SIMPLE PRESENT AND PRESENT OF BE (Basit Geniş Zaman)
Arkadaşlar bu ünitede ‘’ be ‘’ yapısı yani ‘’ am-is-are ‘’ yapısını da bilmeniz gerekiyor !!!! Bu yapı her tense’te kullanılır ingilizceniz bu yapıya bağlıdır ‘’ to be ‘’ yapısını çok iyi öğreniniz !!
Geçmişte, içinde bulunduğumuz anda ve gelecekte de yapacak olduğumuz, rutin hale gelmiş olan hareketlerimizi, alışkanlıklarımızı ve herkesçe kabul gerçeklikleri ifade etmek için ”The Simple Present Tense’i (Geniş Zaman’ı)” kullanırız.
The Simple Present Tense’in yardımcı edilen bilimsel fiili ”do ve does”dır. Yardımcı fiillerin hangi öznelerle kullanılacağı aşağıdaki tabloda olduğu gibidir;
I | He |
You do | She does |
We | It |
They |
Ancak bu yardımcı fiiller OLUMLU CÜMLE’de KULLANILMAZLAR. Bunun yerine Özne HE, SHE veya IT olduğunda cümlenin esas fiiline – s, – es, – ies çekim eklerinden birisi getirilir.
(+) AFFIRMATIVE (OLUMLU) | (-) NEGATIVE (OLUMSUZ) | (?) QUESTION (SORU) |
I play (Oynarım) | I don’t play (Oynamam) | Do I play? (Oynar mıyım?) |
You play (Oynarsın) | You don’t play (Oynamazsın) | Do you play? (Oynar mısın?) |
He plays (O -erkek- oynar) | He doesn’t play (Oynamaz) | Does he play? (Oynar mı?) |
She plays (O -kadın- oynar) | She doesn’t play (Oynamaz) | Does she play? (Oynar mı?) |
It is plays (O -cansız, hayvan- oynar) | It doesn’t play (Oynamaz) | Does it play? (Oynar mı?) |
We play (Oynarız) | We don’tplay (Oynamayız) | Do we play? (Oynar mıyız?) |
They play (Oynarlar) | They don’t play (Oynamazlar) | Do they play? (Oynarlar mı?) |
► Geniş zamanın olumlu şekli özneden sonra fiilin mastar hali getirilerek yapılır.
– I work in a school. (Ben bir okulda çalışırım.)
– You live in New York. (Sen New York’ta yaşarsın.)
Ancak üçüncü tekil şahıslarda (he,she,it) olumlu cümlelerde fiilin sonuna “s” takısı gelir.
– She works in a bank. (O bir bankada çalışır.)
– He lives in Paris. (O Paris’te yaşar.)
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. “Bizim arkadaşımız Londra’da yaşar.” cümlesini kurmak istersek;
Our friend lives in London. (Bizim arkadaşımız Londra’da yaşar.)
dememiz gerekir. Buradaki “bizim” çoğul gibi algılanarak fiilin sonuna -s getirilmezse yanlış olur. Çünkü, asıl kelime, yani işi yapan özne, “biz” değil, “bizim arkadaşımız”dır. Yani tek bir kişidir.
DİKKAT: Olumsuz ve soru cümlelerinde does veya doesn’t kullanıldığı için fiilin sonuna “s” takısı gelmez.
► Geniş zamanın soru şekli, öznenin 3. tekil şahıs veya diğerleri olması durumuna bağlı olarak, cümlenin başına do veya does getirilerek yapılır. Yani olumlu cümleyi aynen alıp, başına do veya does getirdiğimizde cümle soru olur.
– I go to school. (Ben okula giderim.) – olumlu cümle
– Do I go to school? (Ben okula gider miyim?) -soru cümlesi
– You go to school. (Sen okula gidersin.) – olumlu cümle
– Do you go to school? (Sen okula gider misin?) – soru cümlesi
Tekil şahıslarda cümlenin başına “do” yerine “does” getirilir ve olumlu cümlede fiilin sonuna getirilen -s takısı kaldırılır.
– He goes to school. (O, okula gider.) – olumlu cümle
– Does he go to school? (O, okula gider mi?) – soru cümlesi
– He writes an e-mail. (O e-mail yazar.) – olumlu cümle
– Does he write an email? (O, e-mail yazar mı?) – soru cümlesi
► Geniş zamanın olumsuz şekli yine öznenin 3. tekil şahıs veya diğerleri olmasına bağlı olarak özneden “don’t” veya “doesn’t” getirilerek yapılır. 3. tekil şahıslarda “doesn”t” getirildiğinde fiilin sonundaki -s takısı yine kalkar.
– I like ice-cream. (Dondurma severim.) – olumlu cümle
– I don’t like ice-cream. (Dondurma sevmem.) – olumsuz cümle
– She plays tennis. (O tennis oynar.) – olumlu cümle
– She doesn’t play tennis. (O tenis oynamaz.) – olumsuz cümle
-S TAKISI İÇİN HATIRLATICI
Geniş zamanda üçüncü tekil şahıslarda fiilin sonuna -s takısı eklenmesi, soru ve olumsuz cümlelerde ise fiilin sonundaki -s takısının kaldırılması genelde zor öğrenilen bir konudur. Akılda tutmak ve unutmamak için şöyle bir senaryo düşünülebilir.
Simple Present Tense yapısını büyük bir şirket olarak düşünün. does ve doesn’t yardımcı fiillerini şirketin patronları olarak, -s takısını da bu şirketin sekreteri olduğunu hayal edin. Şirkette herşey olumluyken, yani cümle olumlu olduğunda bütün işlere sekreter (-s) bakar. Fakat herhangi bir olumsuz durum veya sorun olduğunda patronlar (does, doesn’t) gelir ve doğal olarak sekreter (-s) aradan çekilir.
(Simple Present Tense bir eylemin sürekli tekrarlandığı veya alışılagelmiş olduğu fikrini verir. Bu eylem bir alışkanlık, hobi, günlük bir olay, planlanmış bir olay veya sık sık tekrar eden bir olay olabilir.)
EXAMPLES:
– I play tennis. (Tenis oynarım)
– She does not play tennis. (O teniz oynamaz.)
– The train leaves every morning at 8 am. (Tren her sabah saat 8’de hareket eder.)
– The train does not leave at 9am. (Tren saat 9’da hareket etmez.)
– She always forgets her purse. (O hep cüzdanını unutur.)
– He never forgets his wallet. (O hiç cüzdanını unutmaz.)
– Every twelve months, the Earth circles the sun. (Her oniki ayda bir dünya güneşin etrafında bir tur atar.)
– The sun does not circle the Earth. (Güneş dünyanın çevresinde dönmez.)
(Geçmişte, bugün ve gelecekte konuşan kişinin açısından doğruluğunu hiç kaybetmeyen şeyler için kullanılır. Aynı zamanda insanlar veya diğer şeylerle ilgili genelleme yaparken bu zaman kullanılır.)
EXAMPLES:
– Cats like milk. (Kediler sütü sever.)
– Birds do not like milk. (Kuşlar süt sevmez.)
– California is in America. (Kaliforniya Amerika’dadır.)
– California is not in the United Kingdom. (Kaliforniya İngiltere’de değildir.)
– Windows are made of glass. (Pencereler camdan yapılır.)
– Windows are not made of wood. (Pencereler ağaçtan yapılmaz.)
TIME EXPRESSIONS IN SIMPLE PRESENT TENSE (GENİŞ ZAMANDA ZAMAN BELİRTEN KELİMELER)
Time expressions zaman belirten ifadelerdir ve İngilizce’de her zaman için farklı ifadeler kullanılır. Özellikle sınavlarda cümlenin hangi tense olduğunu anlamak için time expression’ların bilinmesi çok önemlidir.
Geniş zamanla en çok kullanılan zaman ifadeleri “adverbs of frequency” (sıklık zarfları) dır.
– always (daima) – She always listens to classical music. (O hep klasik müzik dinler.)
– usually (genellikle) – I usually go to cinema at weekends. (Genellikle haftasonları sinemaya giderim.)
– often (sık sık) – They often visit us. (Bizi sık sık ziyaret ederler.)
– sometimes (arasıra) – She sometimes writes me a letter. (Bana arasıra mektup yazar.)
– rarely (nadiren) – I rarely smoke. (Nadiren sigara içerim.)
– never (hiç, asla) – I never drink alcohol. (Hiç alkol içmem.)
– every (her) – I go fishing every Sunday. (Her pazar balık tutmaya giderim.)
TOO ve EITHER
Too ; Bir kişi kendi ya da bir başkasının yaptığı bir şeyden bahsettiğinde aynı şeyi kendimizin ya da bir başkasının da yaptığını ifade etmek ve bahsi geçen konuya paralel bir düşünceyi belirtmek için kullanılır. Olumlu cümlelerde ve cümle sonunda yer alır .
Özne+yüklem(nesne)+too
Soner knows English. Soner İngilizce biliyor .
Özlem knows too. Özlem de biliyor .
Konuşmalarda, karşınızdaki ile aynı durumda olduğunuzu belirtmek için “too” ya da
“either” kelimelerine kullanırız.
Either ; Bir kişi kendi ya da bir başkasının yapmadığı bir şeyden bahsettiğinde aynı şeyi kendimizin ya da bir başkasının da yapmadığını ifade ederken kullanılır. Olumsuz cümlelerde yer alır . ‘’ Too ifadesi gibi cümle sonunda bulunur .
Özne + olumsuz yardımcı fiil / modal fiil ( + yüklem ( + nesne )) + either
I didn’t g oto school yerterday . Ben dün okula gitmedim .
I didn’t either . Ben de
NOTE: ‘’ Either olumsuz düşünce bildirmesine rağmen görüldüğü gibi kullanıldığı cümlede ‘’not’’ ifadesi yoktur . Bu yüzden ‘’ neither ’’ ifadesinin başındaki ‘n’ harfini olumsuzluk bildiren ‘ not ‘ ifadesinin başında bulunan ‘’ n’’ harfi olarak düşünüp ‘’ either’’ ifadesi ile karışmasını önleyebiliriz .
NOTE 2 : me too ve me neither ‘’ ben de ‘’ anlamına gelen kalıplardır . ‘’ me too ‘’ olumlu cümlelerde ‘’ me neither ‘’ ise olumsuz cümlelere cevap vermek için kullanılır .
TOO
Söylenen cümlelere karşılık olarak onaylamak gerektiğinde, diğer bir deyişle, “ben de” denmesi icap ettiğinde, cümleyi aynen kullanıp sonuna too getirilir. Kısa şekli kullanılmak istenirse önce özne, sonra cümlenin yardımcı fiili ve arkasından too kullanılır.
A : My father is a teacher. (Babam öğretmendir.)
B : I am a teacher, too. ( uzun şekli ). (Ben de öğretmenim.)
B : I am, too. ( kısa şekli). (Ben de.)
A : They came early yesterday. (Dün erken geldiler.)
B : We came early yesterday too. (uzun şekli ) (Dün biz de erken geldik.)
B : We did too. ( kısa şekli ). (Biz de.)
A : I want to be a doctor. (Doktor olmak istiyorum.)
B : My brother wants to be a doctor too.( uzun şekli) (Kardeşim de doktor olmak istiyor.)
B : My brother does too. (kısa şekli ) (Kardeşim de.)
A: I have been to Enlgand twice. (İngiltere’de iki kez bulundum.)
B : His sister has been to England twice too. (uzun şekli) (Onun kız kardeşi de İngiltere’de iki kez bulundu.)
B : His siter has too. ( kısa şekli) (Onun kız kardeşi de.)
A : My cat can swim. (Kedim yüzebilir.)
B : Mine can swim too. ( uzun şekli ) (Benimki de yüzebilir.)
B : Mine can too. ( kısa şekli ) (Benimki de.)
EITHER
Bir kişi kendisinin veya bir başkasının yapmamış olduğu bir şeyden bahsettiğinde, diğer bir kişinin, kendisi ya da bir başkasının da, aynı şeyi yapmamış olduğunu kastetmek maksadıyla “ben de, o da, onlar da ” gibi cümleler kullanması gerektiğinde; önce özneyi, sonra cümlenin zaman ( tense ) ve şahsına uygun olan yardımcı fiillin olumsuz hali ve either kullanır.
A : My father isn’t a teacher. (Babam öğretmen değildir.)
B : I’m not either. (Ben de değilim.)
A : They didn’t come early yesterday. (Dün erken gelmediler.)
B : We didn’t either. (Biz de gelmedik.)
A : I don’t want to be a doctor. (Doktor olmak istemiyorum.)
B : My brother doesn’t either. (Kardeşim de istemiyor.)
A : I haven’t been to England. (İngiltere’de bulunmadım.)
B : His sister hasn’t either. (-Onun- kız kardeşi de.)
A : My cat can’t swim. (Kedim yüzemez.)
B : Mine can’t either. (Benimki de.)
NEITHER
Either kullanılarak “ben de, o da ” vb gibi cümleler kullanıldığı zamanki durumlar aynen neither kullanılarak da ifade edilebilir. Önce neither, sonra cümlenin zaman ( tense ) ve şahsına uygun olan yardımcı fiil ve daha sonra da özne kullanılır.
A : My father isn’t a teacher. (Babam öğretmen değildir.)
B : Neither am I. (Ben de değilim.)
A : They didn’t come early yesterday. (Dün erken gelmediler.)
B : Neither did we. (Biz de gelmedik.)
A : I don’t want to be a doctor. (Doktor olmak istemiyorum.)
B : Neither does my brother. (Kardeşim de istemiyor.)
A : I haven’t been to England. (İngiltere’de bulunmadım.)
B : Neither has his sister. (-Onun/ kız kardeşi de bulunmadı.)
A : My cat can’t swim. (Kedim yüzemez.)
B : Neither can mine. (Benimki de yüzemez.)
ACTUALLY = ASLINDA ;
Bir bilgiyi düzeltmek . doğrulamak ya da yeni bir bilgi vermek için kullanılır .
Örnek : Do you come here by bus ?
No , l walk …. It takes an hour . aşağıdakilerden hangisi yandaki konuşmayı doğru şekilde tamamlar ?
- Really b) yeah c) because d) actually e) but
Çözüm : (D ) yukarıdaki soru ‘’ buraya otobüslemi geliyorsun ?’’ anlamına gelir. Cevapta ise ‘’ hayır yürüyorum … bir saat sürüyor .’’ cümleleri verilmiştir. Verilen anlama göre boşluğa bir bilgiyi düzeltmek için kullanılan actually: aslında sözcüğü getirilmelidir .
Gerund and Infinitive
İngilizcede iki fiil peşpeşe geldiği zaman çoğunlukla ya iki fiil arasına to gelir veya ikinci fiile ing eklenir. Bazı fiillerin peşinden gelen fiillere ise ing eklenmez ve ikisi arasına to da eklenmez.
Bir fiilden sonra gelen fiilden önce to gelirse buna “infinitive with to”, gelmezse “infinitive without to” denir. Eğer fiilden sonra gelen fiile ing eklenirse buna da “gerund” denir.
► Verbs followed by an infinitive with “to”
Önce kendilerinden sonra to alan fiilleri görelim. Bu fiillerin sayısı çoktur, ancak aşağıda İngilizce’de en çok kullanılanlar belirtilmiştir.
to afford : parası yetmek
to appear : görünmek
to attempt : teşebbüs etmek
to claim : iddia etmek
to demand : talep etmek
to determine : karar vermek
to fail : başarısız olmak
to happen : olmak
to hesitate : tereddüt etmek
to hope : ümit etmek
to manage : başarmak
to offer : teklif etmek
to pretend : … gibi davranmak
to promise : söz vermek
to refuse : reddetmek
to seek : aramak
to seem : görünmek
to threaten : tehdit etmek
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– He appears to have a lot of money. (Çok parası olduğu anlaşılıyor.)
– They failed to finish the work on time. (İşi zamanında bitirmeyi başaramadılar.)
– He threatened to kill me. (Beni öldürmekle tehdit etti.)
– I refused to talk to him. (Onunla konuşmayı reddettim.)
► Verbs followed by an infinitive with “to” or a “question word” + an infinitive with “to :
Bazı fiiller ise kendilerinden sonra “to’lu infinitive” alabildikleri gibi “bir soru kelimesi + to lu infinitive” de alabilirler.
Bu fiillerin en çok kullanılanları şunlardır:
to agree : kabul etmek
to ask : sormak
to arrange : düzenlemek
to decide : karar vermek
to know : bilmek
to learn : öğrenmek
to plan : planlamak
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– He decided where to stay. (Nerede kalacağına karar verdi.)
– They plan to go to New York. (New York’a gitmeyi planlıyorlar.)
– They planned what to da. (Ne yapacaklarını planladılar.)
► Verbs followed by an infinitive with “to” ar a that clause
Bazı fiiller ise önce bir isim daha sonra ise “to’lu infinitive” alırlar veya that’li bir cümlecik alırlar.
to cause : sebep olmak
to declare : ilan etmek
to command : emretmek
to compel : zorlamak
to enable : mümkün kılmak
to encourage : teşvik etmek
to force : zorlamak
to get : yaptırmak
to instruct : öğretmek
to oblige : mecbur etmek
to order : emretmek
to persuade : ikna etmek
to remind : hatırlatmak
to teach : öğretmek
to tell : söylemek
to warn : uyarmak
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– He commanded the soldiers to fire. (Askerlere ateş etmelerini emretti.)
– They obliged him to resign. (Onu istifa etmesi için zorladılar.)
– She persuaded him to sell his car. (Onu arabasını satması için ikna etti)
– I told Ali to turn on the lights. (Ali’ye ışıkları söndürmesini söyledim.)
– They declared that he was innocent. (Onun suçsuz olduğunu ilan ettiler.)
– He warned me that he would rent the house. (Beni evi kiraya vereceğine dair uyardı.)
– I persuaded them that the change was necessary. (Onları değişikliğin gerekli olduğuna ikna ettim.)
– She told me that she would resign. (Bana istifa edeceğini söyledi.)
► Infinitive of purpose
“to’lu infinitive” ( to do ) maksat, gaye bildirmek için kullanılar ve için anlamına gelir.
– I went to the market to buy some food. (Biraz yiyecek satın almak için pazara gittim.)
Burada to buy satın almak için anlamına gelir.
Bu cümlelerde için anlamını vermek için sadece to yerine in order to veya so as to da kullanılabilir.
– He left his job in order to look after his mother. (Annesine bakmak için işinden ayrıldı.)
– He left his job so as to look after his mother. (Annesine bakmak için işinden ayrıldı.)
► Verbs followed by an infinitive with to or a gerund
Bazı fiillerden sonra ise hem gerund ( doing ) hem de infinitive ( to do ) gelebilir. Bu fiillerden bazılarının ardından doing veya to do gelmesi anlamı değiştirmez, bazılarında ise anlamı değiştirir. Şimdi bu fiilleri tek tek görüp örnekler verelim.
♦ STOP
Bırakmak, vazgeçmek, kesmek manalarında olduğu zaman kendisinden sonra gelen fiil -ing takısı alır.
– My father is a heavy smoker. (Babam çok sigara içen birisidir.)
– He can’t stop smoking. (Sigara içmeyi bırakamaz.)
– Stop laughing. (Gülmeyi kes.)
Durmak manasında kullanılınca to’lu fiil gelir.
– We stopped to have something to drink and eat. (Bir şeyler yemek içmek için durduk.)
♦ TRY
Denemek manasında olunca kendisinden sonra gelen fiil ing alır.
– You can’t start this car like this. (Bu arabayı böyle çalıştıramazsın.)
– Why don’t you try pushing? (Niçin itmeyi denemiyorsun?)
Uğraşmak, çabalamak manasında olunca peşinden to’lu fiilgelir.
– They are trying to push the car to start. (Arabayı çalıştırmak için etmeye uğraşıyorlar.)
♦ GO ON
(Yarım kalan ) birşeyi yapmaya devam etmek manasında kullanılınca peşinden gelen fiil gerund olur.
– They went on reading about birds. (Kuşlar hakkında okumaya devam ettiler.)
O zaten kuşlar hakkında kitap okuyordu ve yine aynı mevzuya devam etti.
– They went on to read about birds. (Okumalarına ( kuşlar konusuyla ) devam ettiler.)
Zaten okuyordular şimdi de kuşlar konusuna geçtiler.
♦ REMEMBER
Hatırlamak manasında kullanılınca gerund gelir.
– I remember sleeping in this room twenty years ago. (Yirmi yıl önce bu odada uyuduğumu hatırlıyorum.)
Akılda tutmak, akla gelmek manasında kullanılınca “to’lu fiil” gelir.
– If remembered to tell him about it only when I saw him. (Ona o mevzudan bahsetmek onu görünce aklıma geldi.)
♦ FORGET
Yapılmış olan bir şey unutulduğu zaman gerund kullanılır.
– How honest you are! I have forgetten giving you some money. (Ne kadar dürüstsün! Sana para verdiğimi unutmuşum.)
Yapılacak olan birşey unutulduğu zaman to’lu infinitive gelir.
– I have forgetten to give him some money. (Ona para vermeyi unuttum, para verilmedi.)
♦ REGRET
Pişman olmak manasında kullanılınca kendisini gerund takip eder.
– I regret laughing at the lame boy when he fell to the ground. (Topal çocuğa yere düştüğü zaman güldüğüme pişmanım.)
Teessüf etmek, üzüntü duymak, eseflenmek manalarında kullanılınca peşinden infinitive gelir.
– I think he will agree to study with me tomorrow. (Sanırım yarın benimle ders çalışmayı kabul edecek.)
♦ AFRAID
Sadece korkma duygusunu ifade etme durumlarında of ve gerund gelir.
– He was afraid of riding horses when he was a child. (Çocukken ata binmekten korkardı.)
Ata binmekten korkuyor, fakat biz onun kesinlikle ata binmediği manasını çıkartamıyoruz.
Korkudan dolayı bir şey yapılamıyorsa bu durumlar infinitive ile anlatılır.
– He was afraid to ride horses when he was a child. (Çocukken ata binmekten korkardı. Ve binmezdi.)
♦ AGREE
Birisinin bir şey yapmasına rıza göstermek manasında olunca gerund gelir. Bu daha çok agree to yapısıdır.
– The teacher agreed to my listening to him. (Öğretmen benim kendisini dinlememe rıza gösterdi.)
Bir şey yapmayı kabul etmek manasında kullanılınca kendisinden sonra to infinitive gelir.
– I think he will agree to study with me tomorrow. (Sanırım yarın benimle ders çalışmayı kabul edecek.)
♦ MEAN
Demek manasında kullanılınca gerund kullanılır. ( Cümlenin öznesi insan olamaz.)
– The new Prime Minister is determined to end the anarchy and smuggling. Perhaps it will mean getting exhausted or getting killed by outlaws. But he seems fearless. (Yeni başbakan anarşi ve kaçakçılığa son vermeye kararlı. Belki ( o ) yıpranmak ya da öldürülmek demek olacak. Fakat o korkusuz görünüyor.)
Kastetmek, demek istemek, anlamına gelmek, niyetinde olmak manalarında kullanılıncaa to’lu infinitivekullanılır.
– He means to earn as much money as he could buy a house before he returns. (Dönmeden evvel ev alacak parayı biriktirmek niyetinde.)
♦ PROPOSE
Önermek manasında kullanılınca gerund kullanılır.
– The nughty boy proposed playing till morning. (Yaramaz çocuk sabaha kadar oynamayı önerdi.)
Niyetinde olmak, niyet taşımak manasında olunca to infinitive kullanılır.
– The children proposed to play till morning. (Sabaha kadar oynama niyetindeydi çocuklar.)
♦ LOVE, LIKE, HATE, PREFER
Tek başlarına kullanıldıkları zaman gerund takip eder.
– The students love talking to their teachers.
– Do you like eating dessert? (Tatlı yemekten hoşlanır mısın?)
– I hate waiting at dinner table. (Yemek masasında beklemekten nefret ederim.)
– Boys prefer playing with guns. (Erkek çocuklar silahlarla oynamayı tercih ederler.)
Would ile kullanıldıklarında infinitive kullanılır. ( would / like / love /prefer / hate )
– The students would love / like to talk to their teachers. (Öğretmenler öğrencileriyle konuşmayı severler.)
– I’d hate to wait at dinner table. (Yemek masasında beklemek hoşuma gitmiyor.)
– I’d prefer to stay here. (Burada kalmayı tercih ederim.)
♦ LIKE
Doğru bulmak manasında kullanıldığı zaman to infinitive ile, hoşlanmak, sevmek manalarında kullanıldığı zaman gerund ile kullanılır.
– Our neighbour’s wife likes to see the doctor once a month. (Komşumuzun karısı ayda bir doktora gitmeyi doğru bulur.)
– I don’t like to climb mountains. (Dağlara tırmanmayı uygun görmüyorum.)
♦ CARE
Umursamak, kafasına takmak, endişe etmek gibi manalarda kullanıldığı zaman gerund ile kullanılır.
– If you promise to help me sir, I don’t care going to prison. (Bana yardım etmeye söz verirseniz bayım, hapse gitmek umurumda bile değil.)
Meyli olmak, pek sevmek, özel ilgi duymak manalarında olunca infinitive ile kullanılır.
– Children today don’t care to play outside. They would care to play computer games. (Bugünün çocukları dışarıda oynamayı sevmiyor, bilgisayar oyunu oynamak istiyorlar.)
♦ ADVISE, RECOMMEND, ALLOW, PERMIT
İlgili şahıslardan bahsedilmezse gerund kullanılır.
– They advised giving up the work. (İşi bırakmayı tavsiye ettiler.)
– The rules don’t allow the workers to sleep during the working hours. (Kurallar işçilerin çalışma saatleri esnasında uyumalarına müsaade etmez.)
♦ BEGIN, START, CONTINUE, CEASE
Hem gerund ve hem de to infinitive ile kulanılabilirler.
– I began to study at noon. (Ders çalışmaya öğlende başladım.)
(started studying)
– The workers continued to work. (İşçiler çalışmaya devam ettiler.)
(working)
– People never cease to worry about themselves. (İnsanlar kendileri hakkında endişelenmeyi hiç bırakmazlar.)
(worrying)
♦ ATTEMPT, INTEND
Hem gerund ve hem de infinitive ile kullanılabilirler.
– I’ll attempt to finish it today. (Bugün onu bitirmeye teşebbüs edeceğim.)
(finishing)
– I intend to finish it today. (Bugün onu bitirme niyetindeydim.)
(finishing)
► Verbs followed by an infinitive without to
Make ve let fiilleri ise kendilerinden sonra gelen fiillere ne -ing ne de to aldırırlar. Gelen fiil yalın halde bulunur.
– The boy made us laugh. (Çocuk bizi güldürdü.)
– I can’t make my son eat anything. (Oğluma hiçbir şey yediremiyorum.)
– The woman made her daughter wash the dishes. (Kadın kızına bulaşıkları yıkattı.)
– The man didn’t let his son go out. (Adam oğlunun dışarı çıkmasına izin vermedi.)
– Please let me stay here. (Lütfen burada kalmama izin verin.)
– They never let me speak. (Benim konuşmama hiç izin vermezler.)
► Verbs followed by a gerund or an infinitive without do
Hear, watch, feel, notice ve see fiillerden sonra bir nesne geldiği zaman daha sonra gelen fiil ise ya halde hiçbir ek almadan gelir veya -ing eki alır. Eğer bir işin, fiilin tamamını duyar, seyreder, hisseder, farkeder veya görürsek gelen fiil yalın halde hiçbir ek almadan gelir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– I saw him open the door and enter the room. (Onun kapıyı açtığını ve odaya girdiğini gördüm.)
– I watched the children play. (Çocukların oynamasını seyrettim.)
– I heard him start the car and drive away. (Onun arabayı çalıştırdığını ve uzaklaştığını duydum.)
Eğer bir işin, fiilin tamamını değil de bir kısmını gelen fiil duyar, seyreder, hisseder, farkeder veya görürsek gelen fiil –ing eki alır.
– They saw me playing football. (Beni futbol oynarken gördüler.)
– I felt someone following us. (Birisinin bizi takip ettiğini hissettim.)
– I heard them talking about me. (Onları benim hakkımda konuşurken duydum.)
► Verbs following by a gerund
Şimdi de kendilerinden sonra gelen fiillere -ing aldıran fiilleri görelim.
to appreciate : takdir etmek
to avoid : kaçınmak
to delay : geciktirmek
to detest : iğrenmek
to dislike: hoşlanmamak
to enjoy : hoşlanmak
to escape : kaçmak
to excuse : affetmek
to finish : bitirmek
to forgive : affetmek
to involve : gerektirmek
to keep : sürdürmek
to mind : itirazı olmak
to miss: özlemek
to pardon : affetmek
to postpone : ertelemek
to practise : alıştırma yapmak
to prevent : engel olmak
to resist : direnmek
to risk : göze almak
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– He dislikes going to bed late. (Geç yatmaktan hoşlanmaz.)
– I enjoy watching war films. (Savaş filmleri seyretmekten hoşlanırım.)
– They finished painting the house at 5 o’clock. (Evi boyamayı saat 5′te bitirdiler.)
– They postponed going to Italy. (İtalya’ya gitmeyi ertelediler.)
► Gerunds after prepositions
Prepositionlardan sonra gelen fiillere de -ing eklenir.
– She is interested in swimming. (O yüzmeyle ilgilenir.)
– You should give up smoking. (Sigara içmeyi bırakmalısın.)
– I am tired to waiting for him. (Onu beklemekten bıktım.)
– They succeeded in finding the murderer. (Katili bulmayı başardılar.)
– He is thinking of buying a new car. (Yeni bir araba satın almayı düşünüyor.)
► Verbs followed by a gerund or a that clause
Bazı fiiller kendilerinden sonra gelen fiillere -ing aldırırlar veya that’li bir kalıp ile kullanılırlar. Bu fiillerin en çok kullanılanları şunlardır.
to admit : kabul etmek, itiraf etmek
to anticipate : ummak
to imagine : hayal etmek
to mention : bahsetmek
to propose : önermek
to recall : hatırlamak
to suggest : teklif etmek
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– She admitted breaking the window.
– She admitted that she had broken the window. (Camı kırdığını itiraf etti.)
– He suggested going to the theatre. (Tiyatroya gitmeyi teklif etti.)
– He suggested that they should sell the house. (Onlara evi satmalarını teklif etti.)
► Infinitive as an Subject
To lu infinitive özne olarak da kullanılabilir ama bu pek yaygın değildir.
– To learn a foreign language isn’t very easy. (Yabancı dil öğrenmek pek kolay değildir.)
– To drive on icy roads is dangerous. (Buzlu yollarda araba kullanmak tehlikelidir.)
– To find your brother in Istanbul sems impossible. İstanbul’da (Kardeşini bulmak imkansız görünüyor.)
► Gerund as a subject
Gerund (-ing ) ise özne olarak genel anlamda yaygın olarak kullanılır.
– Watching a film is easier then reading a book. (Film seyretmek kitap okumaktan daha kolaydır.)
– Working at night is tiring. (Geceleyin çalışmak yorucudur.)
– Living in a large city is extremely difficult. (Büyük bir şehirde yaşamak son derece zordur.)
► Gerund as an adjective
Gerund ( -ing ) ayrıca sıfat olarak da kullanılabilir.
– I need some cleaning fluid. (Temizleyici sıvıya ihtiyacım var.)
– The film was very boring. (Film çok sıkıcıydı.)
– Do you know that crying child? (Şu ağlayan çocuğu tanıyor musun?)
– This machine is fascinating. (Bu makina büyüleyici.)
► Perfect Infinitive
Perfect infinitive have + Verb3 yani have ve fiilin üçüncü halinin kullanılmasıdır. Perfect infinitive in en yaygın kullanımı modal auxiliary denilen yardımcı fiillerle kullanımıdır.
Perfect infinitive ayrıca başına to alarak bazı kalıplarda kullanılır. Bunlardan birincisi was / were ile geçmişte yapılması gerekip yapılmayan işleri anlatmakta kullanılır.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– They were to have been here yesterday. (Onların dün burada olmaları gerekirdi.)
– He was to have repaired the car last week. (O geçen hafta arabayı tamir etmeliydi.)
Perfect infinitive yine buna benzer bir anlama would ( should ) like’tan sonra kullanıldığında gelir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– I should like to have seen that film. (O filmi görmüş olmayı isterdim.)
– He would like to have visited the museum. (Müzeyi ziyaret etmiş olmayı isterdi.)
Perfect infinitive, appear, seem, happen, pretend fiillerinden sonra kullanıldığında perfect infinitive de geçen fiilin, asıl fiilden daha önce meydana geldiğini gösterir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– He seems to have studied a lot. (Çok çalışmış görünüyor.)
– She appears to have forgetten the party. (Partiyi unutmuş görünüyor.)
– He pretended to have done his homework. (Ödevini yapmış gibi davrandı.)
Perfect infinitive believe, know, say, suppose gibi fiillerle passive cümlelerde işin daha önce olduğunu göstermek için kullanılır.
► Verbs followed by a gerund or a passive infinitive
It needs, it requires, it wants ya gerund ya da infinitive‘in passive şekliyle kullanılır.
– The car needs washing. (Arabanın yıkanması lazım.)
requires
wants
– The car needs to be washed. (Arabanın yıkanması lazım.)
requires
wants
Need şahıs öznelerle kullanıldığı zaman infinitive kullanılır.
– We need to go to the country and have a picnic. (Şehir dışına gidip piknik yapmamız lazım.)
Indefinite Prononouns (Somebody, Anybody, Nobody)
Aşağıdaki tabloda, indefinite pronouns (belgisiz zamirler)in kullanımına ilişkin detaylı açıklamalar ve örnekler verilmiştir.
somebody | Birisi | Somebody stole my wallet (Birisi cüzdanımı çaldı) |
someone | Birisi | I saw somene outside. (Bahçede birisini gördüm.) |
something | Birşey | There is something on your head. (Kafanda birşey var.) |
somewhere | Biryer | I left my glassess somewhere. (Gözlüğünü bir yerde unuttum.) |
anybody | Hiç kimse / Herhangi bi kimse | I didn’t see anybody at home. (Evde kimseyi görmedim.) |
anyone | Hiç kimse / Herhangi bir kimse | Is there anyone in the class? (Sınıfta kimse var mı?) |
anything | Hiçbir şey / Herhangi bir şey | I didn’t buy anything yesterday. (Dün hiçbir şey satın almadım.) |
anywhere | Hiçbir yer / Herhangi bir yer | We didn’t go anywhere last summer. (Geçen yaz hiçbir yere gitmedik.) |
nobody | Hiçbir yer | I saw nobody at school. (Okulda hiç kimseyi görmedim) |
noone | Hiç kimse | I met noone at the party. (Partide hiç kimseyle tanışmadım.) |
nothing | Hiçbir şey | I sold nothing yesterday. (Dün hiçbir şey satmadım.) |
nowhere | Hiçbir yer | I went nowhere last holiday. (Geçen tatil hiçbir yere gitmedim.) |
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– They didn’t see anyone/any body in the room. (Odada hiç kimseyi görmediler.)
– They saw no one / nobody in the room. (Odada hiç kimseyi görmediler.)
– He doesn’t want anything. (Hiçbir şey istemiyor.)
– He wants nothing. (Hiçbir şey istemiyor.)
– I am not going anywhere. (Hiçbir yere gitmiyorum.)
– I am going nowhere. (Hiçbir yere gitmiyorum.)
– We want go to somewhere. (Bir yere gitmek istiyoruz.)
– The man is going to buy something. (Adam birşey alacak.)
– Your father is talking to somebody / someone. (Baban birisiyle konuşuyor.)
– Can anybody lift this heavy stone? (Herhangi biri bu taşı kaldırabilir mi?)
– Will you go anywhere? (Bir yere gidecek misin?)
– Do you want anything to read? (Okuyacak birşey istiyor musun?)
► No ile başlayan zamirler yapı olarak olumlu cümlede kullanılırlar, fakat anlamları olumsuzdur. Bu durum Türkçe’de yoktur.
– I saw nobody at the party. (Partide hiç kimseyi görmedim.)
Bu cümlenin Türkçe’ye birebir çevrilmiş hali, “Partide hiçkimseyi gördüm” şeklindedir. Görüldüğü gibi cümlede olumsuzluk eki not kullanılmamıştır, fakat cümlenin anlamı olumsuzdur.
► Any ile başlayan zamirler olumsuz cümlelerde kullanıldığında, hiç anlamındadır.
– I didn’t see anybody at the party. (Partide hiç kimseyi görmedim.)
► Nobody ve somebody özne olarak kullanılabilirler ve daima tekil olarak düşünülürler.
– Somebody called my name. (Birisi ismimi söyledi.)
– Somebody always follows me. (Birisi beni her zaman takip eder.)
► Anybody de özne olarak kullanılır ancak o zaman herhangi biri anlamına gelir.
– No one / nobody is coming to my wedding. (Düğünüme kimse gelmiyor.)
– Anybody can cook an egg. (Herhangi bir kişi / herkes yumurta pişirebilir.)
► Some, bir, herhangi bir manasında kullanılır ve tekildir.
– Some day I’ll be rich and help the poor. (Bir gün zengin olup fakirlere yardım edeceğim.)
► Any, (her, herhangi bir) manasında kullanılır ve olumlu mana verir. Tekil olarak düşünülür.
– Any man in my company can solve this problem. (Şirketimdeki herhangi bir kişi / herkes bu problemi çözebilir.)
– Anything in this shop is expensive. (Bu dükkandaki herşey pahalıdır.)
– You can ride any horse in my stable. (Ahırımdaki her atı sürebilirsin.)
► No, (hiçbir ) manasında kullanılır. Bu manada kullanıldığı zaman hem tekil hem de çoğul olarak kullanılabilir.
– No man in his village will invite you for dinner. (Köyünde hiçbir adam seni akşam yemeğine davet etmez.)
– There is no bus now. We have to walk. (Şimdi bir otobüs yok. Yürümek zorundayız.)
– We slept in the car. Because there were no hotels in the town. (Arabada uyuduk. Çünkü kasabada hiç otel yoktu.)
NOT 1 :Nesne durumundaki zamirler, fiilin dolaylı (indirect) ya da dolaysız(direct) nesnesi olarak kullanılırlar:
me you us them him her it
NOT 2 :Hangi adların yerini tuttukları açıkça belli olmayan zamirlere belgisiz zamirler (indefinite pronouns) denir. Bu zamirlerden -body ve -one ile bitenler insanlar için, -thing ile bitenler ise cansızlar için kullanılır .
KISA GRAMER NOTLARI ;
nesne zamirleri ; me : beni / sana , you :seni / sana , him : onu / ona = erkekler için , her : onu / ona = bayanlar için , it : onu / ona = cansız ve hayvanlar için ,
Us : bizi / bize , them : onları / onlara
Nesne zamirleri cümlelerde bahsedilen özneye göre belirlenirler . fiillerden sonra yazılırlar .
Edatlı fiiller ;
Good at : bir şeyde iyi olmak ; bad at : bir şeyde kötü olmak : bu iki fiilde sadece ‘’ at ‘’ edatı ile kullanılır . diyer edatlı fiiller ise ; interested in : ilgili olmak ,
Talk about : hakkında konuşmak ; car efor : dikkat etmek , ilgilenmek
Not : edat alan fiillerden sonra gelen fiillerin hepsi ‘’- ing ‘’ takısı alır .
Bağlaçlar ;
- And ( ve ) : sıralı cümle , nesne , kavramı bağlar .
- So ( bu yüzden ) : sebep-sonuç ilişkisi olan cümleleri bağlar , sonucu verir.
- Because ( çünkü ) : neden-sonuç ilişkisi olan cümleleri bağlar , nedeni verir .
- Also ( ayrıca ) : birbiri ile bağlantılı cümlelerde ekleme yapmak için kullanılır .
Or ( ya da ) : soruda ‘’ yoksa ‘’ anlamına gelir . düz cümlede ‘’ ya da ‘’ anlamında kullanılır .
Not : Aşagıdaki yapıları mutlaka öğrenin ;
Can/can’t + fiil yalın
Enjoy + fiil + ing
Would like + to + fiil
Hate
Prefer + to + fiil
Like + fiil + ing
Love
…in
…on
…at ( edatlar ) + fiil + ing
…for
…about
really ?
İngilizce bir kelime olan “really” Türkçe’de; ünlem. gerçekten mi, sahi mi, öyle mi”,
Zarf olarak kullanıldığında; “gerçekten, sahiden, cidden, aslında, gayet, kesin olarak, mutlâka, kesinlikle” anlamına gelmektedir.
