastlanır. Mehmed Siraceddin, Recaizade Mahmut, Ebüzziya Tevfik, Muallim Naci, Namık Kemal, Faik Reşat, Beşir Fuad, Ahmet Mithat yaşam öyküsü türünde eser veren yazarlar arasındadır. Ansiklopedik yaşam öyküsünde, söz konusu kişinin yaşamının önemli kesitleri ele alınmakta kişisel yaşamına dair bilgi verilmemektedir. Meydan Larousse, Ana Britannica gibi temel başvuru ansiklopedilerindeki yaşam öyküleri bu türe örnek verilebilir. Bir diğer yaşam öyküsü yazım türü, belgesel yaşam öyküsüdür. Söz konusu kişiyi ayrıntılı olarak aktaran bu tür yazım, genellikle akademik araştırma örnekleridir. Edebi yaşam öyküsü tarzında yazılan yaşam öyküleri tanınmış kişilerin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde yazılmasıdır. Cumhuriyet döneminde Türk edebiyatında Mithat Cemal Kuntay, Abdülhak Şinasi Hisar, Yakup Kadri, Behçet Necatigil, şevket Süreyya Aydemir, Saadettin Nüzhet Ergun, Beşir Ayvazoğlu, Mehmet Kaplan, Asım Bezirci, Atilla Özkırımlı, Ayşe Kulin, Selim ileri farklı türde yaşam öyküsü yazan yazarlardan bazılarıdır.

Öz Yaşam Öyküsü/Otobiyografi Otobiyografi; kendi anlamına gelen autos, yaşam anlamına gelen bios, yazı anlamına gelen graphe kelimelerinden, kendi yaşam öyküsü anlamını taşıyan Yunanca kökenli bir sözcüktür. Bilim, sanat, siyaset, spor vb. alanlarının herhangi birinde tanınmış kişilerin, kendi yaşamını anlattığı yazı türüdür. Öz yaşam öyküsü birinci kişinin ağzından anlatılır. Augustine tarafından 397 yılında yazılan itiraflar, Batı kültürünün ilk otobiyografik anlatısı olarak kabul edilir. 19. yüzyılda Jean Jacques Rousseau tarafından kaleme alınan itiraflar ise bugünkü anlamda otobiyografinin ilk örneğidir. Rousseau”nun itirafları’nın 1781’de yayınlanmasıyla, kendini referans göstererek yazılan, yazarın içsel yaşamını ve psikolojisini içeren “öz yaşam öyküsü” türü doğmuş olur. Türk edebiyatında özyaşam öyküsü türünde yapıtlar oldukça azdır. Bunlar arasında Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu (1889), Yusuf Akçura’nın Ta Kendim yahut Defter-i Amalim (1944), Nigâr Hanım’ın Nigâr binti Osman: Hayatımın Hikâyesi (ölümünden sonra yayımlandı, 1959), Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Sürgün (1961) anı yönleri ağır basmasına karşın öz yaşam öyküleri arasında da sayılabilir. Öz yaşam öyküleri, belgesel öz yaşam öyküleri ve edebî öz yaşam öyküleri olmak üzere iki biçimde yazılabilir. Belgesel öz yaşam öyküsünde sanatsal kaygıdan çok yazan kişinin bilgi aktarma, kendini tanıtma amacı ön plandadır. Edebî öz yaşam öykülerinde ise yazar, yaşamından, geçmişinden kesitler aktarırken sanatsal bir kaygı ile eserini ortaya koyar.

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın