ingilizce

10 sinif ingilizce unit 17 ders anlatimi

Okuma Süresi:8 Dakika, 4 Saniye

UNIT SEVENTEEN PEOPLE PROFILES “İnsanların kısa biyografileri”

Profile : profil, kisa biyografi
A girl who has lovely eyes : sevimli gözlere sahip bir kız
A boy who has a lot of friends : bir çok arkadaşı olan çocuk
She has time for fun. : Eğlenmek için vakti var.
She has time for football. : Futbol için vakti var.
We have time for lunch. : Öğle yemeğe için zamanımız var.
Twenty : 20
twentIES : 20, 21, …….28, 29
early twentIES : 20, 21, 22
late twentIES : 27, 28, 29
I think he is rigt. : Sanırım o haklı.
I think they will come. : Sanırım gelecekler.
I think we will pass our classes. : Sanırım / Bence sınıflarımızı geçeceğiz.
I think these villagers must be rich. : Sanırım bu köylüler zengin. (olmalı)
Lovely : beautiful, sevimli, hoş, güzel
Slim : slender, thin, zayıf
Schdule : düzenlemek, planlamak
Figure : figür, form, shape
Kind & friendly : kibar ve nazik
Sociable : friendly, girgin, sokulgan
Thoughtful : düşünceli, anlayışlı, nazik pensive, contemplative;

considerate, kind
Charming : nice, fascinating, attractive
Easy-going : calm and relaxed; loving comfort and ease;

inactive, lazy
Vain : gururlu, proud
Bossy : ruling, domineering
Fan : supporter
Sensetive : duyarli, hassas, narin;
You know : biliyorsun / bilirsin
Do you know? : Biliyor musun?
How do you know? : Nasıl biliyorsun?
How do you know she is sensetive? : Onun HASSAS olduğunu nasıl biliyorsun?
How do you know he won’t come? : Gelmeyeceğini nerden biliyorsun?

Be good at : bir şeyde iyi olmak
be BAD at : bir şeyde kötü olmak
Ali is good at English. : Veli is bad at physics.
Ali İngilizcede iyidir. : Veli fizikte kötüdür.
Ali is good at runNING. : Veli is bad at playING football.
Ali koşmada iyidir. : Veli futbol oynamada kötüdür.
People like Ali. : İnsanlar Ali’yi sever (seviyor).
Do people like Ali? : İnsanlar Ali’yi seviyorlar mı?
Why do people like Ali? : İnsanlar Ali’yi niçin seviyor?
Appearance : impression, görünüş
Personality : character, kişilik, şahsiyet
Friend : arkadaş
Close friend : yakın arkadaş
Have you got? : Sahip misin?
Have you got a close friend?
Do you have? : Sahip misin?
Do you have a close friend?
What is he like? : O nasıl biri?
P E R S O N A L I T Y : kişilik / şahsiyet
What is Ali like? : Ali nasıl biri?
He is friendly. : Cana yakın biri.
He is honest. : O dürüsttür.
What is Leyla like? : Leyla nasıl biri?
She is very humble. : O çok alçak gönüllüdür.
What are they like? : Onlar nasıl?
They are very aggressive. : Onlar çok saldırgan.

WHAT IS HE LIKE? P E R S O N A L I T Y (kişilik/şahsiyet)
He is self-confident. : Kendine güvenen.
He is shy. Etc : O utangaçtır.
What are Ali and Veli like?
Ali ve Veli nasıl birisi? : İyi mi, kötü mü, bencil mi, dürüst mü vs.
They are reliable. : Onlar güvenilir.
They are reliable people. : Onlar güvenilir insanlar.
Self-confident : kendine güvenen
Shy : utangaç
Selfish : bencil
Sociable : sosyal, girgin, sokulgan
Patient : sabırlı
Reliable : güvenilir
Stubborn : inatçı, direngen
Vain : kendini beğenmiş, gururlu, kibirli
WHAT does SHE LOOK LIKE?
O nasıl bişey? (neye benziyor )
Onun dış görünüşü nasıl?
PHYSICAL APPEARANCE : fiziksel / dış görünüş
She is tall.
O uzun boyludur.
She is fat.
O şişmandır.
She is very charming. (attractive)
O çekicidir.
She has got dark wavy hair.
Siyah dalgalı saçlara sahiptir.
She has got blue eyes.
Mavi gözlere sahiptir. (mavi gözleri vardır. )
Describe (v) : tarif etmek, tasvir etmek
Desciription : tanımlama, betimleme
A true friend : bir doğru arkadaş  GERÇEK ARKADAŞ
The description of a true friend : GERÇEK ARKADAŞın tanımı

According to the poem : şiire göre
In my opinion : Benim fikrime göre, bana göre
Friendship : dostluk, arkadaşlık
importance : önem
The importance of friendship: arkadaşlığın önemi
Someone WHO is kind:
Kibar bir kişi, nazik bir kişi
Someone WHO listens:
Dinleyen bir kişi
Someone WHO loveS:
Seven bir kişi