Conjunctions (Bağlaçlar)
But (ama, ancak, fakat) : zıtlık ifade eder. Or (veya, yahut, ya da) : alternatifteri gösterir.
Or = ya da, veyahut , yahut, veya anlamları taşımaktadır. Alternatif bildirir.
– You must love family life or never get married. (Aile hayatını sevmek zorundasın ya da hiç evlenmemelisin.)
– I can go to a movie or stay at home. (Sinemaya gidebilir veya evde kalabilirim.)
But karşıtlık gösteren bir bağlaçtır, ilk cümlecikte söylenen şeye ikinci cümlecik uyumsuzluk gösteriyorsa ikisi arasında but kullanılır.
She is thin but strong. | Zayıftır ama kuvvetlidir. |
We came late but worked hard and finished the work in time. | Geç geldik fakat çok çalıştık ve işi vaktinden önce bitirdik. |
Or bağlacı bir seçme veya tahmin belirtir.
You must wear a sweater or a pullover. | Bir süveter veya kazak giymelisiniz. |
She can choose a book or a postcard. | Bir kitap veya bir kartpostal seçebilir. |
ALSO Kullanımı: Ne demektir nasıl ve nerlerde kullanılır
Also ‘da Too ile aynı (-de,da) anlama gelir buna karşın Too cümlenin sonunda yer almasına karşın Also cümlede ( ilk ) yardımcı fiiilden sonra gelir. Eğer cümle Simple Present tense yada Simple Past tense ile kurulmuş ise özneden hemen sonra gelir.
Not: Also daima cümlede bulunan (ilk) yardımcı (am,is are,was ,were, have,has,had will,would,should,can, could, may,might etc… ) fiilden sonra gelir. Eğer cümle Simple present tense veya Simple past tense ile kurulmuş ise o zaman özneden sonra gelir. Soru cümlelerinde direk olarak özneden sonra kullanılır.
Not: Also asla olumsuz cümlelerde kullanılmaz.
SİMPLE PRESENT AND PRESENT CONTİNUOUS TENSE
Ünite 1’de GENİŞ ZAMAN’ı anlatmıştık, bu yüzden burada tekrar değinmeyeceğiz. Ama burada geniş zaman ile ilgili kısa bir hatırlatma yapıp geçeceğim…
FORMÜLÜ: Özne(Subject)+ Verb 1 + Tümleç/Nesne….
HE/SHE/IT: Does I/YOU/WE/THEY/YOU: Do
Zaman zarfları ;
Often: Sık sık
Very Often: Çok sık
Hardly Ever: Hemen hemen hiç
Usually: Genellikle/Çoğunlukla
Sometimes: Bazen
Always:daima Rarely: nadiren , never : hiç , hardly ever : neredeyse hiç , Every ( her ) kelimesi ile oluşturulan sözcük grupları , once ( bir kez ) , twice ( iki kez ) , three times ( üç kez ) vs …
Present Continuous Tense (Şimdiki Zaman)
Present Continuous Tense Türkçe’deki şimdiki zamanın ifadesidir. Genellikle konuşma anında yaptığımız eylemlerden bahsederken kullanılır. Diğer kullanımlar da aşağıda detaylı olarak belirtilmiştir.
Auxiliary Verbs (Yardımcı fiiller) : am/is/are
Present Continuous Tense ile cümle kurulurken am / is / are yardımcı fiilleri kullanılır ve fiilin sonuna -ing takısı getirilir. Aşağıda bu zamanın kullanımıyla ilgili tablo yer almaktadır.
PRESENT CONTINUOUS TENSE ÖRNEK TABLO
(+) AFFIRMATIVE (OLUMLU) | (-) NEGATIVE (OLUMSUZ) | (?) QUESTION (SORU) |
I am playing (Oynuyorum) | I am not playing (Oynamıyorum) | Am I playing? (Oynuyor muyum?) |
You are playing (Oynuyorsun) | You aren’t playing (Oynamıyorsun) | Are you playing? (Oynuyor musun?) |
He is playing (O -erkek- oynuyor) | He isn’t playing (Oynamıyor) | Is he playing? (Oynuyor mu?) |
She is playing (O -kadın- oynuyor) | She isn’t playing (Oynamıyor) | Is she playing? (Oynuyor mu?) |
It is playing (O -cansız, hayvan- oynuyor) | It isn’t playing (Oynamıyor) | Is it playing? (Oynuyor mu?) |
We are playing (Oynuyoruz) | We aren’t playing (Oynamıyoruz) | Are we playing? (Oynuyor muyuz?) |
They are playing (Oynuyorlar) | They aren’t playing (Oynamıyorlar) | Are they playing? (Oynuyorlar mı?) |
USE OF PRESENT CONTINOUS TENSE (ŞİMDİKİ ZAMANIN KULLANIMI)
♦ USE 1 – Now (Şimdi)
► We use the Present Continuous with Continuous Verbs to express the idea that something is happening now, at this very moment. (Present Continuous Tense bir şeyin tam şu anda olduğunu veya yapıldığını anlatmak için kullanılır.)
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– You are learning English now. (Şu anda İngilizce öğreniyorsun.)
– You are not sleeping now. (Şimdi uyumuyorsun.)
– I am sitting. (Oturuyorum.)
– I am not standing. (Ayakta durmuyorum.)
– What are you doing? (Ne yapıyorsun?)
– I am teaching English. (İngilizce öğretiyorum.)
– Madonna is riding a bike. (Madonna bisiklet sürüyor.)
– Joe is smoking. (Joe sigara içiyor.)
– Bill Gates is travelling by plane. (Bill Gates uçak ile seyahat ediyor.)
– Jane is taking a photograph. (Jane fotoğraf çekiyor.)
– People are waiting for bus. (İnsanlar otobüs bekliyor.)
– Why aren’t you doing your homework? (Niye ödevini yapmıyorsun?)
♦ USE 2 Longer Actions in Progress Now (Halen devam eden uzun süreli olaylar)
► In English, now can mean “this second,” “today,” “this month,” “this year,” “this century” and so on. Sometimes we use the Present Continuous to say that we are in the process of doing a longer action which is in progress.
(İngilizce’de “now” yani “şimdi” şu anlamlara gelir. “tam bu anda”, “bu ay”, “bu yıl”, “bu yüzyıl” vs. Bazen Present Continuous Tense’i uzun süren bir eylemi yapma sürecinde bulunduğumuzu anlatmak için kullanırız.)
İngilizce de “now” kelimesi “şu an, bugün,bu ay,bu yıl,bu yüzyıl” gibi birçok anlam verebilir. Bazen şu anda aktif olarak yapmıyor olsak bile, süreç olarak içinde bulunduğumuz eylemlerden bahsederken Present Continuous kullanırız.
Örneğin “ karate öğreniyorum” diyen bir kişinin, konuşurken karate yapması beklenemez.
EXAMPLES : (Aşağıdaki bütün örnekler bir lokantada yemek yerken söylenebilir)
– I am studying to become a doctor. (Doktor olmak için çalışıyorum.)
– I am not studying to become an engineer. (Mühendis olmak için çalışmıyorum.)
– I am reading a book. (Bir kitap okuyorum.)
– I am not reading any newspapers right now. (Şu anda hiç bir gazete okumuyorum.)
– Are you working on any special projects? (Özel bir proje üzerinde çalışıyor musun?)
♦ USE 3 Near Future (Yakın Gelecek)
► Sometimes, speakers use the Present Continuous to indicate that something will or will not happen in the near future. (Bazen Present Continuous Tense bir şeyin o anda değil de yakın bir zamanda olacağını veya olmayacağını anlatmak için kullanılır.)
EXAMPLES
– I am meeting some friends after work. (İşten sonra arkadaşlarla buluşuyoruz.)
– I am not going to the party tonight. (Bu gece partiye gitmiyorum.)
– Isn’t he coming with us tonight. (O bu gece bizimle gelmiyor mu?)
♦ USE 4 Complaining with “Always” (“Always” kullanarak şikayette bulunma)
► The Present Continuous with words such as “always” expresses the idea that something often happens. Notice that the meaning is like Simple Present but with negative emotion.
(Present Continuous Tense “Always” gibi kelimelerle kullanıldığında bir şeyin yapıldığını veya olduğunu belirtir. Anlam Simple Present Tense’e benzer ve her zaman negatiftir. Bir şeyden şikayet ederken kullanılır.).
Always kelimesi dışında ayrıca “constantly” veya “ forever” kelimeleri ile kullanıldığında da, Present Continuous Tense rahatsız edici hoş olmayan bir eylemden yakınma anlamı verir. Anlam olarak Simple present tense!i andırsa de , olumsuz duygu içerir. “always” “forever” veya “constantly” kelimeleri cümlede “be” ve “verb+ing.” arasında bulunurlar
EXAMPLES
– She is always coming to class late. (Derse hep geç kalıyor.)
– He is always talking. (O sürekli konuşur.)
– I don’t like them because they are always complaining. (Onları sevmem çünkü hep şikayet ederler.)
– My brother is always wearing my shirts without asking me. (Kardeşim hep bana sormadan tişörtlerimi giyer.)
– Mary is always late for work. Someone should warn her. (Mary hep işe geç kalıyor. Birisi onu uyarmalı.)
– She is constantly speaking. I wish she would shut up. (Sürekli konuşuyor. Keşke biraz sussa.)
– You are forever talking about your father-in-law. (Sürekli kayınpederin hakkında konuşuyorsun.)
► Bazı fiiller Present Continuous Tense ile kullanılmaz. Bu fiiller “state verbs” olarak adlandırılır.
Şimdiki zaman yapıları bir eylemin fiziksel ve görsel olarak yapıldığını gösterirler. Dolayısıyla soyut düşünmek, sevmek, anlamak, sahip olmak gibi soyut anlamlı fiiller continuous (be+ -ing) yapısında kullanılamazlar. Bu fiiler Simple Tense ile ifade edilirler . Örneğin “I love you” Simple Present tense ile yazılmasına rağmen, Türkçe’ye “ Seni seviyorum “ diye çevrilir.
– She is loving chocolate. – Yanlış
– She loves chocolate. – Doğru
– I am hating you – Yanlış
– I hate you – Doğru
– She isn’t understanding me – Yanlış
– She doesn’t understand me – Doğru
Bu fiillerden bazıları aşağıda verilmiştir.
– Mental State (Zihinsel Durumlar)
know, realize, understand, recognize
believe, feel, suppose, think
imagine, doubt, remember, forget
want, need, desire, mean
– Emotional State (Duygusal Durumlar)
love, like, appreciate, please, prefer
hate, dislike, fear, envy
mind,care
astonish, surprise, amaze
– Possession (Sahip Olma)
have, belong, possess, own
– Sense, Perception (Duyular, Algalama)
taste, smell, hear, feel, see
– Other Stative Verbs (Diğer Fiiller)
look, seem, appear, sound, resemble, look like
cost, owe, weigh, equal
be, exist, matter,
consist of, include,contain
► Bazı fiiller de hem Continuous hem de Simple formda kullanılabilirler. “love – like – hate – understand” gibi fiiller bu kategoriye girer. Fakat bu farklı kullanım, anlam farklılılığına da yol açar. Aşağıda iki zamanla da kullanılabilen ve farklı anlamlar taşıyan fiiller verilmiştir.
– THINK
(a) “What do you think about the new English teacher? I think he is a nice man !”
(Yeni İngilizce öğretmeni hakkında ne düşünüyorsun? Bence iyi bir adam.)
(b) I am thinking about the exam tomorrow. It will be a difficult one.
(Yarınki sınavı düşünüyorum. Zor bir sınav olacak.)
(a) cümleside think, fikir gösteren soyut anlamlı bie fiildir. Kişilerin belli konularda fikir sahibi olmaları fiziksel bir durum değildir. (b) cümlesinde ise think , fiziksel ve görülebilir bir özelliği olan somut bir eylemdir. Örneğin birşey düşündüğünü görerek anladığımız bir kişiye “ Öyle derin derin ne düşünüyorsun” diye sorarız. Düşünme eylemi fiziksel bir durum olmuştur.
– HAVE
(a) I have two cats and a dog. Do you have any pets? (Benim bir köpeğim ve bir de kedim var. Senin evcil hayvanın var mı?)
(b) I am having a nice time in my speaking classes. (Konuşma sınıflarında hoş vakit geçiriyorum.)
Birinci cümlede “have” fiili sahip olmak anlamında asla continuous olarak kullanılamaz. İkinci örnekte ise “have” fiili iyi zaman geçirmek, eylenmek anlamında somut bir yapıdadır.
– SMELL
(a) All flowers smell nice. (Bütün çiçekler güzel kokar.)
(b) The little girl is smelling the flowers. (Küçük kız çiçekleri kokluyor.)
Birinci cümlede “smell” soyut bir eylemdir. Çiçekler kokma eylemini fiziksel ve görülebilir bir şekilde yapmazlar. Bu bir durumdur. İkinci cümlede ise “smell” fiili aktif bir anlamdadır. Küçük kızın bu koklama eylemini fiziksel olarak yapması görülüp, başkalarına da gösterilebilir.
TIME EXPRESSIONS IN PRESENT CONTINUOUS TENSE (ŞİMDİKİ ZAMANDA ZAMAN BELİRTEN İFADELER)
Time expressions zaman belirten ifadelerdir ve İngilizce’de her zaman için farklı ifadeler kullanılır. Özellikle sınavlarda cümlenin hangi tense olduğunu anlamak için time expression’ların bilinmesi çok önemlidir.
– At the moment / now (şu anda / şimdi)
The students are studying in the classroom at the moment / now. (Şu anda öğrenciler sınıfta ders çalışıyorlar.)
– At present (Şu anda)
At present all the farmers in the village are harvesting their crops. (Köydeki çiftçiler şu anda mahsüllerin topluyorlar.)
– For the time being (Şu esnada)
My father will buy a new car soon. For the time being he is using mine. (Babam yeni bir araba alacak. Şu esnada benimkini kullanıyor.)
Ayrıca “Look! , Listen! Be Careful!” gibi ünlemler de, arkasından gelecek cümlenin şimdiki zaman olacağını gösterir. Özellikle sınavlarda bu ipuçlarını yakalamak çok önemlidir.
– Listen! Somebody is following us. (Dinle! Birisi bizi takip ediyor.)
– Look ! A car is coming. (Baksana! Bir araba geliyor.)
► Spelling Of Final –ing (-ing takısının yazılışı)
Fiilin son harfine bağlı olarak bazen -ing takısı farklı şekillerde yazılabilir. Aşağıdaki bu konuyla ilgili kurallar verilmiştir.
– Bir sessiz harf + -e gelirse -e düşer ve –ing eklenir.
dance – dancing
ride – riding
take – taking
– Bir sesli + Bir sessiz harf gelirse sessiz harf çift yazılır ve – ing eklenir.
cut – cutting
plan – planning
run – running
NOT: w,y, ve x harfleri çift yazılmaz.
snow – snowing
fix – fixing
pay – paying
– İki sesli + bir sessiz harf varsa -ing eklenir; sessiz harf çift yazılmaz
keep – keeping
read – reading
– İki sessiz harf varsa -ing eklenir; sessiz harf çift yazılmaz
sing – singing
wash – washing
ILLNESSES (İNGİLİZCE HASTALIKLAR)
Sick | rahatsız |
headache | başağrısı |
tootache | diş ağrısı |
stomach-ache | Karın ağrısı |
backache | bel ağrısı |
bronchitis | bronşit |
bad cold | soğuk algınlığı ( nezle ) |
Influenza (flu) | Grip |
cancer | kanser |
measles | kızamık |
lumbago | bel fıtığı |
typhoid fever | tifo |
hernia | fıtık |
dysentery | dizanteri |
jaundice | sarılık |
constipated | kabızlık |
flu | grip |
Sore throat | boğaz ağrısı |
Highfever | yüksek ateş |
itch | kaşıntı |
angina | anjin |
epilepsy | sara |
heart disease | kalp rahatsızlığı |
heart attack | kalp krizi |
leukemia | lösemi |
ulcer | ülser |
migraine | migren |
rabies | kuduz |
chickenpox | su çiçeği |
cirrhosis | siroz |
mumps | kabakulak |
paralysis | felç |
diabetes | şeker |
tetanus | tetanoz |
bleeding | kanama |
internal leeding | iç kanama |
poisning | zehirlenme |
gangren | kangren |
medical care | tıbbi bakım |
operations | ameliyat |
healt insurance | sağlık sigortası |
check up | genel kontrol |
· I have got a headache Başım ağrıyor.
· I am short of breath Nefesim daralıyor.
· I have got a stomachache (Midem ağrıyor)
· You should go a doctor (Doktora gitmelisin)
· She has got a toothache ( Dişi ağrıyor)
· She should go the dendist (O diş doktoruna gitmeli)
· He has got a backache (Sırtı ağrıyor)
· What should he do ? ( O ne yapmalı ?)
· He should take medicine (O İlaç almalı)
· What’s the matter with you ? (Sana ne oldu?)
· I have got a sore throat (Boğazım ağrıyor)
· What should I do ? (Ne yapmalıyım ?)
· You shouldn’t drink cold water (soğuk su içmemelisin)
· What’s the matter with Bill ? (Bill’e ne oldu/ Bill’in neyi var?)
· He has got a cold (O Üşütmüş)
· He should call the doctor (Doktor çağırmalı)
· I ‘ve got a pain in my back (Sırtımda ağrı var)
· I have got backache (Sırt ağrım var)
Joining clauses with “if” and “when”
“If” bağlacı İngilizce “eğer” anlamına gelir. Tıpkı Türkçede olduğu gibi koşul belirten yan cümlenin başında bulunur.
If I drink a lot of coffee, I can’t sleep comfortably at night. –> Eğer çok kahve içersem, geceleri rahat uyuyamıyorum.
If it snows, we will stay at home. –> Eğer kar yağarsa, evde kalırız.
If you can not solve the problems, then ask to your teacher! –> Eğer problemleri çözemediysen, öyleyse öğretmene sor!
Don’t wait for me, if I am late this evening. –> Eğer bu akşam geç kalırsam, beni bekleme.
I sometimes eat fast food, if I get hungry very much. –> Eğer çok acıkırsam, bazen hazır yemek yerim.
If the picture is a work of famous painter, we can sell it. –> Eğer resim ünlü bir ressamın yapıtı ise, onu satarız.
“When” yalnızca bir soru kelimesi olarak İngilizcede “ne zaman” anlamına gelir. Eğer bir yan cümlenin başında ise “o zaman”, “o sırada”, “o vakitte”, “(olduğu, yaptığı, ettiği) zaman” anlamlarına gelir.
Aşağıda ingilizce when cümleleri örneklerini görmektesiniz.
When I was in Germany, I visited the cathedral of Cologne. –> Almanya’da olduğum zaman / Ben Almanya’dayken, Köln Katedral’ini ziyaret ettim.
The week between Christmas and New Year is when we make holiday. –> Noel ile yeni yıl arasında kalan hafta, bizim tatil yaptığımız haftadır.
April is the month when the spring comes. –> Nisan baharın geldiği aydır.
She was only twenty years old, when she had her first baby. –> O, ilk bebeğine sahip olduğunda, yirmi yaşındaydı.
The first Saturday of the month is the day when I get my hair done. –> Her ayın ilk cumartesisi benim saçımı kestirdiğim gündür.
I used to love that film when I was a child. –> Çocukken şu filmi sevmiştim.
I hated mathematics when I was at school. –> Okuldayken matematikten nefret ederdim.
He was quite shocked when I told him the truth. –> Ona gerçeği söylediğimde gerçekten şoke oldu.
Calll me when you have finished your work! –> İşini bitirince beni (telefonla) ara!
I love my home when I have dinner together with my family. –> Ailemle akşam yemeği yerken evimi seviyorum.
I was just getting into the bath when the telephone rang. –> Telefon çaldığında, tam banyoya girmek üzereydim.
How can you say, you don’t like something, when you’ve never even tried it? –> Daha önce hiç denememişsen, bir şeyi sevmediğini nasıl söylersin?
You can’t take it with you when you die. –> Ölürken yanında hiçbir şeyi götüremezsin.
This guy doesn’t know when to shut up. –> Bu adam ne zaman çenesini kapatacağını bilmiyor.
When did you lose your camera? –> Kamerayı / Fotoğraf makinesini ne zaman kaybettin?
When does the train reach Ankara? –>Tren Ankara’ya ne zaman varır?
When I hear such nonsense, I get sick to my stomach. –> Böylesi anlamsız bir şey duyduğumda midem alt üst oluyor (rahatsız oluyorum).
When I studied in Ankara, I loved a beautiful girl. –> Ben Ankara’da okurken, güzel bir kızı sevdim.
FUTURE WITH “GOING TO” ; INDIRECT OBJECTS
Going to future tense, daha önceden planlanmış ve karar verilmiş eylemler için ve gelecekle ilgili tahmin yürütmek için kullanılır.
Aşağıdaki tabloda going to future tense yapısının olumlu, olumsuz ve soru cümlelerini göstermektedir.
GOING TO FUTURE TENSE ÖRNEK TABLO
OLUMLU | OLUMSUZ | SORU |
I am going to swim (Yüzeceğim.) | I am not going to swim (Yüzmeyeceğim) | Am I going to swim? (Yüzecek miyim?) |
You are going to swim (Yüzeceksin) | You aren’t going to swim (Yüzmeyeceksin) | Are you going to swim? (Yüzecek misin) |
He is going to swim (Yüzecek) | He isn’t going to swim (Yüzmeyecek) | Is he going to swim? (Yüzecek mi?) |
She is going to swim (Yüzecek) | She isn’t going to swim (Yüzmeyecek) | Is she going to swim? (Yüzecek mi?) |
It is going to swim (Yüzecek) | It isn’t going to swim (Yüzmeyecek) | It is going to swim? (Yüzecek mi?) |
We are going to swim (Yüzeceğiz) | We aren’t going to swim (Yüzmeyeceğiz.) | Are we going to swim? (Yüzecek miyiz?) |
They are going to swim (Yüzecekler) | They aren’t going to swim (Yüzmeyecekler) | Are they going to swim? (Yüzecekler mi?) |
USE (KULLANIM)
► Going to future tense, daha önceden planlanan ve kararlaştırılan gelecekle ilgili eylemlerden bahderken kullanılır.
– Mary called this morning. We’re going to meet at 7 this evening. (Sabah Mary aradı. 7’de buluşacağız.)
A: Have you decided what to do for holiday? (Tatil için ne yapacağına karar verdin mi?)
B: Yes, I am going to sleep at home. (Evet, evde uyuyacağım.)
– Would you like me to take you home? (Seni eve götürmemi ister misin?)
– Oh, thanks. John is going to pick me up. (Teşekkürler. John beni alacak.)
Yukarıdaki cümlelerde hep konuşmacının bahsettiği eylemi önceden planladığı anlaşılmaktadır.
► Going to future tense, konuşmacı kesin kanıtlara dayanarak gelecekle ilgili tahminde bulunuyorsa kullanılabilir.
– Look at those black clouds. It’s going to rain. (Şu siyah bulutlara baksana. Yağmur yağacak.)
– Hey, slow up. You’re going to hit somebody. (Hey, biraz yavaşla. Birisine çarpacaksın.)
– Look at that little kid on the wall. He’s going to fall. (Duvarın üstündeki küçük çocuğa bak. Düşecek.)
Yukarıdaki cümlelerin hepsinde, konuşmacının gelecekte olacak bir eylemle ilgili tahminleri vardır. Kesin kanıt ifadesi İngilizce öğrenen birçok kişinin kafasını karıştırmaktadır. Buradaki kesin kanıt ifadesi, konuşmacının söylediği eylemin gerçekleşeceğine dair güçlü bir inancının bulunması ve bu inancını destekleyen bazı dellilerin mevcut bulunması demektir. Yoksa duvarın üzerinde yürüyen bir çocuğun düşmesi için kesin kanıt bulmak imkansızdır. Ancak duvarın ince olması, çocuğun yalpalıyor olması gibi etkenler, tahmini destekleyen delliler olarak algılanır.
► Going to future tense konuşmacı gelecekle ilgili bir niyetinden bahsederken de kullanılır.
– We’re going to paint our livingroom tomorrow. (Yarın oturma odasını boyayacağız.)
– John has won the lottery. He says he’s going to to buy a house in Cambridge. (John piyangoyu kazandı. Cambridge’te bir ev alacağını söylüyor.)
– I’m going learn French next summer. (Önümüzdeki yaz Fransızca öğreneceğim.)
– I’m going to be a doctor when I grow up. (Büyüyünce doktor olacağım.)
► Going to future tense genellikle “go” ve “come fiilleriyle kullanılmaz. Bu fiillerle cümle kurulurken present continuous tense kullanılır.
– I am going to go to London tomorrow. (YANLIŞ)
– I am going to London tomorrow. (DOĞRU)
– Are you going to come to the party? (YANLIŞ)
– Are you coming to the party? (DOĞRU)
INDIRECT OBJECT: Dolaylı nesneler
I’m going to buy my mother something special (Anneme özel bir şeyler alacağım.)
Soner is not going to give Okan anything (Soner, Okan’a hiçbir şey vermeyecek.)
INDIRECT OBJECT PRONOUNS: Dolaylı nesne zamirleri
me, you, him, her, us, them
I’m going to buy HER something special. (Ona özel birşey alacağım.)
İngilizce Aylar | Türkçe Anlamı | Aylar | Türkçe Anlamı |
January | Ocak | July | Temmuz |
February | Şubat | August | Ağustos |
March | Mart | September | Eylül |
April | Nisan | October | Ekim |
May | Mayıs | November | Kasım |
June | Haziran | December | Aralık |
Table of Ordinal Numbers
1 | st | first | 11 | th | eleventh | 21 | st | twenty-first | 31 | st | thirty-first |
2 | nd | second | 12 | th | twelfth | 22 | nd | twenty-second | 40 | th | fortieth |
3 | rd | third | 13 | th | thirteenth | 23 | rd | twenty-third | 50 | th | fiftieth |
4 | th | fourth | 14 | th | fourteenth | 24 | th | twenty-fourth | 60 | th | sixtieth |
5 | th | fifth | 15 | th | fifteenth | 25 | th | twenty-fifth | 70 | th | seventieth |
6 | th | sixth | 16 | th | sixteenth | 26 | th | twenty-sixth | 80 | th | eightieth |
7 | th | seventh | 17 | th | seventeenth | 27 | th | twenty-seventh | 90 | th | ninetieth |
8 | th | eighth | 18 | th | eighteenth | 28 | th | twenty-eighth | 100 | th | one hundredth |
9 | th | ninth | 19 | th | nineteenth | 29 | th | twenty-ninth | 1,000 | th | one thousandth |
10 | th | tenth | 20 | th | twentieth | 30 | th | thirtieth | 1,000,000 | th | one millionth |
Burada dikkat etmeniz gereken yer, 1.-2.-3. derken farklı bir kelime kullanıyorlar, ikinci bir dikkat gerektiren yer ise diğer sayıların sonuna “th” geliyor..
Son olarak unutma! Ondalıklarda sayının sonundaki “y” harfi düşer yerine “ieth” gelir. Aynı çoğullarda yaptığımız gibi..
‘’Arkadaşlar yukardaki tablolardan kitabınızda vardı bende geçmek istemedim konuda bahsetmek istedim hiçbir ayrıntıyı atlamak istemedim siz yinede kitabınıza bakın ben ne kadar anlatsamda siz yine kitabınıza bir göz atın’’
GEÇMİŞ ZAMAN (SIMPLE PAST; be born)
Bu tense asıl olarak geçmişteki olayları anlatmak için kullanılır. Aşağıda bu zamanın olumlu, olumsuz ve soru şekillerinin yapılışlarıyla ilgili tabloyu inceleyiniz.
ÖRNEK TABLO
(+) OLUMLU CÜMLE | (-) OLUMSUZ CÜMLE | (?) SORU CÜMLESİ |
I played (Oynadım) | I didn’t play (Oynamadım) | Did I play? (Oynadım mı?) |
You played (Oynadın) | You didn’t play (Oynamadın) | Did you play? (Oynadın mı?) |
He played (Oynadı) | He didn’t play (Oynamadı) | Did he play? (Oynadı mı?) |
She played (Oynadı) | She didn’t play (Oynamadı) | Did she play? (Oynadı mı?) |
It played (Oynadı) | It didn’t play (Oynamadı) | Did it play? (Oynadı mı?) |
We played (Oynadık) | We didn’t play (Oynamadık) | Did we play? (Oynadık mı?) |
They played (Oynadılar) | They didn’t play (Oynamadılar) | Did they play? (Oynadılar mı?) |
Olumlu cümlelerde herhangi bir yardımcı fiil gelmez ve fiilin ikinci hali kullanılır. Olumsuz ve soru cümlelerinde did veya didn’t yardımcı fiili kullanılır ve fiil yalın haliyle kalır.
(+) I visited my uncle yesterday. (Dün amcamı ziyaret ettim)
(Bu cümle olumludur ve görüldüğü gibi fiilin ikinci hali kullanılmıştır.)
(-) I didn’t visit my uncle yesterday. (Dün amcamı ziyaret etmedim.)
(Bu cümle olumsuzdur ve didn’t yardımcı fiili kullanıldığı için fiil yalın haliyle gelmiştir.)
(?) Did I visit my uncle yesterday. (Dün amcamı ziyaret ettim mi?)
(Bu cümle soru cümlesidir ve “did” yardımcı fiili geldiği için fiil yine yalın haliyle kullanılmıştır.)
YAPISI
Olumlu Cümleler
Olumlu cümlelerde,özneden sonra V2 ( Fiillerin 2. halleri) kullanılır. Fillerin ikinci halleriyle ilgili aşağıda bilgi verilecektir.
– I watched TV last night. (Dün gece televizyon seyrettim.)
– The rain stopped a few minutes ago. (Yağmur birkaç dakika önce durdu.)
– Mary came home very late last night. (Mary dün gece eve çok geç geldi.)
– Last year I traveled to England. (Geçen yıl İngiltere’ye seyahat ettim.)
– John studied hard all year. (John tüm yıl çok sıkı çalıştı.)
Olumsuz Cümleler
Olumsuz cümlelerde, özneden sonra didn’t yardımcı fiili ve fiillerin yalın halleri( V1) kullanılır. V2 sadece olumlu cümlelerde kullanılır.
– I didn’t go to a movie last night. I stayed at home. (Dün gece sinemaya gitmedim. Evde kaldım.)
– Sevgi didn’t come to school yesterday. (Sevgi dün okula gelmedi.)
– We didn’t have breakfast this morning. (Bu sabah kahvaltı yapmadık.)
– I went to a movie yesterday but I didn’t enjoy it. (Dün bir filme gittim ama beğenmedim.)
– It didn’t snow yesterday. (Dün kar yağmadı.)
Soru Cümleleri
Soru cümleleri yaparken , did yardımcı fiili özneden önce (cümle başında) kullanılır. Fiil yalın halde (V1) kullanılır.
– Did you sleep well last night? (Dün gece iyi uyudun mu?)
– Did you see the postman this morning? (Bu sabah postacıyı gördün mü?)
– Did Julie have a good time at the party yesterday? (Juile dün partide iyi vakit geçirdi mi?)
– Did you make your own dinner last night. (Dün gece akşam yemeğini sen mi yaptın?)
– Did they understand the question? (Soruyu anladılar mı?)
KULLANIMI
Geçmişte tamamlanmış eylemler
(Simple Past Tense geçmişte belirli bir zamanda başlamış ve bitmiş eylemler için kullanılır. Bazen konuşan kişi tam olarak bir zaman belirtmeyebilir, ama mutlaka cümlede bir geçmiş zaman fikri vardır.)
ÖRNEKLER
– I saw a movie yesterday. (Dün bir film seyrettim.)
– I didn’t see a movie yesterday. (Dün bir film seyretmedim.)
– Last year, I traveled to Italy. (Geçen yıl İtalya’ya seyahat ettim.)
– Last year, I didn’t travel to Italy. (Geçen yıl İtalya’ya seyahat etmedim.)
– She washed her hands. (Ellerini yıkadı)
She didn’t wash her hands. (Ellerini yıkamadı)
(Simple Past Tense geçmişte başlamış ve bitmiş bir süreci anlatırken kullanılır. Bu süreç uzundur ve genelde “iki yıldır”, “tüm gün” veya “tüm yıl” gibi zaman ifadeleriyle kullanılır.)
ÖRNEKLER
– I lived in Turkey for two years. (İki yıl Türkiye’de yaşadım.)
– Ahmet studied English for five years. (Ahmet beş yıl İngilizce çalıştı.)
– They sat at the beach all day. (Tüm gün sahilde oturdular.)
– We talked on the phone for thirty minutes. (Yarım saat telefonda konuştuk.)
– How long did you wait for them? (Onları ne kadar beklediniz?)
Geçmişteki alışkanlıklar
(Simple Past Tense aynı zamanda geçmişte vazgeçtiğimiz alışkanlıklar için de kullanılır. “used to” kalıbıyla aynı amaçla kullanılabilir. Bahsettiğimiz eylemin bir alışkanlık olduğunu açıkça belirtmek için cümlelerde “always” (daima), “often” (sık sık), “usually” (genellikle) ve “never” (asla) gibi zaman ifadeleri kullanılır.
ÖRNEKLER
– I played basketball when I was a child. (Çocukken basketbol oynardım.)
– He played the guitar. (Gitar çalardı.)
– She worked at the hospital after school. (Okuldan sonra hastanede çalışırdı.)
– They never went to school, they always skipped. (Hiç okula gitmezlerdi, hep kaçarlardı.)
Düzenli ve düzensiz fiiller
İngilizce’de fiiller düzenli ve düzensiz olarak ikiye ayrılır. Düzenli fiilleri geçmiş hale çevirmek için, filler sondaki hecelerine göre -d, -ed ya da -ied takılarını almaktadır. Örneğin:
move – moved
watch – watched
study – studied
ed takısının getirilmesiyle ilgili kurallar
KURAL 1 : Bir sesli harf ve ardından e harfi geliyorsa, -d takısı eklenir.
dance – danced
erase – erased
place – placed
KURAL 2: Bir sesli harf ve ardından bir sessiz harf geliyorsa, sondaki sessiz harf iki kere yazılır ve -ed takısı eklenir.
plan – planned
stop – stopped
w ve x harfleri iki kere yazılmaz.
snow – snowed
fix – fixed
KURAL 3: İki sesli harf ve ardından sessiz harf gelirse -ed takısı eklenir, son harf iki kere yazılmaz.
rain – rained
need – needed
KURAL 4: Son iki harf sessiz olursa -ed takısı eklenir, son harf iki kere yazılmaz.
help – helped
add – added
KURAL 5 : Kelimenin sonunda bir sessiz harf ve arkasından -y harfi gelirse, -y harfi atılır ve kelimenin sonuna-ied eklenir.
Worry – worried
Reply – replied
KURAL 6 : Kelimenin sonunda bir sesli harf ve arkasından -y harfi gelirse, -ied değil, -ed takısı getirilir.
play – played
stay – stayed
DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER : Düzenli fiiller en yaygın olarak -ed takısı alarak ikinci hale gelirler. İngilizce öğrenen bir kimsenin sadece bu kuralı bilmesi yeterlidir. Yukarıda verilen kuralları öğrenmeye çalışmak gereksizdir. Bir kere okumak ve mantığı öğrenmek elbette faydalıdır, ancak bir süre İngilizce ile meşgul olan herkes, zaten farkında olmadan yukarıda zor gibi gözüken kuralları öğrenir. Bu yüzden verilen ayrıntılı kuralları ezberlemek yerine, kitap okumak ve farkında olmadan öğrenmek daha faydalıdır.
Düzensiz fiiller adından da anlaşılacağı gibi herhangi bir kurala bağlı kalmadan değişirler bu yüzden öğrenilmesi gerekir.
go – went
swim – swam
do – did
Düzensiz fiilleri tekrar tekrar okuyarak öğrenmek zordur. Bu yüzden bol bol kitap okuyup, dinleme egzersizleri yaparsanız, bir süre sonra zaten tüm fiilleri öğrendiğinizi farkedersiniz. Düzensiz fiil tablosu, bir sonraki derste verilmektedir.
Geçmişte tamamlanmış eylemler serisi
We use the Simple Past to list a series of completed actions in the past. (Simple Past Tense’i geçmişte tamamlanmış birkaç eylemi arka arkaya anlatmak için kullanırız.
ÖRNEKLER
– I finished work, walked to the beach, and found a nice place to swim.
(İşlerimi bitirdim, sahile yürüdüm ve yüzmek için güzel bir yer buldum.)
– He arrived from the airport at 8:00, checked into the hotel at 9:00, and met the others at 10:00.
(Havaalanından saat 8’de geldi, 9’da otele kaydını yaptırdı ve diğerleriyle 10’da buluştu.)
İngilizce Düzenli Fiiller
İngilizce düzenli fiiler -ed takısı alan fiillerdir.
Mastar Hali clean finish use stop Past Simple Past Participle cleaned finished used stopped |
İngilizce fiillerin ‘past simple’ yani 2. halleri, geçmiş zaman için kullanılır. (bkz. ingilizce geçmiş zaman – Simple Past Tense )
- I cleaned
- They finished
‘Past participle’, yani ingilizce fiillerin 3. halleri ise, present perfect tense ile birlikte kullanılır. (bkz. Present Prefect Tense)
- I have cleaned the windows.
İngilizce Düzensiz Fiiller
İngilizce düzensiz fiiller, -ed takısı almayan fiillerdir. Bu fiillerin 2. halleri Simple Past Tense ile bilikte, 3. halleri ise Perfect Tense ile birlikte kullanılır.
Bazı düzensiz fiillerin 1., 2, ve 2. hallerinin yazılışları aynıdır.
bid – bid – bid
Bazı düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri aynı kalır.
built – build – build
Bazılarının da 3 hali de değişik yazılır.
do – did – done
Aşağıda en çok kullanılan ingilizce düzensiz fiilleri ve anlamlarını bulabilirsiniz.
1. Hali Base Form | 2. Hali Past Simple | 3. Hali Past Participle | Türkçe Anlamı |
awake | awoke | awoken | uyanmak |
be | was, were | been | olmak |
beat | beat | beaten | vurmak |
become | became | become | olmak |
begin | began | begun | başlamak |
bend | bent | bent | bükmek |
bet | bet | bet | bahse girmek |
bid | bid | bid | emretmek |
bite | bit | bitten | ısırmak |
blow | blew | blown | esmek |
break | broke | broken | kırmak |
bring | brought | brought | getirmek |
broadcast | broadcast | broadcast | yayımlamak |
build | built | built | inşa etmek |
burst | burst | burst | patlamak |
burn | burned/burnt | burned/burnt | yakmak |
buy | bought | bought | satın almak |
catch | caught | caught | yakalamak |
choose | chose | chosen | seçmek |
come | came | come | gelmek |
cost | cost | cost | değer biçmek |
creep | crept | crept | emeklemek |
cut | cut | cut | kesmek |
deal | dealt | dealt | anlaşmak |
dig | dug | dug | kazmak |
do | did | done | yapmak |
draw | drew | drawn | çekmek |
dream | dreamed/dreamt | dreamed/dreamt | rüya görmek |
drive | drove | driven | sürmek |
drink | drank | drunk | içmek |
eat | ate | eaten | yemek yemek |
fall | fell | fallen | düşmek |
feed | fed | fed | beslemek |
feel | felt | felt | hissetmek |
fight | fought | fought | dövüşmek |
find | found | found | bulmak |
flee | fled | fled | firar etmek |
fly | flew | flown | uçmak |
forbid | forbade | forbidden | yasaklamak |
forget | forgot | forgotten | unutmak |
forgive | forgave | forgiven | affetmek |
freeze | froze | frozen | donmak |
get | got | gotten | elde etmek |
give | gave | given | vermek |
go | went | gone | gitmek |
grow | grew | grown | büyümek |
hang | hung | hung | asmak |
have | had | had | sahip olmak |
hear | heard | heard | duymak |
hide | hid | hidden | saklamak |
hit | hit | hit | vurmak |
hold | held | held | tutmak |
hurt | hurt | hurt | yaralanmak |
keep | kept | kept | saklamak |
know | knew | known | bilmek |
lay | laid | laid | yaymak |
lead | led | led | rehberlik etmek |
learn | learned/learnt | learned/learnt | öğretmek |
leave | left | left | ayrılmak |
lend | lent | lent | ödünç vermek |
let | let | let | izin vermek |
lie | lay | lain | yalan söylemek |
lose | lost | lost | kaybetmek |
make | made | made | yapmak |
mean | meant | meant | anlamına gelmek |
meet | met | met | buluşmak |
pay | paid | paid | ödemek |
put | put | put | koymak |
read | read | read | okumak |
ride | rode | ridden | binmek |
ring | rang | rung | çalmak |
rise | rose | risen | yükselmek |
run | ran | run | koşmak |
say | said | said | söylemek |
see | saw | seen | görmek |
sell | sold | sold | satmak |
send | sent | sent | göndermek |
show | showed | showed/shown | göstermek |
shut | shut | shut | kapamak |
sing | sang | sung | şarkı söylemek |
sit | sat | sat | oturmak |
sleep | slept | slept | uyumak |
speak | spoke | spoken | konuşmak |
spend | spent | spent | harcamak |
stand | stood | stood | ayakta durmak |
swim | swam | swum | yüzmek |
take | took | taken | almak |
teach | taught | taught | öğretmek |
tear | tore | torn | yırtmak |
tell | told | told | anlatmak |
think | thought | thought | düşünmek |
throw | threw | thrown | fırlatmak |
understand | understood | understood | anlamak |
wake | woke | woken | uyanmak |
wear | wore | worn | giymek |
win | won | won | kazanmak |
write | wrote | written | yazmak |
NOT: Arkadaşlar bu ünitede fiillerin 1-2-3 hallerini mutlaka öğrenin… !