Ders çalışan öğrenciler:
students WHO study lessons
Uyuyan bebekler:
babies WHO are sleeping
Bisiklet kullanan çocuk:
The boy WHO is riding a bicycle
Ağlayan çocuk:
The boy WHO is crying
Atatürk emerged as a military hero at the Dardanelles.
Atatürk Çanakkale’de askeri bir kahraman olarak ortaya çıktı.
Atatürk is a charismatic leader.
Atatürk karizmatik bir liderdir.
Atatürk became a charismatic leader.
Atatürk karizmatik bir lider oldu.
Atatürk became a charismatic leader of the liberation struggle.
Atatürk KURTULUŞ SAVAŞI’nın karizmatik bir lideri oldu.
Commander : komutan, kumandan
a triumphmant commander : galip bir komutan
Drive away : kovmak, uzaklaştırmak
A commander WHO drove all the invaders away
İşgalcileri yurttan kovan bir komutan

Ottoman Dynasty
Osmanlı Hanedanlığı

Ottoman Empire
Osmanlı İmparatorluğu
Ottoman EmperOR
Osmanlı İmparatoru
emperOR : imparator
ATATÜRK founded the Republic of Turkey:
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti ni kurdu.

Atatürk MADE a lot of reforms.
Atatürk bir çok reform/yenilik yaptı.
Broad : wide, geniş
Atatürk made a lot of reforms in cultural SPHERE.
Atatürk kültürel alanda bir çok reform yaptı.
Atatürk made a BROAD RANGE of REFORMS.
Atatürk pek çok alanda yenilikler/reformlar yaptı.
European hats replaced the Fez.
Avrupa şapkaları FES in yerine yerleşti. (yerini aldı)
Women STOPPED wearing veil.
Bayanlar peçe takmayı bıraktı.
All citizens took surnames.
Bütün vatandaşlar soyadı aldı.
The Arabic alphabet GAVE WAY to the new alphabet.
Arap Alfabesi yerini yeni alfabeye bıraktı.
The new alphabet WAS easier.
Yeni alfabe DAHA KOLAYdı.
The new alphabet was SUITABLE for the Turkish language.
Yeni alfabe Türk Dili için UYGUNdu.
The Grand National Assembly
Büyük Millet Meclisi

The Grand National Assembly ABOLISHED the Caliphate.
Büyük Millet Meclisi Halifeliği KALDIRDI.

THE TURKISH GRAND NATIONAL ASSEMBLY
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Secularization : LAİKLEŞTİRME
Secular : laik, dünyasal, dünyevi, dinsel olmayan
Secularity : DÜNYASALLIK, laiklik
Separate (v) : ayırmak
govern(v) : yönetmek
government (n) : yönetim, hükümet, devlet
Separation (n) : ayırım
religion (n) : din
religious (adj) : dinsel, dine ait
Secularization meanS the seperataion of government and religion.
Laiklik devlet işleriyle dinin ayrılması anlamına gelir.

The right TO VOTE : oy kullanma hakkı, seçme hakkı
Turkish women : Türk Kadınları
gain(v) : elde etmek, kazanmak,
A k t i f p a s i f / e d i l g e n
To elect (v): seçmek to be elected: seçİLmek
To love (v): sevmek to be loveD: sevİLmek
To kick (v): tekmelemek to be kickED: tekmeLENmek
A k t i f p a s i f / e d i l g e n
I want to love. : Sevmek istiyorum.
I want to BE loveD. : SevİLmek istiyorum.
People select. : İnsanlar seçerler.
Pople are selectED. : İnsanlar seçİLirler.
The Turkish Republic : Türkiye Cumhuriyeti
The Republic of Turkey : Türkiye Cumhuriyeti
Students stopped WEARing black uniforms.
Öğrenciler siyah önlük giymeyi durdurdular.

Stop + wear ING (iki fiil yan yana gelmez 1. fiil –ing li fiil alıyor)
Students stopped talkING when the teacher came in.
Öğretmen içeri girince öğrenciler konuşmayı bıraktılar (sustular).
Atatürk is the FIRST PRESIDENT of The Turkish Republic.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıdır.
Woman WHO are here.
Buradaki kadınlar.
Men WHO are fishing now.
Balık tutan adamlar.
Books WHICH I read
Okuduğum kitaplar
The car WHICH I like
Sevdiğim araba
The liberation struggle : Kurtuluş Savaşı
The OTTOMAN period : Osmanlı dönemi
During the Ottoman period : Osmanlı dönemi boyunca
Equal : eşit
Equal rights : eşit haklar
Give up : bırakmak
Never give up : asla bırakma, vaz geçme
Struggle : savaş, kavga
His struggle : kavgası, savaşı (onun kavgası, onun savaşı)
Create (v) : yaratmak
Creating (n) : yaratma
creating a nation : bir ulus/millet yaratma
Creating a modern nation : modern bir ulus yaratma
Indepence or Death
Ya BAĞIMSIZLIK ya da ÖLÜM
People WHO supported Mustafa Kemal
Mustafa Kemal’i destekleyen insanlar