BU ÜNİTE İLE İLGİLİ GRAMER NOTLARI ;
Simple past tense ( geçmiş zaman )
Fiil yoksa fiil varsa
İsim cümlesi fiil cümlesi
Be düzenli fiil düzensiz fiil
Am was (+) özne + fiil + ed +N (+) özne +f2 + N
İs was (-) özne + didn’t + f1 + N (-) özne + didn’t + f1 + N
Are were (?) did + özne + f1 + N (?) did + özne +f1 + N
(+) l / he / she / ıt +was (-) you / we / they +were (?) l / he / she / ıt +was you / we / they +were
Time expressions ( zaman zarfları )
Bu zamanda kullanılan edatlar ;
For : (-dır –dir ) : süreç bildirmek istiyorsak zaman zarfının önüne (for – dır – dir ) getirilir. for a long time , for six years gibi ;
İn : belirli bir zaman diliminden bahseder ( ay / yıl … ) gibi ; in May , in 2014
From… to … ( … den … e kadar ) : from 2008 to 2014 , from May to June
Until ( … e kadar ) :until 2014 , until 2014
- Bu zamanla birlikte kullanılan zaman zarfları şunlardır:
- “Yesterday” – Dün
- ” Ago” – Önce : “Three hours ago” – Üç saat önce, “Two days ago” – İki gün önce, “Five weeks ago” – Beş hafta önce …
- ” Last” – Geçen: “Last year” – Geçen yıl, “Last week” – Geçen hafta, “Last Tuesday” – Geçen Salı, “Last month” – Geçen ay …
- “In 1999” – 1999′ da, “in September” – Eylülde, “On Wednesday” – Çarşamba günü, “At two o’clock” – Saat 2’de…
- “The other day” – Geçen gün
Bu zamanda kullanılan bağlaçlar ;
When: (……….dığı zaman) ( …iken )
Until : (…….e kadar)
Not:1 all/most/a few/some/none gibi belirleyici sözcüklerle nesneler arasına ‘’of’’ edatı kullanılır…
Not:2 Eğer verdiğimiz bir bilgiyi düzeltmek istiyorsak aşağıdaki ifadeler kullanılır ;
I mean : yani , well: şey , wait : bekle , no, actually : aslında kelimeleri kullanılır .
Not: arkadaşlar kitapınızda ‘’ born ‘’ yani doğmak büyümek anlamına geliyor bir kişinin nerede doğum büyüden bahsediyor bunu şimdiki zaman ile kullanmış bunu soru çözerek pekiştirebilirsiniz .
NOT:3 ingilizce’ de Yıllar ikişer ikişer söylenir.
1984 (“nineteen eighty-four”) – 1984
2000 (“the year two thousand”) – 2000
2005 (“two thousand and five”) – 2005
2018 (“twenty eighteen”) – 2018
in 2007 (“in two thousand and seven”) – 2007’de
2000li yıllar bu şekilde okununca karışıklık olacağı için, normal sayı şeklinde okunuyor. Karışıklık olmayacak ise, diğer yöntem ile de okunabilir.
2002 – two thousand and two
2008 – two thousand and eight
2010 – two thousand and ten
2096 – two thousand and ninety six / veya – twenty ninety six
Eğer bahsi geçen yılın sonu çift sıfırla bitiyorsa, (2000) twenty double-oh (yirmi çift sıfır) denilir.
Some of, All of, None of , Most of , A few of ,
► SOME OF
Some of; sayılabilen isimlerle kullanıldığı zaman çoğul isim alır ve “bazıları veya bir kısmı” anlamına gelir. Sayılamayan isimlerle kullanıldığında (bir kısmı) şeklinde çevrilir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– Some of the cars were new. (Arabalardan bazıları yeniydi.)
– Some of the student were answering the question. (Öğrencilerin bir kısmı sorulara cevap veriyordu.)
– Some of the money was stolen. (Paranın bir kısmı çalındı.)
– I found some of them. (Onların bazılarını buldum.)
– He drank some of the orange juice. (Portakal suyunun bir kısmını içti.)
► MOST OF
Most of, “çoğu” anlamına gelir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– Most of the students were listening to the teacher. (Öğrencilerin çoğu öğretmeni dinliyordu.)
– Most of them wanted to stay here. (Onların çoğu burada kalmak istiyordu.)
– I answered most of the questions. (Soruların çoğuna cevap verdim.)
– Most of us were ready. (Çoğumuz hazırdık.)
► ALL OF
All of, “hepsi” anlamına gelir.
EXAMPLES (ÖRNEKLER)
– All of the animals were hungry. (Hayvanların hepsi açtı.)
– All of us were waiting for the teacher. (Hepimiz öğretmeni bekliyorduk.)
– He didn’t eat all of the apples. (Elmaların hepsini yemedi.)
► NONE OF
none of (hiçbirisi) anlamında kullanılır. Tekil ya da çoğul olarak kullanılabilmektedir. Çoğul olarak kullanımı daha yaygındır. Olumlu cümlelerde kullanılır ve olumsuz mana verir.
– None of the boys are / is happy. (Çocuklardan hiçbiri mutlu değil.)
– None of them want / wants to go. (Onların hiçbirisi gitmek istemiyor.)
A FEW OF : Birkaç anlama geliyor . (a few of my classmates got as . )
Is there? Are there?
There is / There are
There is ve there are, Türkçe’deki var ifadesinin karşılığıdır. Eğer varlığını bildirdiğimiz şey tekil ise there is, çoğul ise there are kalıbını kullanırız. Bu yapıyı, ayrıca bir şeyin yerini bildirmek için kullanırız.
– There is a big tree in the garden. (Bahçede büyük bir ağaç vardır.)
– There is a good programme on TV tonight. (Bu gece televizyonda güzel bir program var.)
– Excuse me, is there a good hotel near here? (Afedersiniz, buralarda güzel bir otel var mı?)
– There isn’t any money in the bag. (Çantada hiç para yok.)
– There is a vase on the table. (Masanın üzerinde bir vazo vardır.)
– There are some students in the classroom. (Sınıfta birkaç tane öğenci var.)
– There is a cat under the bed. (Yatağın altında bir kedi var.)
– There is a chair near the door. (Kapının yanında bir sandalye vardır.)
– There are two chairs in the room. (Odada iki sandalye vardır.)
– There are three cats in the garden. (Bahçede üç kedi vardır.)
► Bu yapıyı olumsuz yapmak için yardımcı fiilden sonra not getirilir. There isn’t ve There aren’t Türkçe’deki yok ifadesinin karşılığıdır.
– There isn’t a white book on the table. (Masanın üzerinde beyaz bir kitap yoktur.)
– There isn’t a poster on the wall. (Duvarda bir poster yoktur.)
– There is not an apple in the basket. (Sepette bir elma yoktur.)
– There aren’t any students in the classroom .(Sınıfta hiç öğrenci yoktur.)
– There aren’t any books on the shelf. (Rafta hiç kitap yoktur.)
► Bu yapıyı soru şekline çevirmek için yardımcı fiiler (is veya are) cümlenin başına getirilir.
– Is there a box on the chair? (Sandalyenin üzerinde bir kutu var mıdır?)
– Is there an apple in the box? (Kutunun içinde bir elma var mıdır?)
– Is there a cat under the table? (Masanın altında bir kedi var mıdır?)
– Is there a bird on the tree? (Ağacın üzerinde bir kuş var mıdır?)
– Is there a chair near the door? (Kapının yanında bir sandalye var mıdır?)
– Are there two books on the table? (Masanın üzerinde iki kitap var mıdır?)
– Are there four boxes on the chair? (Sandalyenin üzerinde dört kutu var mıdır?)
► Olumsuz soru sormak istenirse “is there” ile “A” arasına “not” eki getirilir. Örneğin,
– Is there not a book on the table? (Masanın üzerinde bir kitap yok mudur?)
– Isn’t there a dog in the garden? (Bahçede bir köpek yok mudur?)
– Aren’t there two balls in the box? (Kutunun içinde iki top yok mudur?)
► THERE IS AND IT IS
There is a vase on the table. (Masanın üzerinde bir vazo var.)
Bu cümlede “It’s a vase on the table” diyemeyiz.
AMA;
I like this vase. It’s very expensive. (Bu vazoyu seviyorum. O çok pahalı.)
Bu örnekte de “there is” kalıbını kullanamayız.
Asking directions – Yön sorma
excuse me, could you tell me how to get to …? | pardon, … nasıl gidebilirim? |
the bus station | otobüs istasyonuna |
excuse me, do you know where the … is? | pardon, … nerede? |
post office | postane |
I’m sorry, I don’t know | kusura bakmayın, bilmiyorum |
sorry, I’m not from around here | pardon, bu civardan değilim |
I’m looking for … | … arıyorum |
this address | bu adresi |
are we on the right road for …? | …’a gitmek için doğru yolda mıyız? |
Brighton | Brighton |
is this the right way for …? | … için doğru yol bu mu? |
Ipswich | Ipswich |
do you have a map? | haritan var mı? |
can you show me on the map? | haritada gösterebilir misin? |
Giving directions – Yön gösterme
it’s this way | bu taraftan |
it’s that way | şu taraftan |
you’re going the wrong way | yanlış tarafa doğru gidiyorsun |
you’re going in the wrong direction | yanlış yöne doğru gidiyorsun |
take this road | bu yoldan git |
go down there | buradan aşağı git |
take the first on the left | ilk soldan sap |
take the second on the right | sağdan ikinci yoldan sap |
turn right at the crossroads | kavşaktan sağa sap |
continue straight ahead for about a mile | bir mil kadar düz devam et (bir mil yaklaşık olarak 1,6 kilometredir) |
continue past the fire station | itfaiye’nin önünden devam et |
you’ll pass a supermarket on your left | solda bir marketing önünden geçeceksin |
keep going for another … | … kadar doğru devam et |
hundred yards | yüz yard (yaklaşık 91 metre) |
two hundred metres | ikiyüz metre |
half mile | yarım mil (yaklaşık 800 metre) |
kilometre | bir kilometre |
it’ll be … | … göreceksin |
on your left | solunda |
on your right | sağında |
straight ahead of you | karşında |
PREPOSITIONS OF PLACE (YER BİLDİREN EDATLAR)
above : Üzerinde, üst tarafında.
The ball is above the box
Top kutunun üst tarafında. (Kutuya deymiyor!!!)
On : Üzerinde.
The ball is on the box.
Top kutunun üzerinde. (Kutuya deyiyor!!!)
on top of : En üstünde.
The ball is on top of the box.
Top kutunun en üstünde.
Under : altında
Below : altında
The ball is under the box.
The ball is below the box.
Top kutunun altında.
in : içinde
inside : iç tarafta
The ball is in the box.
The ball is inside the box.
Top kutunun içinde (iç tarafında)
next to : Yanında, bitişiğinde.
The ball is next to the box.
Top kutunun hemen yanında.
beside : yanında
The ball is beside the box.
Top kutunun yanında.
Near : Yakınında
The ball is near the box.
Top kutunun yakınında.
far (away) from : -den uzakta
The ball is far away from the box.
Top kutudan uzakta.
between : Arasında
The ball is between the two boxes.
Top iki kutunun arasında.
behind : arkasında
in back of : arkasında
The ball is behind the box.
The ball is in back of the box.
Top kutunun arkasında. (Top kutunun dış tarafında!!!)
in the back of : arkasında (iç tarafta)
“the” kullanıldığına dikkat ediniz!!!
inside : iç tarafta
The ball is in the back of the box.
Top kutunun arka tarafında (içinde).
The ball is inside the box.
Top kutunun iç tarafında.
in front of : önünde
outside : dışında
The ball is in front of the box.
Top kutunun önünde. (Dış tarafta!!!)
The ball is outside the box.
Top kutunun dışında.
in the front of : içinde (iç tarafta)
“the” kullanıldığına dikkat ediniz!!!
The ball is in the front of the box.
Top kutunun önünde. (İç tarafta)
in the middle : ortasında
The ball is in the middle of the box.
Top kutunun ortasında.(İç tarafında)
Yer bildiren edatları in,on,at,between,over,through,under,next to,behind,in front of olarak sıralayabiliriz.
in : Bir nesnesin birşeyin içinde olduğunu ifade ederken kullanılır.
This ball is in the red box.(Bu top kırmızı kutunun içinde)
on : Nesnelerin birşeyin üstünde olduğunu ifade etmekte kullanırız.
The ball is on the red box.(Top kırmızı kutunun üstünde)
under : Bir nesnenin başka bir nesnenin altında olduğunda söylerken kullanılır.
The ball is under the box.(Top kutunun altında)
between : Birşeyin iki nesne arasında olduğunu ifade etmekte kullanılır.
John is between Jack and Mike.
through : Birşeyin içinden geçerek birşeye ulaşabiliyorsak through kullanılır.
John is looking through the telescope.(John teleskoptan bakıyor)
next to : Bir nesnenin diğerinin yanında olduğunu ifade ederken kullanırız.Yanında olması demek resimde görüldüğü gibi tam bitişiğinde olmasıdır.
The brown house is next to the black house.(Kahverengi ev siyah evin yanında)
over : Bir nesne başka bir nesnenin üzerinde temas etmeden duruyorsa over kullanırız.
The man is holding the umbreall over the gopher.Adam şemsiyeyi sincapın üzerinde tutuyor.
behind : Bir nesne başka bir nesnenin arkasındaysa behind kullanırız.
The men are behind the pumpkins.(Adamlar kabakların arkasında)
in front of : Bir şey başka bir nesnenin önünde duruyorsa in front of kullanırız.
The pumpkins are in front of the men.(Kabaklar adamların önünde)
across : Karşıdan karşıya, bir baştan diğer başa
The man is going across the street(Adam caddeden karşıdan karşıya geçiyor.)
by : Genelde bir nehrin,denizin,gölün yanında olduğumuzu söylerken kullanırız.
Jack,John and Mike are by the river.(Jack,John ve Mike nehrin kenarında)
at : Bir nesnenin belli bir mekanda olduğunu ifade ederken kullanılır.
Kullanımı en zor edattır,Türkçe’de tam birebir bu görevi üstlenen bir öğe bulunmması bunun başlıca sebebidir.
at home – evde
at the door -kapıda
at the bus stop – otobüs durağında
Tidy your room!!!
Odanı topla!!!
Odanızı toplamanız gerekiyor!!Odanın alt kısmında duran nesnelere tıklayınca nereye koyacağın sana söylenecek.Kaytarmak yok hadi bakalım.
Modals (Can / Could / Be Able To)
CAN
► Can yeteneklerimizden bahsederken kullanılır. Türkçe de -ebilmek ekine karşılık gelmektedir.
-Johnny can swim. (Tony yüzebilir.)
-My mother can speak Chinese. (Babam Çince konuşabilir.)
-I can climb that mountain. (Şu dağa tırmanabilirim.)
-My brother can play the piano. (Erkek kardeşim piyano çalabilir.)
-My students can dance. (Öğrencilerim dans edebilir.)
Olumsuz bir cümle kurmak, yani yapamadığımız şeyleri belirtmek için ise can yardımcı fiiline not olumsuzluk eki getirilir. Kısa olarak “can’t” olarak yazılır.
-Tony can’t play volleyball. (Tony voleybol oynayamaz)
-My father can’t speak French. (Babam Fransızca konuşamaz.)
– I can’t skate. (Paten yapamam)
Soru cümlesi yapmak için de can yardımcı fiil özneden önce getirilir.
– Can you swim? (Yüzebilir misin?)
– Can your students speak English? (Öğrencilerin İngilizce konuşabilir mi?)
► Can aynı zamanda yapılması ya da meydana gelmesi muhtemel şeyler hakkında konuşmak için de kullanılır.
-The doctor can see you at 3.00. (Doktor sizi saat 3’te görebilir.)
Yani doktorun sizi görmesi ancak 3te mümkün olacaktır. Daha önce görmesi mümkün değildir.
-You can not buy flowers at butcher”s. (Kasaptan çiçek satın alamazsınız.)
Kasaptan çiçek satın almamız mümkün değildir.Bunu da can not ile söyleriz.
– Sue can come to İstanbul this evening. (Sue bu akşam İstanbul’a gelebilir.)
COULD AND BE ABLE TO
► Could “can” in geçmiş zaman halidir. Bütün şahıslar için değişikliğe uğramadan “could” olarak kullanılır. Soru yaparken could özneden önce getirilir. Olumsuz yapmak için de sonuna olumsuzluk eki “not” eklenir. Kısaltması couldn’t tır. Bu cümlelerde her zaman fiilin birinci hali kullanılır.
– I could swim when I was 4 years old. (Dört yaşındayken yüzebilirdim.)
– My father couldn’t finish his work last night. (Babam dün gece işini bitiremedi.)
► Geçmiş zamanda meydana gelmiş ve genel yetenek ifade eden cümlelerde could ve be able to birbirinin yerine kullanılabilir, aralarında herhangi bir fark yoktur.
– I could ride a bicycle when I was six. (Altı yaşındayken bisiklet sürebiliyordum.)
– Was your grandfather able to drive a car when he was young? (Büyükbaban gençken araba sürebilir miydi?)
► Fakat geçmişte bir kereye mahsus olmak üzere uğraşılarak yapılan işlerde yetenek ifade etmek için could kullanılmaz, be able to veya managed to kullanılır.
– The table was very heavy. But the woman was able to lift it. (Masa çok ağırdı ama kadın kaldırabildi.)
– It was to foggy yesterday. Were you able to drive to school? (Dün hava çok sisliydi. Okula arabayla gidebildin mi?)
Bu iki cümlede could kullanılmaz. Çünkü bahsedilen eylemler geçmişte genel olarak yapılabilen şeylerden veya yeteneklerden bahsetmiyor. Yalnızca bir sefere mahsus olan ve engellere rağmen yapılması başarılabilen eylemlerden bahsediliyor.
► Duyu organlarının yaptığı fiillerde bir kereye mahsus olsa bile could aynen be able to ve managed to gibi kullanılır.
– The thief was coming towards my house. (Hırsız evime doğru geliyordu.)
– But I could see him through the keyhole. (Fakat ben onu anahtar deliğinden görebiliyordum.)
– But I was able to see him through the keyhole. (Fakat ben onu anahtar deliğinden görebiliyordum.)
Gördüğünüz gibi yukarıdaki iki cümle arasında anlam olarak herhangi bir fark yoktur.
– Could your grandma hear the strange sounds from the next-door flat last night? (Büyükannen dün gece bitişik daireden gelen garip sesleri duyabildi mi?)
– Was your grandma able to hear the strange sounds from the next-door flat last night? (Büyükannen dün gece bitişik daireden gelen garip sesleri duyabildi mi?)
► Geçmiş zamanda olumsuz cümle ve sorulardaki yetenekleri ifade etmede couldn’t veya weren’t/wasn’t able to kullanılır. Olumsuz cümlelerde, genelde olan işler veya bir kereye mahsus olmak üzere yapılan işler diye bir ayırım yoktur.
– My brother couldn’t swim when he was 10. (Kardeşim 10 yaşındayken yüzemiyordu.)
– My brother wasn’t able to swim when he was 10. (Kardeşim 10 yaşındayken yüzemiyordu.)
Gördüğünüz gibi yukarıdaki iki cümle arasında anlam olarak herhangi bir fark yoktur.
– Couldn’t the boy open the door this morning? (Çocuk bu sabah kapıyı açamadı mı?)
– Wasn’t the boy able to open the door this morning? (Çocuk bu sabah kapıyı açamadı mı?)
► Gelecek zamanda olumlu, olumsuz ve soru cümlelerinde yetenekler sadece “be able to” ile ifade edilir.“Can” gelecek zaman için kullanılmaz.
– The teacher wil be able to rest after school. (Öğretmen okuldan sonra dinlenecek.)
– I won’t be able to read anymore. (Artık okuyamayacağım.)
– Will they be able to find the key? (Anahtarı bulabilecekler mi?)
– Won’t the baby be able to sleep in your room tomorrow night. (Bebek yarın gece odanda uyuyamayacak mı?)
İNGİLİZCE II ÜNİTE – 7
Going away biryerlere gitmek(uzaklara bulunduğu yerden farklı bir yere gitmek)
A/icia Are you ready for your trip to
Puerto Rico?
Portoricoya seyahat etmek için hazırmısın
Rita Yeah. kind of. But I still have a
lot to do! I need to go shopping
to get anew suitcase. and I
still have to go online to find a
cheap flight.
Evet biraz(kind of) fakat hala yapacak çok sey var Yeni bir bavul almak için alısveriş yapmaya gitmem gerek ve hala internet üzerinden ucuz uçuş(uçak bileti) bulmak zorundayım..
Aticia Is it easy to find bargains on
the Internet?
İnternet üzerinden daha hesaplısını (uçuş) bulmak kolay değilmi
Rita Well. it’s not too hard. You just
have to do some research.
O cokda zor değil sadece biraz arastırma yapmak lazım
Alicia So, where are you going exactly?
Yani direk(tamamen) nereye gidiyorsun
Rita Well, first I’m going to San Juan
to see myrelatives, and then
we’re all going someplace to go
snorkeling.
Elimden geldiğnce(well)(yapabilirsem) ilk önce akrabalarımı görmek için san juana gidecem sonra hepimiz snorkel (suda tüpsüz dlmak için kullanılan hava alınan alet)(tüpsüz dalmak) yapmak için biryrlere gideceğiz
Alicia That sounds exciting. Sözler (bahsettiğin seyler) heyecan verici
Rita Yeah. It’s going to be fun.
Evet o eğlenceli olacak
Grammar Infinitive for reasons; It’s+adjective+to
Sebeb neden acıklarken mastar(kullanmak) adjective (sıfat) Asagıdaki cümlelerde easy ve hard kulanarak yapılacak işin kolay veya zorluğundan bahsedilmiştir kalıp sıfat+to+ fiil şeklindedir fiil yalın halde bulunur
I’m going to Puerto Rico to see my relatives.
Akrabalarımı görmek için portoricoya gidecem
I need to go shopping to get a suitcase.
Bir vliz almak için alışverişe gitmem gerekiyor
I have to go online to find a flight.
Bir uçuş(ucak bileti) bulmak için internete girmek zorundayım
Is it easy to find bargains online?
İnternette hesaplı ucuz uçuş bulmak kolaymıdır
It ‘s easy to do,
Onu yapmak kolaydır
It ‘s not hard to do
. Onu yapmak zor değildir
Buralarda kullanılan to sözcüğüne dikkat ederseniz hepsinde amaç anlamı vardır cümle anlamlarını dikkatlice kontrol ederseniz to see(görmek için) to find (bulmak için) amaç belirtmiştir yani infinitive dediğimiz mek-mak anlamı verir…..to cok farklı anlamları mevcuttur hangi anlama geldiğini bilmek sizin kelime bilginize ve yorum gücünüze bağlıdır to pekcok anlamda kullanılabilir
To de da anlamı
ı run to the door kapıya doğru kostum
To den dan anlamı
the bus goes from london to Paris otobus londradan parise gider
to e-a kala anlamı
ıts five to eight saat sekiz e 5 var
bunun dısındada pek cok anlamı vardır ben coğunlukla kulanılan anlamlarını anlattım… 1. get a phrase book I learn some ex press ions ~
Bir sözcük kitabı(pratik gramer) al bazı deyim-ifadeleri öğren
2. call the embassy I ask about a visa__
Elçiliği ara visa hakkında sor(bilgi al)
3. go on the Internet I get a f1ight__
İnternete gir bir uçus (uçak bileti ) al
4. call at ravel agent I get a hotel room__
Seyahat acentasını ara bir otel odası tut
5. buy a guidebook I find out about trains__
Bir el kitabı(klavuz) trenler hakkında bilgi öğren
6. go to the bank I change some money _
Bankaya git biraz para değiştir(döviz bürosu)
a . Is it hard to get a visa?
Visa (vize) almak zormudur
b. Is it safe to pay online with a credit card? Kredi kartıyla internete ödeme yapmak güvenlimidir
c. Is it easy to get around?
Gezmek kolaymıdır veya dolaşmak kolaymıdır
d. ls it safe to carry alot of cash ? cok miktarda nakit para tasımak güvenlimidir
e. Is it necessary to know the language? Dil bilmek gereklimidir
f. Is it good to make reservations in advance?
Avantajlı reservazyon yapmak iyimidir
Mom Jenny. maybe you should take some insect
repellent. …
belki biraz böcek kovucu almalısın
Oh. and take a flashlight, and
don’t forget to pack some spare batteries.. .. ve bir el feneri ve biraz yedek batarya paketi almayı unutma
Why don’t you take my jacket? It’s a good idea
to have something warm. . .. Now, you need
to take a hat. You could borrow your dad’s.
But don’t lose it. .. .
Niçin ceketimi almıyorsun ..ceket sıcak tutmak için iyi bir fikir olabilir
Şimdi bir şapka almaya gereksinim duyarsın
Babanın şapkasını ödünç alabilirsin
Fakat onu kaybetme
Oh. and Jenny, do you
want to pack some to other shoes?
Ve jeny diğer ayakkabılarını paket yapmak istermisin
Jenny I’m sorry, Mom. Did you say something?
I can’t hear you with my headphones on.
Afedersin anne birşeylermi söyledin kulaklığımla seni duyamıyorum
Grammar Advice and suggestions
Tavsiye ve öneriler
Should zorunluluk belirtmez lakin güçlü bir şekilde yapılması gerektiğini olduğunu söyler
What should I take?
Ne almalıyım
Should I take these shoes?
Şu ayakabıları almalımıyım
You should take a hat.
Bir şapka almalısın
You shouldn’t take high heels.
Yüksek topuk(ayyakabı ) almamalısın
You could borrow your dad’s hat.
Babanın şapkasını ödünç alabilirsin
You need to have warm clothes.
Sıcak tutacak (ısıtacak) giyeceklere gereksinimin var
Should meli malı anlamında gereklilik bildirir
Responding to suggestions
Cevaplarla öneride bulunmak
For suggestions you like beğendiğiniz öneriler için
Thats a great idea bu harika bir fikir
That sounds great bu sözler harika(kulağa cok hos geliyor)
I’d love to sevdim
For suggestions you dont like beğenmediğiniz öneriler için
I guess we could but sanırım(bana göre ) yapabiliriz fakat
Maybe belki I dont know bilmiyorum
l. You should come skiing with me sometime.~
arasıra benimle kaymalısın
2. Why don’t we go somewhere on Sunday?__
Pazarları niçin biryerlere gitmiyoruz
3. We could go camping together some time._
Arasıra beraber kamp yapmaya gidebiliriz
4. Let ‘s go traveling in Asia next year.__
Gelecek yıl asyaya seyahat edelim
5. We should go to Paris to see the Louvre. _
Parise louvre yi görmeye gidebiliriz(gitmeliyiz)_
6. Why don’t we go to Australia sometime? _ _
Arasıra niçin avustarlyaya gitmiyoruz
a. That’s a great idea. How’s your French ?
bu iyi bir fikir Fransızcan nasıl
b. Oh. I’d love to. Are you a good skier?
Bunu sevdim sen iyi bir kayakçımısın
c. I don’t know. It’s kind of far.
Bilmiyorum o biraz uzak
d. I’d like to, but I already have plans.
Bundan hoslandım fakat zaten planlarım var
e. Maybe. I don’t have a tent, though.
Belki cadırım yok ancak-ama(though)
I guess we could. Where in Asia?
Sanırım bu olabilir(yapabiliriz) asya nerde
Strategy’ plus I guess,
I guess sanırsam -bana göre
I guess
Bu kelime bir şeyler hakkında tam emin olmadığınız veya tamamen kesinlik bildirmek istemediğinizde kullanılır
I guess I need to keep this job sanırım bu işi elimde tutmam (ayrılmamam) gerekli
Yeah me too I guess evet bende öyle sanıyorum
A countable or an uncountable noun sayılan veya sayılamayan isimler
Sayılamayan isimler İngilizcede sayıyla ifade edilemeyen,
çoğul biçimleri olmayan ve tekil fiille kullanılan isimlerdir.
information (bilgi)
money (para)
sugar (şeker)
coffee (kahve)
water (su)
time (zaman)
news (haber)
bu isimler her zaman tekil yardımcı fiil alırlar(is-has…)
çoğul olarak asla kullanılmazlar
bunda dikkat etmeniz gereken nokta kelime anlamını bilmeniz
ismin önünde a-an olmaz
some-a little (biraz) kelimesi isimden önce geldiği zaman kelime anlamı bozulmuyorsa kelime sayılamayan isimdir
anlamına cok dikkat etmek lazım…..
Sayılabilen İsimler sayılabilir ve çoğul eki alırlar(s-es-ies)
lessons (dersler)
dollars (dolarlar)
spoons (kaşıklar)
cups (fincanlar)
glasses (bardaklar)
minutes (dakikalar)
people (insanlar)
bu isimler önüne a-an (bir adet) eki alır sonlarına çoğul ek alabilir
bu isimlerden önce a few(birkaç ) kullanılınca anlam bozulmasa isim sayılabilir
the spelling of the singular and plural forms
singular tekil sayılabilen tekil isimler
plural çoğul sayılabilen isimler
isimleri çoğul yapmanın kuralı sonlarına -s-es-ies ekleri getirilmesidir
bu ekler eklendiği kelimenin son harfine göre değişir
ies eki son harfi y olan harflerde kullanılır ve eklendiği isimdeki y harfini düşürür
fly flies lady ladies bunu dısında düzensiz olan isimler mevcuttur bunları öğrenmek lazımdır göz aşinalığı gereklidir bunlarda farklı ekler gelir veya harfler yer değiştirir
woman women
man men
child children
tooth teeth
foot feet
person people
leaf leaves
half halves
knife knives
wife wives
life lives
loaf loaves
potato potatoes
cactus cacti
focus foci
fungus fungi
ÜNİTE – 8
At home evde
Spring cleaning bahar temizliği
John
There ‘s so much stuff in here!
Are all these things really ours?
I mean, whose bathing suit is this?
Is it yours or your grandmother’s?
Ne kadar çok içerik(giyim eşyası) var burada
Buradaki eşyaların tümü gerçekten bizemi ait
Söylemek istediğim bu mayo kimindir
Seninmi yoksa büyükanneninmi
Sandra
Hey, it’s mine, and I like it. O benimki ve onu severim(giymek hosuma gider)
John
And whose clothes are these? Ve bu giyecekler kimin
Sandra
oh, they’re my sister’s. She’s
storing some things here while
she ‘s away. The jewelry ‘s hers, too.
Ugh, look at these awful earrings.
She has such weird taste
Onlar kızkardeşimin o biryerlere gittiğinde bazı şeyleri burada toplardı(storing)
Mücevherlerde onun şu berbat(awful) küpelere bak
Onun böyle garip zevkleri var
.John
But those are yours, I bought them
for you!
Fakat şunlar senin onları senin için satın almıstım
Sandra
oh, you did? Sorry. I guess they’re
Not so bad.
Senmi almıstın afedersin zannedersem onlar kötü değildi
Grammar Whose . . . ?; possessive pronouns
Kimin sahiplik zamirleri
Whose bathing suit is this?
Bu mayo kimin
Whose jewelry is this?
Bu mücevher kimin
Whose clothes are these?
Bu giyecekler kimin
It’s my bathing suit.
O benim mayom
They’re your earrings.
Onlar senin küpelerin
It’s her jewelry,
Onun mücevheri
They’re his shoes.
Onlar onun ayakkabıları
They’re our things.
Onlar bizim esyalarımız(şeylerimiz)
It’s their stuff.
Onların esyası(içeriği-malzemesi)
It’s mine.
O benim
They’re yours.
Onlar sizin
It’s hers.
O onundur(bayan)
They’re his.
Onlar onundur(erkek)
They’re ours ,
Onlar bizim
It’s theirs
O onların
A Where do you keep your CDs?
B On a shelf next to my CDplayer. Where do you keep yours?
A in a pile on the fIoor by my bed.
Cd lerini nerde tutuyorsun(saklıyorsun)
Rafta cd çalarımın yanında . sen seninkileri nerde tutuyorsun
Yatağımın yanında(by) yerde bir yığının (pile) içinde
By kelimesi bildiğimiz anlamıyla(vasıtasıyla) değil yanında beraberinde anlamında kullanılmıstır
Bedroom yatak odası
Curtain perde
Nightstand sehpa
Carpet kilim
Dresser şifoniyer
Living room oturma odası
Armchair koltuk
Cushion minder-yastık
Sofa kanepe
Bathroom banyo
Sink lavabo Bathtub banyo küveti
Kitchen mutfak
Faucet musluk
Dishwasher bulaşık makinesi
Microwave mikrodalga fırın
Cabinet çekmeli dolap
Stove fırınüstü ocak
Oven fırın
That this those these
The difference between the demonstratives are distance (near and far) and singular and plural. Demonstratifler (işaret zamiri) arasındaki fark mesafe (yakınlık ve uzaklık) ve tekillik – çoğulluktur. “This” is used for singular nouns that are close to the speaker. “This” (Bu) konuşmacıya yakın olan tekil isimler için kullanılır. “That” is used for singular nouns that are far from the speaker. “That” (Şu) konuşmacıya uzak olan tekil isimler için kullanılır. “These” is used for plural nouns that are close to the speaker. “These” (Bunlar) konuşmacıya yakın olan çoğul isimler için kullanılır. “Those” is used for plural nouns that are far from the speaker. “Those” (Şunlar) konuşmacıya uzak olan çoğul isimler için kullanılır. Demonstratives:
That is the plase. (Yer şurası.) This is really good. (Bu gerçekten güzel.) These are a lot of fun. (Bunlar çok eğlenceli.) Those are really good English books. (Şunlar gerçekten iyi İngilizce kitapları.) Demonstrative Adjectives: That restaurant is really good. (Şu restaurant gerçekten iyidir. ) This book is very interesting. (Bu kitap çok ilginçtir.) These games are a lot of fun. (Bu oyunlar çok eğlenceliler.) Those English books are really good. (Şu İngilizce kitapları gerçekten iyidir.)
There is there are var
• Olumlu cümle formu: There is, there’s + tekil isim. There are + çoğul isim. • Soru cümlesi formu: Is there …? varmı Are there …? varmı
in içinde at de-da
on üzerinde with ile
under altında about hakkında
for için, dır-dir to ye-ya
from den-dan between arasında
Hmm. The rug in the middle is nice,
and I like that red one, too. Which one
do you like? Ortadaki kilim güzel ve şu kırmızı olanından da hoşlandım sen hangisinden hoşlandın
I like all of them . They’re all nice
Onların hepsinden hoslandım onların hepsi güzel
Those small round speakers are cool.
Şu küçük yuvarlak hoparlorler cok şirin(modaya uygun güzel)
Which ones? The little silver ones?
Hangisi küçük gümüş renkli olanımı(birisimi)
Yeah. The ones on the right .
Evet sağda olanlardan birisi
Order of adjectives pronouns one and ones
Sıfatların sıralandırılması zamirler tekil çoğul
Usual adjective order:
opinion, size, color, shape, nationality, material
They have beautiful Turkish rugs.
I like the big red rug .
want those cute little round speakers
Onların güzel türk kilimleri var
Büyük kırmızı olan kilimden hoşlandım
Şu şirin(güzel) küçük yuvarlak hoparlörleri istiyorum
Yaygın sıfat sınıflandırması(öncelik sırası en basta)
Düşünce opinion (fikir) iyi kötü çirkin good bad ugly
Ebat size big small büyük küçük
Renk color blue red mavi kırmızı
Biçim shape (şekil) square circular kare daire
Milliyet nationality (köken) Chinese Macedonian. Çinli Makedon
Malzemesi material (anamaddesi) plastic cotton plastik pamuk
I like the green rug. Which one do you like?
I like the blue one in the middle.
Those speakers are cool. Which ones do you like?
I like the silver ones on the right Yeşil kilimden hoşlandım sen hangisinden hoşlandın
Ortadaki mavi olandan hoslandım Şu hoparlörler çok şirin hangilerinden hoşlandın Sağda gümüş(veya gümüş renkli) olanlardan hoşlandım
One ones Bu 2 kelime daha önce konusulan ismi gecen nesne veya nesnelerle ile ilgili o nesne veya nesnelerin isimlerini tekrar kullanmak istemediğimizde o nesne veya nesnelerin ismi yerine kullanadığımız tekil veya coğul anlamında miktar belli eden kelimelerdir
Yukardaki paragrafta 2 sahıs kilimlerler ile ilgili konustukları için sürekli kilim kelimesi yerine one ve ones kelimelerini kullanmıslardır tek nesne bahis konusu ise one birden cok nesne bahis konusu ise ones kelimeleri kullanılır
John has got three cars: a red one and two blue ones.
John 3 arabası var biri kırmızı 2si mavi(2 mavi olan)
Asking politely
Kibarca soru sormak
Would you mind opening the window?
Pencereyi açmanda bir sakınca varmı acaba
No, of course not hayır elbette yok
Would you mind kalıbı birisinden kibarca bir şeyi rica etmek için kullanılır
Verilen cevapta mutlaka no ile başlar çünkü kibarca yardım etmesini istediğimiz insana aynı zamanda bir teklif yaptığımız için cevap no ile başlar
Would you mind helping me in the kitchen
No not at all
Bana mutfakta yardım etmenizde bir sakınca varmı acaba
Hayır önemli değil
Would you mind kalıbında birisinden bir şey yapmasını rica ediyoruz veya o işi yapmanın sakıncası olup olmadığını soruyoruz kullanılan fiile dikkat edin fiil gerund (isim fiil) yani ing alan fiilerdir opening helping
Do you mind if I open the window?
Pencereyi açmamın sakıncası varmı
No please do hayır lütfen yapabilrsiniz
Do you mind kalıbı ise bir işi yaparken yapacağımız işin sakıncası olup olmadığını sormaktır
Yine yukarda acıkladığım sebeplerden dolayı no ile cevap verilir
Do you mind ıf I look around
No go ahead
Etrafa bakmamın sakıncası varmı
Hayır buyrun (önden gidin)
Bu kalıpta kullanılan fiiiler yalın haldedir
Agreeing to requests
Aynı fikirde olma izin istek rica
AnswerYes to agree to requests
with Can andCould:
Can I use your phone?
Yes. / Sure. / Go (rigt) ahead.
Could you chop the onions?
Yes. / Sure. / OK. / No problem
Can ve could kullanılarak hemfikir olma ve ricada bulunmaya yes ile cevap verme
Telefonunu kullanabilirmiyim evet eminim(elbette)
Soğanları bölebilrmisiniz evet eminim sorun değil
Answer no to agree to requests
with mind:
d0 you mind if I use your phone?
No, go (right) ahead. / No, not at all
Would you mind helping me in the kitchen?