Hold congress : kongre yapmak
Atatürk MADE several reforms. : Atatürk bir çok reform yaptı.
Someone WHO puts out fires
Yangın söndüren birisi
Someone WHO flies planes
Uçak kullanan birisi
Someone WHO travels in a spaceship
Uzay gemisinde seyahat eden birisi
SOMETHING which takes photos
Fotoğraf(lar) çeken BİRŞEY
SOMETHING which makes very small things look larger
Çok küçük şeyleri (nesneleri) daha büyük gösteren BİRŞEY
Device WHICH shows directions
yönleri gösteren alet
A person WHO speak for people in court
Mahkemede insanların adına konuşan bir kişi
A person WHO drives cars
Araba kullanan kişi
A person WHO teaches English
İngilizce öğreten kişi
A person WHO manages a school
Okulu yöneten kişi
A whicle WHICH can fly
Uçabilen bir araç
A whicle WHICH you can ride by pushing the pedals
Pedallarını çevirerek kullanabileceğiniz bir araç
An equipment WHICH shows you what time it is
Saatin kaç olduğunu gösteren bir araç
The car WHICH broke down
Bozulan araba
The book WHICH we use
Kullandığımız kitaplar

A machine WHICH stores information
Bilgi depolayan bir makine
Quantity : miktar
Large quantities: büyük, yüksek miktar
Admit (v) : kabul etmek
We must admit our mistakes.
Hatalarımızı kabul etmeliyiz.
Complain (v) : şikayet etmek
Enthusiasm (n) : ilgi, merak, heves
Overcome (v) : üstesinden gelmek
Overcome difficulties : zorlukların üstesinden gelmek, zorlukları aşmak
I have the chance. : Şansa sahibim. / Şansım var.
I have the chance TO GO to England.
İngiltereye gitme şansına sahibim.
Never LOSS your enthusiasm.
İlgini (merakını, hevesini) ASLA kaybetme
A room WHICH makes you feel relaxed
Sizi dinlendiren, rahatlatan bir oda

When you enter the room,
Odaya girdiğiniz zaman/girdiğinizde
The shape : şekil
The shape of the big coffee table
Büyük kahve masanın şekli
When I went to Canada,
Kanada’ya gittiğimde/gittiğim zaman
We are far away from each other now.
Şimdi birbirimizden çok uzaklardayız.
She loveS spendING
Harcamayı seviyor
She loves spending TIME
Zaman geçirmeyi seviyor

She loves spending time DOING puzzles.
Bulmaca çözerek zaman geçirmeyi seviyor.
Last (v) : sürmek
Our friendship : arkadaşlığımız, dostluğumuz
Forever : ebediyen
Our friendship WILL LAST forever.
Dostluğumuz EBEDİYEN sürecek.
Describe(v) : tarif etmek, anlatmak
Describing : tarif etme, anlatma
Describing a person : bir kişiyi tarif etme
Shy : utangaç
BE FOND OF : hoşlanmak,
I AM FOND OF fishing. : Balık tutmaktan hoşlanıyorum.
Every moment of life : hayatın her anı
A Picture in a frame : çerçevedeki bir resim
Like a Picture in a frame : çerçevedeki bir resim gibi
I like playING : oynamayı severim.
I like playing with mud and sand : çamur ve kumla oynamayı severim.
I like organisING.
Organize etmeyi severim
I like organisING and attendING meetings.
Toplantılar organize etmeyi ve katılmayı severim.
Life is LIKE a theatre.
Hayat bir tiyatro gibidir.
I like listening to PEOPLE.
İnsanları dinlemeyi severim.
It is necessary TO PROTECT
Korumak gereklidir.
It is necessary to protect animals
Hayvanları korumak gereklidir.
It is necessary to protect all the animals
Bütün hayvanları korumak gereklidir.
It is necessary to protect all the animals in nature.
Doğadaki bütün hayvanları korumak gereklidir.

THROUGH conferences and SEMINARS
Konferas ve SEMİNERLER vasıtasıyla, yoluyla
Business pages of the newspapers
Gazetelerin ekonomi/iş sayfaları
I see the colours DANCING.
Renklerin dans ettiğini görüyorum.
I see my students LAUGHING
Öğrencilerimin GÜLDÜĞÜNÜ görüyorum.
People WHO have got problems
Problemleri olan insanlar
Children WHO are hungry
Aç olan çocuklar
Epidemic diseases : salgın hastalıklar
To stop epidemic diseases : salgın hastalıkları durdurmak
I CAN’T STOP MYSELF dancing. : Kendimi dans etmekten alamıyorum/durduramıyorum.
I can’t stop myself laughing. : Gülmemek elimde değil.
I can’t stop myself dancing. : Dans etmemek elimdi değil.
Reply(v) : answer, cevap vermek, cevaplamak

Happy
Happy
0
Sad
Sad
0
Excited
Excited
0
Sleepy
Sleepy
0
Angry
Angry
0
Surprise
Surprise
0

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Bir Cevap Yazın