No, not at all/. / Oh, no. No problem
Mind kullanılarak rica ve hemfikir belirten cümlelere no ile cevap vermek
Telefonunuzu kullanmamın sakıncası varmı
Hayır elbette yok buyrun hayır sorun değil
Mutfakta bana yardım etmenizde bi sakınca varmı acaba
Hayır sorun değil hayır sorun değil
Home habits ev alışkanlıkları
How typical are you nasıl bir karakteriniz var
Yatak yapma (düzeltme) ve tabak yıkama
Nüfusun %74 her sabah yatağını yapar %5 hiç yapmaz ve %3 gercekten hergün çarşaflarını değiştirir
Yemek yedikten sonra doğrudan (hemen) tabagı yıkarmısınız % 58 amerikalı bunu yapıyor fakat % 5 amerikalı 2-veya daha fazla gün bekliyor yıkamak için
Evening routines günlük olaylar (yapılan rutin işler)
• What do you do as soon as you get home? Evde mümkün olan kısa sürede ne yaparsın
• Do you change your clothes first? İlkönce kıyafetlerinimi değişirsin
What do you do next?sonra ne yaparsın
• What do you do before you have dinner? Akşam yemeğinden önce ne yaparsın
As soon as kalıbı en kısa sürede olasılığın en cabuk yapılma oranını süresini anlatır
• Do you watch TV wh ile you ‘re eating?
• Do you do the dishes right after dinner?
• Do you have a snack before you go to bed ?
• What’s your bedtime routine?
Yemek yerken tv seyredermisin
Yemekten hemen sonra tabagı yıkarmısın
Yatmadan önce ara öğün(atıstırma) yeme alışkanlığın varmı
Yatma zamanı rutin olarak ne yaparsın
ÜNİTE – 9
Things happen olan şeyler (meydana gelen olaylar )
Are you having a bad week? Kötü bir hafta mı geçirdiniz
Actually. yes. I was going to
work on the train Monday morning.
and I was talking to this woman.
I guess I wasn’t paying attention.
and I missed my stop. I was half
an hour late for a meeting with my
new boss
gercekten evet.pazartesi sabahı trenle işe gidiyordum bir kadınla konusuyordum.zannedersem dikkat etmemişim ve durağımı kacırdım
yeni işverenimle yapacağım toplantıya yarım saat gec kaldım
Grammar past continuous_statements
Use the past continuous to set the background for a story or tell about events in progress
in the past. Use the simple past for completed actions in the past.
I was talking to a woman, and I missed my stop. I wasn’ t paying attention,
We were trying to look cool , and we walked into a glass door. We weren’t looking,
A friend of mine deleted all my files when she was using my computer.
When my friend was using my computer, she deleted all my files
Geçmişte devam eden ifadeler –eylemler
Was –were geçmiş zaman be fiilinin geçmişte belli bir süre devam eden eylemleri anlatmak için kullanımı anlatılmıstır I was talking to a woman, and I missed my stop bir kadınla konusuyordum ve durağımı (ineceğim yer) kacırdım
Gecmişte devam eden eylemi anlatmak için was(I-it-he-she) were (you-we-they) yardımcı fiilerinden sonra fiilimiz –ing – eki alır bu ing eki bize eylemin sürerli olduğunu yani belli bir süre devam ettiğini gösterir.devamında başka bir eylemi anlatmak istiyorsak yine araya bir bağlaç ekleyip -and-when-…vb 2 cümlemizi ekleriz örnekte kadınla konusurken durağımı kacırdım demiş durağı kacırması olup biten bi eylemdir sürerli eylem değildir o yüzden fiil 2 hale gelip bitme anlamı vermiştir(miss-missed-kacırmak(durağı kacırmak)) yani bir eylem devam ederken 2 inci bir eylem anlatılmıs 2 eylemden -ing – eki alanı sürerli olan yani belli bir süre süren eylem 2 eylemde olup biten yani sürerli olmayan eylemdir. Bi örnekte asagıda anlatayım
A friend of mine deleted all my files when she was using my computer
O bilgisayarımı kullanırken(kullandığı zaman) when she was using my computer
When after before kullanımı daha önceki konularda anlatmıstım o yüzden sadece doğru ceviri olması için cümlenize when olan kısımdan cevirmeye baslarsanız hata yapmasınız
Bu cümlede use(using) (kullanmak) fiili -ing- eki alıp sözkonusu zamanda belli bir süre devam eden eylemi anlatmıs
A friend of mine deleted all my files arkadaslarımdan biri tüm dosyalarımı silmiş
Buda 2 ci cümlemiz yani 2 eylemimiz arkadasımız bilgisayarı kullanırken (devam eden eylem using)
Aynı zamanda dosyalarımıda silmiş(devam etmeyen)delete(deleted) sürerlilik olmayan eylem bu fiilimizde geçmiş zaman olduğu ve düzenli ffil olduğu için fiilin 2 hali yani –ed- eki almıstır
Tekil şahıslarla(I-it-he-she) was
Coğul sahıslarla (you-we-they) were kullanılır
I was running for a bus last week and I fell Gecen hafta otobuse (yetişmek) kosuyordum ve düştüm fell(fall düşmek fillinin 2 hali düzensiz fiil)
When I was going home yesterday I ran into an old friend
Dün eve gidiyorken (go-ing) eski bir arkadasla karşılastım(ran into karşılaşmak)
I broke my leg when I was ten
On yasımdayken bacağımı kırdım
. I feIl when I was riding my bike.
Bisikletime biniyorken düştüm
So how was your ski trip? Did you have a good tim e?
Yeah, I guess . I sort of had an accident.
Oh. really?What happened? Did you hurt yourself?
Yeah. I broke my leg.
Oh. no! How did it happen? I mean, what were you doing?
Well, actually. I was talking on my cell phone. . . .
While you were skiing? That’s kind of dangerous.
Yeah. I know. But I was by myself. so I was lucky I had
my cell to call for help.
Bu arada kayak gezin nasıldı iyi zaman geçirdinmi
Evet galiba (zannedersem) bir çeşit kaza geçirdim (had have sahip olma fiilinin 2-3halidir geçmiş hali)
Gerçektenmi ne oldu kendine (sana) zarar geldimi
Evet bacağımı kırdım
Hayır nasıl oldu kaza(o nasıl meydana geldi) demek istediğim ne yapıyordun
Eeee(well burada sasırma anlamında kullanılmıs) gerçekten cep tlf konusuyordum
Sen Kayak yaparkenmi bu biraz tehlikeli
Evet biliyorum fakat bizzat(by myself) ben yaptım ayrıca şanslıydım yardım için ceb tlfnumla arama yaptım
Past continuous questions; reflexive pronoun
Geçmişte devam eden zamanın soruları dönüşlülük zamirleri
Past continuous
Were you skiing with a friend?
No. I wasn’t. I was by myself.
What were you doing (when you fell)?
I was talking on mycell phone
Geçmişte sürerli olan eylemin zamanı
Bir arkadasla berabermi kayıyordun
Hayır değil kendim kaydım
Ne yapıyordun(düştüğün zaman )
Cep tlfnumla konusuyordum
Simple past
Did you hurt yourself?
Yes,I did
What did you do?
I called for help
Temel(genel) geçmiş zaman Kendine zarar verdinmi Evet verdim
Ne yaptın
Yardım çağırdım
reflexive pronoun dönüşlülük zamirleri
I me myself kendimi kendime
you you yourself/yourselves kendin kendine
he him himself kendi kendisi (erkek)
she her herself kendi kendisi (bayan)
we us ourselves kendimizi kendimize
they them themselves kendileri kendilerine She fell off her bicycle and hurt herself. (Bisikletinden düştü ve kendini incitti.) – I sometimes talk to myself. (Bazen kendimle konuşurum.) – He saw himself in the mirror. (Kendisini aynada gördü.) – They paid for themselves. (Kendi hesaplarını ödediler.) 1. I burned myself last night.~ dün gece kendimi yaktım
2. Did you notice my black eye?__ siyah gözümün farkına vardınmı 3. My dad hurt himself at the gym. _ _babam spor salonunda kendine zarar verdi
4. I fell out of bed last night. Dün gece yataktan düştüm
5. My sister sprained both her wrists . kızkardeşim 2 bileğinide burkmuş 6. My mom and I had a car accident annem ve ben trafik kazası geçirdik
a . Oh, no !Who was driving? Hayır kim sürüyordu
b. Did you hurt yourself? Kendine zarar verdinmi
c. Oh, were you cooking? Ne pişiriyordun
d. Yeah. How did you get it? Evet nasıl onun farkına vardın
e. He did?What happened? Was he lifting weights ? o yaptımı ne olmus ağırlıkmı kaldırıyormus
f. How did that happen? What was she doing o nasıl oldu o ne yaparken
I BET İDDİA EDİYORUM EMİNİMKİ
I bet you were surprised eminim sen hayret ettin
.I bet she was really embarrassed. Eminim sen gerçekten utanmıssındır
I bet yourparents weren’t too happy eminim ailen mutlu olmamıstır
Past Continuous Tense (I was going)
Past Continuous Tense, Türkçe’de geçmiş zamanın hikayesi olarak da ifade edilir ve “gidiyordum” “geliyordum” zamanlarının karşılığıdır. Yardımcı fiil olarak “was – were” kullanılır ve fiilin sonuna -ing takısı getirilir. Past Continuous Tense olumlu, olumsuz ve soru yapılarının kullanımıyla ilgili aşağıdaki tabloyu inceleyiniz.
(+) OLUMLU CÜMLE (-) OLUMSUZ CÜMLE (?) SORU CÜMLESİ
I was playing
(Oynuyordum) I wasn’t playing (Oynamıyordum) Was I playing? (Oynuyor muydum?)
You were playing
(Oynuyordun) You weren’t playing (Oynamıyordun) Were you playing? (Oynuyor muydun?)
He was playing
(Oynuyordu) He wasn’t playing (Oynamıyordu) Was he playing? (Oynuyor muydu?)
She was playing
(Oynuyordu) She wasn’t playing (Oynamıyordu) Was she playing? (Oynuyor muydu?)
It was playing
(Oynuyordu) It wasn’t playing (Oynamıyordu) Was it playing? (Oynuyor muydu?)
We were playing
(Oynuyorduk) We weren’t playing (Oynamıyorduk) Were we playing? (Oynuyor muyduk?)
They were playing
(Oynuyorlardı) They weren’t playing (Oynamıyorlardı) Were they playing? (Oynuyorlar mıydı?)
– Last night at 10 p.m, I was eating dinner. (Dün gece saat 10’da yemek yiyordum.)
– At midnight, we were still driving through the desert. (Geceyarısı hala çölde araç kullanıyorduk)
Simple Past Tense’de kullanılan zaman ifadeleri eylemin tam olarak başlama veya bitiş zamanını belirtir. Past Continuous Tense’de ise, belirtilen zaman eylemin başlangıcı veya bitişini değil, yalnızca o anda eylemin yapılmakta olduğunu belirtir.
ÜNİTE – 10
COMMUNİCATİON İLETİŞİM
Keeping in touch
temas halinde olmak iletişimde olmak bağlantı kurmak ilgisini sürdürmek
how do you keep in touch with people
insanlarla iletişiminizi nasıl yapıyorsunuz(sağlarsınız)
I usually use e-mail. It’s quicker
and easier than anything else.
But / get a lot at spam. There ‘s
nothing worse than spam when
you’re really busy”
ben genelde e posta(mail) kullanıyorum.o(mail) daha hızlı(quicker) ve daha kolaydır(easier) diğer tüm şeylerden fakat cok miktarda spam(zararlı yazılım bilgisayar
için) bulaşıyor(bilgisayara) eğer gerçekten yoğunsanız(olduğunuz zaman) spam dan daha kötüsü(worse) yoktur..
I like to write letters. / know regular
mail is slower than e-mail, but
letters are more personal. And I
never send those e-cards. / just
think it’s nicer to geta real card
ben mektup yazmaktan hoşlanırım mektubun (regular mail) e mailden daha yavas olduğunu biliyorum fakat mektuplar daha kişişel(özel-gizli) ve asla şu e cardlardan göndermedim. Tamamen gerçek bir card göndermenin daha iyi olduğunu düşünüyorum
I send text messages to my
friends all day. It’s more fun
than calling. And you can
send photos, too. Too bad
I cant do it in class
Ben yazılı mesaj (sms) gönderiyorum tüm gün arkadaşlarıma.arama yapmaktan daha eğlenceli ve fotoğraf da gönderebiliyorsun.ne yazıkkı (cok kötü-too bad) sınıfta bunu yapamıyorum
Well, at work we use video conferencing. It’s
less expensive than a business trip. And more
convenient. And you don ‘t get jet lag, either
eee şey(well) işte biz video konferansını kullanıyoruz.bu bir iş gezisinden az(less) pahalı ve daha kullanışlı.ve uzun uçak yorgunluğu(jet lag) istemesiniz değimli
I use a webcam to keep in touch with
my parents. They think it’s better
than the phone because they can see
me. I guess it’s more interesting.”
Ailemle iletşim için webcam kullanıyorum.onlar bunun telefondan daha iyi olduğunu düşünüyorlar çünkü beni görebiliyorlar tahminime göre bu dahada ilginç
Grammar Comparative adjectives
Sıfatların karşılaştırılması
İngilizce sıfatlar hece sayısına göre kısa(1-2 heceli) –uzun sıfatlar olarak 2 türdür
Bunların dışında(hece sayısına bakılmaksızın) kuralsız sıfatlar vardır
Kısa heceli sıfatlar easy(kolay) hard(zor sert) soft(yumuşak) nice(iyi hoş)
Uzun heceli sıfatlar intelligent(zeki) comfortable(rahat) famous(ünlü)
Kuralsız good(better) iyi bad(worse) kötü far(further-farther) uzak Kısa sıfatlar ile kıyaslama yapılırken veya üstünlük kurulurken sıfatların sonuna –er-ier(daha anlamı verir) ekleri getirilir easy(kolay) easier(daha kolay) hard(zor) harder(daha zor) Eğer sıfatın son sesi bir ünsüz ise ve bu ünsüzden hemen önce bir tek sesli geliyorsa, sondaki ünsüz çift yazılır. Örneğin: big-bigger(büyük-daha büyük) , thin-thinner,(ince daha ince) hot –hotter(sıcak-daha sıcak) 2 nesneyi veya 2 insanı kıyaslayacaksak araya than(den-dan) kelimesi gelir
Jane is older than Jack. jane daha yaşlıdır jackden
Your apartment is larger than my apartment. sizin daireniz benimkinden daha geniştir
Uzun sıfatlar ile kıyaslama yapılırkende more (daha anlamı verir) kelimesini kullanırız
These chairs are more comfortable than those chairs. bu sandalyeler şu sandalyelerden daha konforludur
His brother is more hard working than mine senin kardeşin benim kardeşimden daha çok çalışıyor
İstisna olarak kitapta anlatılan tek heceli olmasına rağmen -more- kıyaslama kelimesi ile kullanılan fun(eğlenceli-neşeli) kelimesi vardır.istisnadır dikkat edilmesi gerekir… Kuralsız (düzensiz) sıfatlar bu sıfatlarda daha anlamı herhangi bir kelime veya ek ile değilde sıfat olan kelimenin tümden değişmesiyle olur
good iyi better daha iyi
bad kötü worse daha kötü
far uzak farther-further daha uzak
the sales figures were better than expected satış miktarları beklenenden daha iyiydi
the exam was worse than I expected sınav umduğumdan daha kötüydü
Grammar More, less, fewer
Sayılan ve sayılamayan isimler ve fiiller ile
Daha –daha az(less sayılamayan) –daha az(fewer sayılabilir)
Sayılan isimler ile kullanımı
I get more calls than you (do).
Ben senden daha fazla arama yaptım
You get fewer calls than I do
sen benden daha az arama yaptın
sayılamayan isimler ile kullanımı
I spend more time on the phone.
Ben telefonda daha fazla zaman harcıyorum
You spend less time on the phone
Sen telefonda daha az zaman zaman harcıyorsun
Filler ile kullanımı
ayşe talks more than mehmet does ,
ayşe mehmetten daha fazla konuşur
mehmet talks less than ayşe does
Mehmet ayşeden daha az konuşur
What were you saying ne demiştiniz
Dealing with interruptions kesilen(ara verilen ) iletişim
konuşmaya ara vermek için(interrupting a conversation)
Just a minute/second sadece bir dakika veya saniye
Excuse me just a second afedersiniz sadece bir saniye I am sorry hold on(a second) üzgünüm durun(bekleyin) 1 saniye
Could/can you hold on a second bekleyebilirmisiniz bir saniye
Konuşmaya tekrar başlamak için( restarting the conversation)
What were you saying ne söylüyordunuz
You were saying diyordun
Where were we neredeydik(konusmanın neresinde kalmıstık)
What were we talking about ne hakkında konusuyorduk
Just (sadece)
iletişimde daha kibar(yumuşak) bir ifadeyle konusmamızı sağlar
just a minute sadece bir dakika
I was just calling to ask sadece soru için aramıstım
E-COMMUNİCATİON ELEKTRONİK İLETİŞİM
İngilizce smslerde kullanılan kısaltmalar
ILY I love you
Thx Thanks
2moro Tomorrow
XLNT Excellent (çok iyi)
RUOK Are you ok
Gr8 Great (mükkemel)
If you’re one of the 70%of cett-pbone
users who use text messaging, you
know that C U L8R means “See you
later.” ” Texting” is now the new way
to talk (or “t lk”] , especially for
young peo ple. But why is that sms (yazılı mesaj) kullanan % 70 lik cep telefonu kullananlardan biriyseniz C U L8R in anlamını bilirsiniz( daha sonra görüşürüz) yazılı ileti şimdilerde konuşmanın yeni yolu özellikle genç insanlar için fakat niçin böyledir
It’s a love thing.
There’s no doubt about it, tex t
messages are for personal
communication. Only 10%of
messages are work related,
and the peak hours for
texting are between 10:30
and 11 :00 at night
o sevilen bir şeydir onun hakkında şüphe yok yazılı mesajlar kişişel(özel) iletişim içindir mesajlaın sadece % 10 iş ile alakalı ve mesajların en cok konusulduğu saatler gece 10.30-11.00 arasıdır peak(en üst zirve)
Most user s (64%) say texting
is a good way to send
romantic messages – it’s
easier to say ” I love you”
in a tex t message than in
a phone call. Maybe that
explains why more people
now use te xtfng to send
Valentine’s Day messages
Kullanıcıların çoğunluğu romantik mesaj göndermenin iyi yolunun sms olduğunu söylerler Smsde daha kolaydır seni seviyorum demek cep telefonundan.belki şu sevgililer gününde gönderilen mesajlar çoğu insanların niçin sms kullandığını açıklar
Upsides and downsides
General ly, texnng is cheaper than making phone
calls . It ‘s also more direct, since you can send or get
information without having to ask and answer polite
” How are you?” quest ions.
And it ‘s more discreet, too . No one can hear your
“conversations,” and you can receive text messages
almost anywhere – at work, in meetings, or in
class. You can also use text ing in noisy places like
nightclubs, where using a cell phone is difficult.
Upsides and downsides
Generally, texting is cheaper than making phone
calls . It ‘s also more direct, since you can send or get
information without having to ask and answer polite
” How are you?” quest ions.
And it ‘s more discreet, too . No one can hear your
“conversations,” and you can receive text messages
almost anywhere – at work, in meetings, or in
class. You can also use texting in noisy places like
nightclubs, where using a cell phone is difficult.
Avantaj ve dezavantajları
Gennelikle sms telefonda arama yapmaktan daha ucuzdur
o aracızıdır direk bağlanır harikadırki
Kibarca nasılsınız sorusu sormadan veya cevap vermeksizin bilgi alıp gönderebildiğiniz bişeydir
Ve o cok gizlidir(özeldir) herhangi bir kimse sizi duyamaz ve tamamen heryerde sms alabilirsiniz işte –toplantıda veya sınıfta .ayrıca geceklubu gibi gürültülü yerlerde mesaj yazabilirsiniz sep telefonunu buralarda kullanmak zordur
A new language ?
Because it’s quicker to “write” without apostrophes
and vowels, textting has its own language. And it’s
fun to use the symbols. There’s
a best-setting dictionary
(or “DXNRE”) for texttng
called Wan2tlk
Some people say that texting
encourages bad punctuation
and spelling. On the other hand, more teens are writing
than ever before. Now, that
has to be a good thing! Yeni bir dil Çünkü Kesme işareti ve ünlü harfler olmadan yazmak daha hızlı.sms yazısı sizin diliniz oluyor ve sembolleri kullanmak eğlenceli oluyor.en çok satan sözlükte wan2tlk kelimesi nasıl yazılır.bazı insanlar sms nin insanları kötü noktalama işaretleri ve hecelemeye teşvik ettiğini söylerler.telefon ellerindeyken gençlik çoğunluk olmak üzere daha önce hiç yazmadıkları kadar yazıyrolar(sms) şimdi bu iyi bir düşüncemi
e-mail regular mail instant messaging text messaging
mail mektup internet iletisi sms
advantages of cell phones cep telefonun avantajları
cell phones are useful cep telef..kullanışlıdır
they are convenient cep telefonları elverişlidir
you can make calls freom anywhere herhangi bir yerden aramayapabilirsiniz
disadvantages of cell phone cep telln dezavantajları
they are annoying cepler siniz bozucudur(rahatsız eder)
they ring during concert and movies cep tlf film ve konser boyunca çalar
people talk in a loud voice insanlar telefonda yüksek sesle konusur
ÜNİTE – 11
Appearances görünümler(fiziksel)
Alice
What does your twin sister look like,
Heather
? Do you look alike? I mean,
are you identical twins?
Heather
No, we look totally diflerent. Hayley’s a
lot taller than me. She takes after my dad.
Alice
How tall is she?
Heather
Six three.
Alice Huh? .. How tall is she?
İkizkardeşin neye benzer tıpatıp aynımısınız demek istediğim tek yumurta(identical) ikizimisiniz
Hayır biz tamamen farklı görünürüz hayle benden fazla uzundur o babamdan almış(boyunu)
O nekadar uzundur
6.3
Huh(şaşırma ünlemi) o ne kadar uzun
Heather
Six foot three. I’m serious.
Alice
No kidding! So does she have curly black
hair like you?
Heather
No, she ‘s got straight blond hair and blue
eyes. And she ‘s thinner than me, too.
I mean, she’s really skinny.
Alice
She sounds like a model.
Heather
Actually, she is amodel!
6 feet 3 inches (190.5cm) ciddiyim
Dalga geçme ayrıca seninki gibi dalgalı siyah sacları varmı Hayır o düz sarı saçlı ve mavi gözlü ve benden daha ince(zayıf) de
Demek istediğim gercekten zayıf(manken ölçülerinde)
Söylediklerin(tarif ettiğn ölçüler) bir mankene benziyor
Gercekten o bir manken
Grammar Describing people; have got
İnsanları tanımlamak sahip olmak
What does Hayley look like?
She’s tall and thin .
Who does she look like?
She looks like her father.
How tall is her father?
He’s six (foot) seven (inches tall).
He’s two meters five.
Hayley neye benzer (nasıl biridir) O uzun ve incedir
O kime benzer(look like)
O babasına benzer
Onun babası ne kadar uzundu
O 6 feet 7 inches boyunda
O 200.5 cm dir
Do Hayley and Heather look alike?
No, they look totally different.
What color is Hayley’s hair?
It’s blond .
Does she have curly hair?
No, she has straight hair.
(No. she’s got straight hair.) Hayley ve heather tıtatıp benzerlermi
Hayır onlar tamamen farklıdır
Harleyin sacları ne renktir
O(saçları) sarıdır
Dalgalı saclarımı vardır onun
Hayır onun sacları düzdür
Have got(have) I/You/We/They
has got (has) He/She/It
sahip olmak –mevcut olmak bulundurmak
Who’s got = Who has got I’ve got = I have got
He’s got = He has got Have ile have got ve has ile has got tamamen aynı manada birbirinin yerine kullanılabilirler. Sahiplik anlamına gelirler have ve has kısaltılamaz have got ve has got kısaltılabilir
İnsanları tanımlamak için kullandığımız bu sahiplik bldiren kelime genelde geniş zamnda kullanılır tekil şahışlarda(I hariç) has veya has got coğul şahıslarda have veya have got kullanılır
Olumsuz sekli
I-we-they-you haven’t a car arabam yok
haven’t got arabamız yok
don’t have arabaları yok
Arabanız yok
He She It hasn’t a car arabası yok
hasn’t got
doesn’t have
Don’t confuse these questions:
Şu soruları karıştırmayın
What’s she like? =
O neye benzer
What kind of person is she?
Onun nasıl bir kişiliği vardır
What does she look like? =
Onun görünümü neye benzer
Can you describe her
Onu tanımlarmısınız
Beard sakal
Mustache bıyık
pierced ears kulakları delik(kulaklarında küpe olan)
shave tıraş olmak
head baş kafa
bald kel saçını kazıtmak
braces diş teli
long fingernails uzun tırnak
ponytail at kuyruklu saç şekli
freckles çil-benek
cornrows Afrika kökenli saç stili
muscular adale kas
braids saç örgüsü
spiked hair dikleştirilmiş sivri uçlu saç
Jason So, is your new roommate here ?
Rosa Yeah , she ‘s right over there.
Jason Oh, which one is she ?
Rosa She’s the woman standing by the table.
Jason The one with short hair?
Rosa No, the woman with the ponytail.
Jason Oh. she looks nice. And who’s that guy
talking to her? He looks kind of weird.
Rosa You mean the guy in the yellow pants?
That’s my brother Jimmy.
Yeni oda arkadaşın burdamı
Evet orda duruyor Hangi kız
Masanın yanında ayakta duran kızdır
Kısa saçlı olanmı
Hayır at kuyruklu saçı olan
O güzel görünüyor ve onunla konuşan yanındaki erkek kim.o çok garip görünüyor
Sarı pantollu olan erkeğimi kastediyorsun
O kardeşim Jimmy
Phrases with verb+ing and prepositions
Edat(by-with-in) ve fiil+ing ile bir şeyleri ifade etmek
She’s the woman standing by the table.(by burada yanındaki anlamında kullanılmıstır)
O masanın yanında ayaktaki kadındır
wearing (the) black pants.
Siyah pantol giyendir
She’s the one by the table .
O masanın yanındaki biridir
with the long hair.
Uzun saclıdır
in the black shirt.
Siyah gömlekli
You mean kastetiğiniz şey
You can say You mean .
or ask Do you mean ?
to check what someone is talking
about, or to suggest a word or name
birisiyle ne hakkında konuştuğumuzu kontrol etmek veya bir kelime veya isim önermek için
söylediğinizin anlamı (you can say you mean) anlatmak istediğiniz( do you mean)
how we looked nasıl görünürüz
speaked hair dikleştirilmiş saç
bleached hair temizlenmiş saç
bangs kaküllü saç
Hairstyles through the decades
On yıllar içindeki saç stilleri
do you know how people wore their hair 10,20, or 30 years ago
Look. back at the hairstyles of the last 50 years. There are some
styles that come back.again and again.
Biliyormusunuz insanlar saç stillerini(tarz-wore) 10-20 veya 30 yıl öncenasıl yaparlardı.son 50 yılın saçstilleri geçmişine bakın bazı tarzlar geri geldi .yeniden ve yeniden
50 li yıllar
Ducktail
Uzun arkaya taranmış(combed) saçların arka taraftaki sacların birleştiği yerden küçük bir kısmının uzatılması olan saç modeli
Pompadur
1700 yıllardaki bir Fransız bayan soylusunun adından alınan sacların arkaya taranması hali
Elvisin etkili olduğu yıllar 50 yılların erken dönemi kısa sac modası mevcuttu genç bayanlar at kuyruklu sac tarzı yaparlardı
60 lı yıllar bu onyıllar beatlesin yıllarıydı onlara olan ilgi uzun saç saçların kulak arkasına uzatılmasını sağladı 60 sonu 70 lerin basında hipi tarzı (kadın ve erkeklerin oldukça uzun saçları erkeklerin bıyık bırakması) afro tarzı (sacın bükülüp dikelmesi dik olarak özellikle siyahlarda) perms(permali kıvrılmış saç tipleri modaydı
70 li yıllar punk rokcıları cok renkli saçları ile herkesi şok ettiler
Dikelmiş sivri saclar modaydı.daha sonra 70 lerin sonu 80 lerde moda-tarz (wored)cok uzun dalgalı saclar moda oldu bayanlar arasında
80 li yıllar bu yılların romantik kadını tarz olarak19 yüzyılın uzun dalgalı sacları ve Fransız saç örgüsünü( braid) erkeklerde mullet(kafanın üst tarafındaki saç kısa ensede sacların uzun bırakıldığı tarzı) benimsediler
90 lı yıllarda boyalı saclar moda oldu kadın ve erkeklerin 2 side sac renklerini değiştirmeye veya en önemlisi(highlights) ekleme yapmaya başladılar.bazı erkekler tarz olarak temizlenmiş sarı saç rengi kullandı
Suits and Ties for Everyone!
Suits and t ies are the “in” thing for this
season, and not just for men! It’s now
fashionable for women to wear colorful ties
with their suits and pantsuits. …
takım elbise ve kravatlar herkes için
takımelbise ve kravatlar bu sezon –in- dir(in moda out moda olmayan) ve sadece erkekler için değil
kadınlar için renkli kravatlar ile takım elbise ve etekceket(pantsuits)..giymek şimdilerde modadır
Describing newtrends
Short hairs now in style or fashionable. Long hair
is out of style. Glasses are becoming popular. It’s
fashionable for women to wear . . .
Yeni trend lerin tanımlanması
Kısa saç şimdilerde tarz veya modadır uzun saç tarz değildir(out style) gözlükler populer oluyor o kadın giyiminde modadır
Less formal expressions
Short hairs “in.” Long hair is “out.” Tattoos are the
” in” thing rightnow. They’re very trendy.
Daha az resmi ifadeler
Kısa saç in(moda) uzun saç out(moda değil) dövmeler şuanlar in olan bir şey onlar çok moda(trendy)
I. He has short hair and green eyes.- o kısa saçlı ve yeşil gözlüdür
2. She has short hair.__ o kısa saçlıdır
3. He’s bald and he wears glasses.__ o keldir ve gözlük takar
4. She ‘s wearing earrings. _ _ o küpe takar
5. She wears her hair in braids o saçlarını saç örgüsü yapar
6. he’s short and a little heavy. _ _ o kısa ve biraz ağır
7. She has freckles.__ onun çilleri var
8. She has long hair and big brown eyes. _ _onun uzun saçları ve büyük kahve rengi gözleri var
9. He’s tall and thin with blond hair. _ _ o sarı saçlı uzun ve incedir
10. She has curly hair onun dalgalı saçları vardır
ÜNİTE – 12
looking ahead önünü görmek (geleceğe bakmak-tasarlamak)
What is next gelecek nedir
What are your plans for next year? Gelecek yıl için planlarınız nedir
Well bildiğimiz anlamıyla değilde cümle başında duraksama tereddüt şaşırma veya cümleye başlama ifadesi gibi yani Türkçedeki anlamıyla şeyyy eeeee hımmm anlamlarına gelir
“Well. I’m graduating from
college next June, so I guess I’ll
look for a job. I know it won’t be
easy to find one – so I may go on
for a maste r’s degree. We’ll see,”
eee gelecek haziranda collejden mezun olacam ayrıca tahminlerime göre bir iş arıyor olacağım. onun(iş bulmanın) bulunmasının kolay olmayacağını biliyorum.yükseklisans(master) diploması(degree) için gidebilirimde (may yapılabilirlik olasılık).göreceğiz
“I’m not sure. I might look for a
better job. Before that. though,
I’m going to ask my boss for a
promotion. But I probably won’t
get one, so _..”
emin değilim.belki daha iyi bir iş arayabilirim.ancak bundan önce bir promosyon için işverenime soru soracağım.fakat muhtemelen bi tane alamıyacağım…
“well, myfriends are goingto travel
around Europe for two months.
I hope I’ll be able to go with
them. But it’ll be expensive. and
I might not be able to afford it
Arkadaşlarım 2 aylığına Avrupa etrafında seyahat yapacaklar.umarım onlarla gidebilirim.fakat o(seyahat) pahalı olacak.ve belki onun(seyahat) altından kalkamayabilirim(üstesinden gelemeyebilirim)
Afford üstesinden gelmek altında kalmamak
Be able to bu kalıp tıpkı can ve could gibi bir şeyi yapmaya muktedir olmak anlamına gelir
yetekleri anlatırken ya da bir güçlüğün üstesinden gelindiğini anlatırken kullanılır.
Ör You will be able to pass the exam if you study. Çalışırsan sınavı geçebilirsin
Grammar future with will, may, and might
Gelecek zaman ile will-might-may
You can use will to give facts or
predictions about the future .
It’will! be expensive to travel around Europe.
The baby will keep us busy’
I’ll be 65 in June.
It won’t be easy to find a job.
I’ll = will won’t = will not Gelecekle ilgili gerçekleşecek olayları(kesin) ve tahminlerinizi will kullanarak anlatabilirsiniz
Avrupa etrafında seyahat pahalı olacak
Bebek bizi meşgul edecek
Haziranda 65 yaşımda olacam
Bir iş bulmak kolay olmayacak
You can use may and might (or will *) to show you are
not 100% sure about the future .
I may go on for a master’s degree.
I might not be able to afford it.
We’ll probably take some time off from work.
Maybe we’ll move to Arizona.
“Use will with expressions like I guess, I think, maybe, and probably
Gelecekle ilgili % 100 emin olmadığımız durumları göstermek için may-might-will kullanabiliriz
Mümkün olabilirki Yükseklisans diploması için gidebilirim
Mümkündürki onun üstesinden gelemem
Büyük olasılıkla(probably) çalışmaktan izin alacağız
Belki arizonaya göçeceğiz(move)
Guess tahmin etmek varsayımda bulunmak I guessed her age to be about 22 or 23 onun yaşını 22 veya 23 olarak tahmin ettim
Think sanmak farzetmek düşünmek
What do you think modern art modern sanat hakkında ne düşünüyorsun
maybe belki muhtemelen
The island was maybe 10 miles wide. Ada belki 10 mil genişliğindeydi
Probably muhtemelen olasılıkla
I will probably be home by midnight olasılıkla geceyarısıyla evde olacağım
Avoid will to talk about plans or decisions already made. Use the present continuous or going to. Zaten yapılmış plan veya kararlar hakkında konuşurken –will- kullanmayın
Going to (planlı gelecek) veya present continuus(şimdiki) zaman kullanın
3_Speaking.naturally_Reduction_of will _
Will kelimesinin kısa yazılımı
your best friend will always be your friend? (friend’lI)
the teacher will be a millionaire someday? (teacher’lI)
Do you think your parents will ever move to another city? (parents’lI)
all your friends will have children? (friends ‘ll)
anyone in the class will be famous someday (class ‘ll)
dou you think sanmak düşünmek farzetmek
en iyi arkadasının her zaman arkadasın olacağını
öğretmenin bir gün milyoner olacağını
ebeveynlerinin herhangi bir zaman(ever) başka şehre taşınacağını
tüm arkadaslarının cocuk sahibi olacaklarını
sınıftaki herhangi birinin bir gün ünlü olacağını
jobs meslekler işler
firefighter itfayeci
paramedic sağlık memuru
journalist gazeteci muhabir
busines executive iş idarecisi
computer specialist bilgisayar uzmanı (Erhan yıldırım )))) grammar present tense verbs with future meaning
geniş zaman fiilerinin gelecek zaman ifadesi olarak kullanılması
What are you going to do when you graduate?
Mezun olduğun zaman ne yapacaksın
If I get good grades, I may go to law school.
Eğer İyi bir mezuniyet derecesi alırsam belki hukuk fakültesine giderim
My parents will be disappointed if I don’t go into law.
Eğer hukuk fakültesine gitmesem anne babam hayalkırıklığına(disapponinted) uğrayacak
After I graduate, I’ll be able to work in their firm.
Mezun olduktan sonra onların firmasında çalışabilirim
I need to decide before I go home for the summer
Yazın eve gitmeden önce karar almam gerek
In complex sentences about the future, use the simple present after if, when, after and before
Gelecek ile ilgili karışık (2 zamanlı) cümlelerde -after-when-before-if kelimelerinden sonra geniş zaman kalıbı kullanın
Yukardaki cümlelerde örnekleri anlatılmıs geniş zamanda bildiğiniz gibi(daha önce anlatılmıstı) fiil düz cümlede tekil şahıslarda(he-she-it) –s-es- eki alırken I-we-they-you- öznelerinde fiil yalın halde bulunur olumsuz ve soru cümlelerinde fiil yine yalın halde bulunur olumsuz yapılırken do-dont(I-we-they-you) does-doesnt(he-she-it) seklinde gelirdi
Dikkat edin after-when-if-before- devamında gelen cümle geniş zaman cümlesidir….
I’ll drive süreceğim
I am really looking forward(sabırsızlıkla) to the picnic tomorrow
Gerçekten Yarınki pikniği dört gözle bekliyorum
Me too uh do you want me to drive this time
Bende benimle bu zamanlar(yarın) sürmek(araba) istermisin
No I will drive ı wont drive too fast I promise I cant afford another speeding ticket(hız cezası) Hayır ben süreceğim hızlı sürmeyeceğim de söz veriyorum başka bir hız cezasının altından kalkamayabilirim
All right but will you remember to put gas in the car before we go
Anlaştık fakat biz gitmeden önce arabaya gaz koymayı hatırlayacakmısın
Of course I will we only ran out of gas that on time
Elbette hatırlıycam sadece bir kere gazımız tükenecek(ran out)
Ok so I will buy some sandwiches and potato salad and stuff. could you bring your beach chairs
Evet ayrıca biraz sandviç patates salatası ve yiyecek malzemesi satın alacağım.plaj sandalyeni getirebilrmisin.
All right and… I will bring my beach umbrella
Anlaştık ve plaj semsiyemi getireceğim
Great and if you want I will call you in the morning and remind you about the gas
Harika ve eğer istersen seni sabah ararım ve sana tekrar gaz konusunu hatırlatırım
All right ok bu 2 kelimeyi birisiyle aynı fikirde olduğumuzda kullanırız
İn the future gelecekde
“I think life will be better. People will be healthier, and we’ll have better medicine
Hayatın daha iyi olacağını düşünüyorum insanlar daha sağlıklı olacak ve daha iyi tıp ilmi olacak (good-better-best düsensiz sıfat) (healthy-healthier kısa heceli sıfat)
What will life be like in the future gelecekde yaşam nasıl olacak(neye benzeyecek)
Body and health
Health watchers predict
that in many countries people will get taller.We
will also get heavier. This is because we’re eating
more junk food and exercising less. However, we
may not have to diet in the future. Scientists are
working on a device to break down fat with
ultrasound. Let’s hope!
Beden ve sağlık
Sağlık araştırmacıları pek çok ülkede insanların daha uzun olacağını tahmin ediyorlar
Aynı zamanda daha da ağırlaşacağız.az exsersiz yapmamız ve daha fazla fast food yememiz bunun sebebidir.nasıl olsa belkide gelecekte diet yapmak zorunda olmayacağız. Bilim adamları şişmanlamayı kesecek ultrasonik bir cihaz üzerinde çalışıyor.umut ediyoruz..
Online . • • all the time her zaman online(internet-web)
Before long, we’ll
all be on the Web – all the time. Everything
around us, including clothes. jewelry, and even
glasses. will contain devices that connect us to
the Internet. For example, with tiny cameras in
your sunglasses , you’ll be able to take a picture or
a movie and send it to a friend
kısa süre içinde (yakında-before long) tüm zamanımızla webde olacağız her şey etrafımızda olacak her şeyi içeren(yapabilen)giyecekler mücevherler ve hatta(even) gözlükler.bu içerikteki cihazlar bizi internete bağlayacak .örneğin gözlüklerinizin içindeki mini kameralarla fotoğraf veya görüntü cekebilecek ve onu arkadasınıza gönderebileceksiniz
“Smart” Refrigerators
Scientists predict that people will have “smart” refrigerators in the
Future. Scanners will read bar codes on food and . .. .
I think this will make our lives better. First , you won’t need to go
grocery shopping anymore , so Second, you’11 never come home
and find an empty refrigerator Next. scanners will tell you if the
food is bad . so you won’t get sick Finally, you’ll be ab le to .. . I
akıllı buzdolapları bilim adamları gelecekte insanların akılı buzdolabına sahip olacağını öngörüyorlartarayıcılar yiyeceklerin üzerindeki barkodları okuyacak ve…bunun yaşamımızı daha iyi yapacağını düşünüyorum.birincisi manava alışveriş yapmaya bundan böyle(anymore) ihtiyaç duymayacaksın ayrıca ikincisi eve geldiğinde asla boş bir buzdolabı bulmayacaksın gelecekte.eğer yiyecekler kötüyse tarayıcı sana söyleyecek.ayrıca en sonunda hasta olmayacaksın yapabileceksin…..